1915 OLAYLARI HAKKINDA ÜÇ TARZ-I SİYASET

A -
A +

24 Nisan öncesinde ve sonrasında 1915 olaylarını "soykırım" olarak nitelendiren ya da Türkiye'nin resmî görüşüyle örtüşmeyen bir biçimde değerlendiren devletlerin sayısında artış görüldü. 1915'in 100. yılı olması sebebiyle bu beklenen bir durumdu. "Soykırım"ın mümkün olduğunca çok devlet tarafından tanınması için çaba gösteren çevreler zaten son 10 yıldır çok sistematik olarak bu hedefe yönelik çalışmaktaydılar. Türkiye de, 2015'i mümkün olan en az hasarla atlatabilmek için gerekli çalışmalarını bir süredir yoğunlaştırmıştı.

Tahminimce bu yıl içinde çok sayıda olmasalar bile bazı başka devletler de "1915=soykırım" şeklinde kararlar almaya devam edeceklerdir.

"Sıkıntılı Nisan" ayını geride bıraktığımıza göre, 1915'le ilgili başka devletlerin yaptıklarından ziyade, Türkiye'nin bunlara nasıl bir tepki verdiğinin kısa dönemli bir analizini yapabiliriz. 12 Nisan'da Vatikan Devlet Başkanı ve Katoliklerin Papası Fransuva'nın bir dinî tören sırasında 1915 için "soykırım" demesiyle başlayan sıkıntılı süreç, en son 7 Mayıs'ta Lüksemburg Parlamentosu'nun "soykırım"ı tanımasıyla devam ediyor.

1915'le ilgili yabancı ülkelerin veya kurumların tavrını genel olarak sınıflarsak, 3 kategori söz konusu:
Birincisi, yasama organı ya da devlet başkanı düzeyinde "soykırım"ı ilk kez tanıyanlar.
İkincisi, evvelce çeşitli düzeylerde "soykırım"ı tanımış olup, 100. yıl vesilesiyle tekrar dile getirenler.

Üçüncüsü, "soykırım" demese de Türkiye'nin yaklaşımından çok uzak bir tavır sergileyenler.
Türkiye, son bir ay içinde bu kategorilerin tümüyle karşılaştı. Dışişleri Bakanlığı -daha önceki yıllardan alışık olduğumuz gibi- farklı kategoriler karşısında farklı tutumlar sergiledi.
İlk kez "soykırım" diyenler için yapılan Bakanlık açıklamalarında en fazla kullanılan ifadeler şunlar: "Kınıyoruz." "Şiddetle reddediyoruz." "Bu tarafgir tutumunuzu unutmayacağız." "Bizde büyük bir infiale yol açtınız." "Bilinmelidir ki, Türkiye ve Türk milleti, tarihine atılan bu iftirayı unutmayacaktır..."

Tabii bu noktada, Vatikan için "şiddetle kınama" ifadesinin kullanılmamış olduğunu da not edelim. Her nedense bu tür durumlarda Fransuva'nın Vatikan Devlet Başkanı olduğu göz ardı edilip, Katoliklerin papası olduğu öne çıkarılıyor. Öyle olunca da, "soykırım" demiş olmasına rağmen, kendisine hitapta, diğerlerine nazaran daha yumuşak bir ton benimseniyor.
İlk kez "soykırım"ı kabul eden devletlerdeki büyükelçilerimizin "istişarelerde bulunmak üzere Ankara'ya çağrıldıklarını" da unutmayalım.

Zaten daha önce "soykırım"ı bir vesileyle kabul etmiş devletlerin yeni tutumları karşısında yapılan açıklamalarda da, birinci kategoriye benzer bir ton kullanıldığını görüyoruz: "Kararın ikili ilişkilerimizde olumsuz izler bırakacağı açıktır." "Haksız ve tarafgir tutumunuzu reddediyor ve kınıyoruz." "Bu seçici ve tarafgir adalet anlayışını reddediyoruz." "Türk halkı, bu ifadeleri unutmayacak ve affetmeyecektir." "Her bakımdan eşine az rastlanır tutarsızlıktaki bu metni, anılan kuruma, ileride hatırlamak istemeyeceği belgeler arasında yerini almak üzere aynen iade ediyoruz..."

Söylem aynı olmakla birlikte, zaten bunlar evvelce "soykırım" dediklerinde o zaman büyükelçilerimizi Ankara'ya çağırmış olduğumuz (sonra da geri gönderdiğimiz) için birinci kategoriden farklı olarak bu devletlerin başkentlerindeki büyükelçilerimizi Ankara'ya çağırmaya gerek duymadığımız anlaşılıyor.

Üçüncü kategorideki tek devlet ise ABD. Obama "soykırım" demedi belki ama o kelimeyi kullanmayarak söylenebilecek ne varsa söyledi. ABD Başkanı'nın geleneksel 24 Nisan açıklaması üzerine, Türkiye de geleneksel ABD'ye özel tepki açıklamasını yaptı.

"Dost ve müttefik ABD" için yapılan açıklamada kullanılan ifadeler şunlar: "Açıklamanın Türkler ile Ermenilerin ortak tarihlerinin acılı bölümünü adil bir hafıza temelinde değerlendirmekten çok uzak olduğunu üzüntüyle not ettik." "Açıklamanın tek taraflı bir bakış açısını yansıtması sorunludur. Bu seçici ve tarafgir adalet anlayışını reddediyoruz." "Bu çerçevede dost ve müttefik ülkelere düşen rolün ayrı bir önem taşıdığı da açıktır..."

Demek ki, Türkiye'nin başka devletlerin 1915'e ilişkin tutumları karşısında, artık standartlaşan üç tarz-ı siyaseti var. Kategoriye uygun tavır neyse o takınılıyor. Bir zamanlar revaçta olan "malları boykot edelim", "ihalelerden yasaklayalım" söylemi terk edilmiş durumda.
Mayıs ayında, Ankara'ya çağırdığımız büyükelçilerimizle istişarelerimiz biter ve onlar bu kez sessiz sedasız görev yerlerine geri dönerler. Sonra da, sanki bunlar hiç yaşanmamış, bu açıklamalar hiç söylenmemiş gibi o devletlerle ikili ilişkilerimiz devam eder. Ta ki, yeni kararlar gelene kadar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.