G-20 ZİRVESİNİ BEKLERKEN

A -
A +

Türkiye'nin dönem başkanlığını yürüttüğü G-20'nin, uzun ismiyle "20'ler Grubu"nun (Group of Twenty) Antalya'da düzenlenecek 2015 yılı zirvesine bir haftadan az zaman kaldı. Dünya nüfusunun üçte ikisini içeren, dünyadaki tüm üretimin %85'ini ve dünya ticaretinin %75'ini gerçekleştiren 19 ülkenin ve Avrupa Birliği'nin temsilcileri, küresel ekonomi ve birçok siyasi konuyla ilgili görüş alışverişinde bulunmak üzere bir araya gelecekler.

Bir yanlış algılamayı düzeltmek gerekiyor. Adında "20" rakamı geçmekle birlikte, yukarıda da ifade ettiğim gibi 19 ülke G-20'ye üye. Şayet AB üyesi olmakla birlikte G-20'ye doğrudan katılan Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya'yı saymaz da, AB'nin geriye kalan 24 üyesini de toplama dahil edersek aslında G-20'de temsil edilen ülke sayısı 43. Bu da G-20'yi 34 üyeli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'ndan (OECD) daha geniş katılımlı bir uluslararası oluşum hâline getiriyor.

Diğer yandan G-20, bir uluslararası örgüt değil. Herhangi bir sekretaryası, merkezi, uluslararası memurları, karar alma mekanizması, üyelerin tümünü bağlayan birtakım kuralları yok.

Uluslararası hukuk bakımından bir tüzel kişilik de oluşturmuyor. En yerinde ifadeyle bir istişare forumu niteliği taşıyor. Dönem başkanlığı birer yıllık sürelerle münavebeli olarak üyeler arasında el değiştiriyor. Her yılın gündemi dönem başkanı tarafından öneriliyor.

Türkiye, 2015 G-20 dönem başkanlığının önceliklerini İngilizce'de üçü de "i" harfiyle başlayan üç temel konu olarak belirlemişti. Dönem başkanlığı boyunca yapılan tüm toplantılarda Kapsayıcılık (Inclusiveness), Uygulama (Implementation) ve Yatırım (Investment) konularını merkeze oturtan tartışmalar yapıldı. Türkiye'nin bu üç konuyu öne çıkarmasının kuşkusuz, ülkemizin küresel siyasi ve ekonomik düzene bakış açısıyla doğrudan bir ilgisi söz konusu.

Kapsayıcılık başlığını önerirken Türkiye esas olarak hâlihazırda dünyanın en önemli uluslararası örgütü olan Birleşmiş Millletler'den başlayarak, çok sayıda etkili iş birliği mekanizmasının yeterince kapsayıcı olmadığı gerçeğinden hareket ediyor. Son birkaç yıldır Türkiye tarafından her düzeyde ısrarla dile getirilen "dünya beşten büyüktür" söyleminin de söz konusu "kapsayıcılık" başlığı çerçevesinde tartışmaya açılıyor. BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin birinin bile karşı çıktığı konularda yaptırım kararı alınamaması, bölgemizde ve dünyanın genelinde halen süregitmekte olan birçok bunalımın sona erdirilememesinde önemli bir rol oynuyor. Türkiye, kapsayıcılık ana başlığı altında BM Güvenlik Konseyi'nde daha adil bir temsil mekanizması geliştirilmesi gereğinin de altını çiziyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun G-20 gündeminin tartışıldığı Uluslararası Finans Enstitüsü toplantısında yaptığı konuşmada dile getirdiği gibi, Güvenlik Konseyi'nde ne İslam dünyasından ne de koskoca Afrika kıtasından bir temsilci var.

G-20'de ise daha çeşitlenmiş bir temsilden söz edebiliriz.

Türkiye dönem başkanlığının ikinci önemli başlığı olan "Uygulama" ise G-20 üyelerinin daha önceki toplantılarda üzerinde mutabık kaldıkları hususlarda "sözün ötesine geçmelerini" sağlamayı hedefliyor. Nitekim, geçen yıl Avustralya'da yapılan G-20 zirvesinde 2018'de kadar yerine getirilmesi gereken yaklaşık 1000 kadar taahhüt bulunuyor. Bu taahhütlerin tamamının gerçekleşmesi hâlinde hem dünya gayrisafi hasılasında 2 trilyon dolarlık bir artış yaşanacak hem de milyonlarca yeni iş imkânı meydana gelmiş olacak. Elbette küresel dengeler o kadar hızlı değişiyor ki, bir yıl önce birçok konuda söz veren ülkelerin, çalkalanan enerji fiyatlarından, dolar kuruna, bölgesel çatışmaların yol açtığı ekstra savunma maliyetlerinden, uluslararası ticarette karşılaştıkları zorluklara kadar birçok gerekçeyi ileri sürerek, atmaları gereken adımları geciktirmeleri her zaman mümkün.

Üçüncü başlık ise "Yatırım". Dünyanın birçok bölgesinde, büyük çoğunluğunda doğrudan ya da dolaylı olarak G-20 üyelerinin de katkısının bulunduğu devasa yatırımlar gerçekleştiriliyor. Ama hem küresel ekonominin istikrarı hem de gezegenimizin yaşanılabilir bir mekân olarak kalmasının sürdürülebilirliği açısından önümüzdeki dönemde de çok büyük yatırım hamlelerinin başlatılmasına ihtiyaç duyuluyor. Bu noktada, yatırımların farklı kıtalardan ve kökenlerden çok daha fazla sayıda insanın faydalanabileceği alanlara yönlendirilebilmesi yatırımcılar arasındaki iş birliği kültürünün daha da geliştirilmesine bağlı. Bir zamanlar moda olan sürdürülebilir kalkınma söyleminin yerini belki de giderek sürdürülebilir yatırım almaya başlayacak.

G-20 dönem başkanlığı boyunca Türkiye'de gerçekleştirilen faaliyetler, özel sektör, devlet ve sivil toplum kuruluşları arasında uzun dönemli faydalar sağlayacak yeni platformlar kurulmasını da mümkün kıldı. Dönem başkanlığının sona ermesinden sonra da bu yapıların güçlendirilmiş biçimde varlıklarını sürdürmeleri Türk ekonomisinin büyümesinde ve Türkiye'nin küresel bir ekonomik/ticari aktör olma yolunda ilerleyişinde önemli rol oynayacaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.