Uluslararası ilişkilerde önümüzü görebilmek

A -
A +

Son birkaç aydır uluslararası siyasette ardı ardına öylesine beklenmedik gelişmeler yaşanıyor ki, devletlerin dış ilişkilerini planlayarak yürütmesi her geçen gün daha da zorlaşıyor. Uluslararası ilişkiler disiplininin teori ve yaklaşımları günümüzde şahit olduğunuz gelişmelerin ana sebeplerini açıklamakta yetersiz kaldıkları gibi, olayların ne yöne doğru gelişebileceği konusunda tahmin yapabilmeye imkân sağlayacak ipuçları da sunmuyorlar. Söz konusu durum, bölgesel krizlerin parçası olan yahut onlara yakın bölgelerde yer alan ülkelerde olduğu kadar, küresel siyasette söz sahibi olma iddiasında bulunan devletlerde de yaşanıyor.


Suudi-İran gerginliğinden, Kuzey Kore’nin nükleer denemesine ve Rusya’nın Suriye siyasetine kadar çok geniş yelpazede yer alan konulara ilişkin olarak ABD, AB ülkeleri, Çin veya bölgemizde yapılan değerlendirmeler içerik bakımından bazen birbirinden farklılık arz etmekle birlikte özü itibariyle aynı noktada duruyorlar. Tümü kısa vadeli ve süratle yanlışlanabilen nitelikte. Ne bilim adamları, ne emekli ya da muvazzaf bürokratlar ne de siyasetçiler karşı karşıya olduğumuz bu “akışkan” uluslararası ortamı ayakları yere basan ve uzun vadeli bir perspektifle tetkik edip, kalıcı politik alternatifler üretebilme imkânına sahipler. Küresel siyaset alanı her gün daha akışkan, daha düzensiz ve daha tahmin edilemez bir yapıya bürünüyor.

Kimileri mevcut uluslararası atmosferin evvela bölgesel çatışmalara ardından da büyük ölçekli bir savaşa dönüşebileceğini dile getirerek, küresel felaket senaryolarını yayıyorlar. Kimileri ise çatışmanın hâlen önlenebilir olduğu ve devletlerin eninde sonunda rasyonel hareket ederek, muayyen bir eşiği aşmadan denetlenebilir bir istikrar ortamı üzerinde mutabakata varacağı iyimserliğini taşıyorlar. Bu taban tabana zıt bakış açılarının ikisi de, dayandıkları argümanlardan dolayı kendi içlerinde tutarlı. Fakat güvenilirlik açısından birinin diğerine yeğ tutulması mümkün değil.

Günümüzdeki uluslararası siyasetin bu kadar öngörülemez oluşunun dört temel sebebi var.

Birincisi, küresel düzeyde düzen kurucu ve istikrar sağlayıcı bir güçten söz edilmesi artık mümkün değildir. “Amerikan Yüzyılı” sona erdi. Halen hipergüç olma özelliği taşısa bile, ABD’nin uluslararası sistemin bırakın tümünü, önemli bir bölümünü bile denetleyebilmesi söz konusu edilemez.

İkincisi, İki Kutuplu Dünya Düzeni’nin sona ermesinden sonra uluslararası barış ve güvenliğin korunması için bel bağlanan Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın bu işlevi yerine getiremediği ortaya çıkmış durumdadır. Teşkilatın bu sorumluluğu hakkıyla ifa edebilmesi için reforme edilebilmesi de, mevcut konjoktürde mümkün değildir.

Üçüncüsü, klasik uluslararası sistemin temel aktörler olan devletler mevcudiyetlerini muhafaza etmekle birlikte, ulus-ötesi ve sınırlar-ötesi yeni uluslararası aktörler, sistemin “istisnai” ve “arızi” unsurları olmaktan çıkarak, “standart” unsurları hâline gelmektedirler. Kısa süre içinde sistem dışına itilebileceklerine yahut etkisizleştirilebileceklerine yönelik hiçbir somut veri bulunmamaktadır.

Dördüncüsü, ister “kelebek etkisi” teorisiyle ister “dünya artık küçük bir köy oldu” ifadesiyle açıklanmaya çalışılsın, uluslararası sistemde merkez-çevre ayrımı giderek yok olmaktadır. Uluslararası sistemin ağırlık merkezi ortadan kalkmaktadır. Batı’dan Asya-Pasifik alanına bir güç merkezi kaymasından söz edilebilse de, yeni güç merkezi ortaya çıkana kadar, bölgesel depremlerin yol açtığı artçı etkiler kimi zaman “çevre”yi merkez kılmakta, kimi zaman da bu ayrımı tamamen anlamsızlaştırmaktadır.

Bilinen dünya tarihi boyunca daha evvel de yaşanan böyle kriz ortamlarından en az hasarla çıkabilmek için yapılması gerekenlerin başında şu üç şey geliyor.

Birincisi, “sıfır riskle” hareket etmek, fevri tepkilerden uzak durmak, teenniyi dış politikanın temel çerçevesi hâline getirmek.

İkincisi, karar alırken olaylara mümkün olduğunca çok farklı yönlerden bakabilmek. Güçlü istihbarat verilerinin, birbirleriyle tenakuz hâlinde olsalar bile, değişik görüş açılarından bakabilen yapılarca analiz edilmesine imkân veren değerlendirme mekanizmalarını oluşturmak.

Üçüncüsü, katı ittifak yapılarından ziyade esnek ve manevra alanı geniş çok taraflı işbirliklerini tesis edebilmek...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.