Vizesiz AB için Güney Kıbrıs'ı tanımak şart mı?

A -
A +
Brüksel’de yapılan Türkiye-AB zirvesinden net bir sonuç çıkmasa da, AB tarafı Türkiye’nin mülteciler konusundaki, çözüm-odaklı ama tavizsiz tutumu hakkında ikna olmuş oldu. Kendi aralarında müzakere edip, Türkiye’nin önerilerine nasıl bir cevap vereceklerini kararlaştıracaklar. Herhalde o cevabın gelmesi de çok uzun sürmeyecek. Zira AB mülteciler konusunda kısa sürede kalıcı bir çözüm üretemezse, var olan krizin daha da büyüyerek Birliğin siyasi geleceği üzerindeki şüpheleri artıracağı aşikâr. Türkiye, daha önce Eylül olarak belirlenmiş olan Türk vatandaşlarının AB ülkelerine vizesiz girebilmeleriyle ilgili uygulamanın Haziran ayında başlatılması için de Brüksel’e bir teklif sundu. AB ile yapılan anlaşmaya göre Türkiye’nin yerine getirmeyi taahhüt ettiği yükümlülüklerin çok büyük bir bölümü hayata geçirildi. Yaz başına kadar da geriye kalan üç hususta ilerleme sağlanması bekleniyor. Dolayısıyla Türkiye, eylüle kadar beklenmesinin gereksiz olduğunu ileri sürerek, vize uygulanasının haziranda sonlandırılması için ısrarcı oluyor. Vizesiz giriş için henüz ilerleme sağlanamayan üç konu başlığı ise, Türkiye ile Avrupa Polis Teşkilatı (EUROPOL) arasında bir anlaşma yapılması; AB müktesebatına uygun bir “veri koruma kanunun” çıkartılıp, uygulamaya sokulması ve AB üyesi ülkelerin tamamının vatandaşlarına Türk topraklarına vizesiz giriş hakkının tanınması. Bu noktada Kıbrıs konusu bir kez daha öne çıkıyor. Çünkü AB tarafı, “tüm AB üyesi ülkelerin vatandaşlarına” Türkiye’nin vize uygulamasını kaldırmasını isterken, bunun hiçbir ülkeye “ayrımcılık” yapılmadan uygulanmasını istiyor. 1 Mayıs 2004’ten itibaren AB’ye üye olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de bu kapsamda. Problem, Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni, AB’nin tanıdığı ve BM’ye tescilli ismi olan “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanımamasından kaynaklanıyor. Brüksel 2005’te müzakereler başlarken de dile getirdiği gibi, “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile Türkiye arasındaki ilişkilerin “normalleştirilmesini” ve Türkiye’nin liman ve havaalanlarının GKRY bandıralı gemi ve uçaklara açılmasını istemeye devam ediyor. Her ne kadar vize ve geri kabul sözleşmelerinde Türkiye’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıması” gibi bir ön şart açık bir şekilde yer almıyorsa da, vizelerin kaldırılması sırasında dolaylı olarak bir tanıma gerçekleşebileceği beklentisi AB tarafında hakim. İşin bir de karşı tarafı var. AB ülkelerinin tamamının mı, sadece Schengen alanına dahil olanların mı, yoksa “bazılarının” mı Türk vatandaşlarına vize uygulamasına son vereceği belirginlik kazanmadı. Schengen alanına dahil olmayan altı AB ülkesi var. Bunlar Bulgaristan, Hırvatistan, İngiltere, İrlanda, Romanya ve GKRY. Aralık ayında AB Komisyonu’nun sunduğu Schengen Anlaşması’nda köklü değişiklikler yapılmasıyla ilgili öneri halen tartışılıyor. AB bir yandan Schengen’in özelikle sınır kontrolleriyle ilgili hükümlerini değiştirmeye, bir yandan da Türk vatandaşlarına vize uygulamasını kaldırmaya hazırlandığı için birkaç ay sonra nasıl bir sınır rejimiyle karşı karşıya kalınacağını tahmin etmek güç. GKRY zaten henüz Schengen alanına dahil olmadığına göre, Türk vatandaşlarına vizeyi kaldırmayı kabul edeceğini beklememeliyiz. Bu tutum bence Ankara’nın da işine gelir. Karşılıklı olarak iki taraf da vatandaşlarına vize uygulamayı sürdürürler. Böylece Türkiye’nin GKRY’yi -henüz Kıbrıs Adası’nda kapsamlı bir çözüm sağlanmamışken- “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla tanıması gibi bir durum da ortaya çıkmamış olur. Ama GKRY bir sürpriz yaparak, KKTC’den girişler de dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyanlara vizeleri kaldıracağını açıklarsa, işte o zaman Türkiye’nin yukarıdaki gerekçeyi ileri sürerek GKRY konusunda ayak diremesi çok zorlaşır. AB ülkelerinin “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin tanınması konusundaki ısrarları artabilir. Görünen o ki, Türkiye ve AB mülteciler ve vizelerin kaldırılması konularını merkeze oturtup, birbirlerinden mümkün olduğunca çok kazanım sağlamaya çalışıyorlar. Tabiatıyla Kıbrıslı Rumlar da, bu sürecin kıyısından köşesinden yararlanmaya çalışacaklardır. Kıbrıs Türk tarafının haklarını koruyan bir nihai anlaşma olmadan GKRY’yle bir “normalleşme” başlatmanın bugün itibariyle anlamlı olduğunu düşünmüyorum. 2005’te olsaydı, müzakerelerin hızlanmasına yarardı. Bugün ise Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine katkı yapacak bir adım olmayacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.