Uluslararası öğrenci hareketliliği

A -
A +

Akademik iş birliği görüşmeleri yapmak üzere geçen hafta ABD’deydim. Dolaştığım tüm üniversitelerde dikkatimi en fazla çeken husus kampüslerdeki Çinli ve Hintli öğrencilerin sayısıydı. Alınan tüm önlemlere rağmen ABD ekonomisi 2008’den bu yana ekonomik durgunluktan tam olarak kurtulabilmiş değil. Bu durum bilhassa devlet üniversitelerini vurmuş. Eyalet bütçelerinden aldıkları destekle ayakta durmaya çalışan üniversiteler %200’lere ulaşan bütçe kesintileri sebebiyle zor günler yaşıyor. Böyle bir ortamda devlet bursuyla veya kendi masraflarını karşılayarak ABD’de yüksek öğretim yapmaya gelen uluslararası öğrenciler ‘kurtarıcı’ gibi görülüyor. Söz konusu öğrenciler arasında da en önde gelen kitleyi Çin ve Hindistan’dan gelenler oluşturuyor.
ABD üniversitelerinde 2017 itibariyle 1.200.000 civarında uluslararası öğrenci bulunuyor. Bu rakamın neredeyse üçte birini Çinli öğrenciler oluşturuyor. 362.000 Çinli öğrenciyi 206.000 Hintli, 71.000 Güney Koreli ve 55.000 Suudi Arabistanlı öğrenci takip ediyor. Vietnam’dan gelen öğrenci sayısı ise 30.000. ABD’ye en çok yabancı öğrenci gönderen ilk beş ülkenin tamamı Asya kıtasından ve toplam yabancı öğrencilerin %60’ını oluşturuyorlar. Bu ülkeleri Tayvan, Kanada, Japonya, Brezilya, Meksika ve Nepal takip ediyor...
Bu istatistikte dikkatimi çeken çarpıcı bir nokta, ABD’ye en fazla öğrenci gönderen ülkelerin hiçbirinin Türkiye’ye en fazla öğrenci gönderen ülkeler sıralamasında yer almıyor oluşu. Bu yıl dünyada yaklaşık 5.000.000 kişi kendi ülkelerinin dışında yüksek öğretim hayatlarına devam ediyor. Türk üniversitelerinde okuyan uluslararası öğrenci sayısı ise 110.000 kadar. Yani Türkiye ‘uluslararası öğrenci toplamında’ %2,2’lik bir paya sahip. Ülkemize öğrenci gönderen ilk on ülke ise Azerbaycan, Türkmenistan, Suriye, İran, Afganistan, Irak, Yunanistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Kosova. Yani aslında Türkiye uluslararası öğrencilerin büyük bölümünü komşu, soydaş ve akraba ülkelerden alıyor. Dahası bunların çok büyük bir kısmı Türkiye tarafından verilen burslarla ülkemize geliyorlar. Gelenlerin %80’i devlet, %20’si ise vakıf üniversitelerinde okuyor.
Türkiye’nin özellikle 1990'larda SSCB’nin dağılmasından sonra hız kazanan uluslararası öğrenci getirme politikasının özünde, ekonomik olmaktan ziyade siyasi ve stratejik hususlar yer almaktaydı. Türkiye’nin önem atfettiği yakın coğrafyalardan getirilerek üniversitelerimizde okutulan gençlerin, Türkiye’ye dost insanlar olarak kendi ülkelerinde önemli konumlara gelmeleri hedeflenmişti. Bu stratejinin Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’da olumlu sonuçlar verdiğini gördük. Fakat 20 yılı aşkın süredir neredeyse aynı yaklaşımla sürdürülen uluslararası öğrenci getirme stratejisi artık yeni gerçekler dikkate alınarak güncellenmeye başlıyor. Bu güncellenme ihtiyacı temelde şu üç sorudan doğuyor:
1- Türkiye’nin tüm uluslararası öğrencilerden aldığı %2,2’lik pay nasıl en az üçe katlanır? Hâlen ABD, İngiltere, Çin, Fransa, Avustralya, Rusya, Kanada, Almanya ve Japonya’dan sonra gelen Türkiye ilk üç destinasyondan biri hâline nasıl getirilebilir?
2- Yukarıda adı sayılan kardeş ülkeler için gelenekselleşen siyasi-sosyokültürel eğitim yardımı anlayışı muhafaza edilmekle birlikte, Türkiye küresel öğrenci hareketliliğinin merkezlerinden biri hâline gelerek ekonomik kazancını nasıl artırabilir? Yani, devletimizin burslusu olarak okuttuğumuz uluslararası öğrencilerin yanına, paralarını kendileri vererek gelecek daha çok öğrenciyi nasıl ekleyebiliriz?
3- Neredeyse hiç öğrenci almadığımız dünyadaki en kalabalık uluslararası öğrenci kitlesi olan Çinlileri, Hintlileri, Korelileri, Suudileri Türkiye’ye nasıl çekebiliriz?
Uluslararası insan hareketliliğinden bahsedildiğinde genellikle herkesin aklına turizm geliyor. Halbuki uluslararası öğrenci hareketliliği Türkiye için en az turizm kadar önemli bir alan hâline gelmiş durumda. Üstelik uzun vadede Türkiye’ye getirisi parayla ölçülemeyecek kadar önemli bir alan...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.