Dış politikada konsolidasyon

A -
A +
Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır’la yeni bir arayış içine girdi. Her iki ülkeyle ilişkilerin düzeltilmesi için girişimler yürütülüyor. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan Suudi Arabistan Kralı Selman ile telefonda görüştü. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığındaki bir heyet de Kahire’ye giderek Mısırlı mevkidaşlarıyla istikşafi görüşmeler yaptı. Orta Doğu’nun bu iki önemli ülkesiyle yeni başlangıçlar yapma konusunda atılan adımların arkasında Türkiye’nin bölgede giderek yalnız kaldığı ve bu durumun Türkiye’nin siyasi ve ekonomik çıkarlarına zarar verdiği gerçeği yatıyor. 2013’teki darbenin ardından Türkiye’nin Mısır, Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkileri hızla kötüleşti. Katar ile Suudi Arabistan arasında yaşanan gerilim ve ardından Kaşıkçı cinayeti sırasında Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri neredeyse kopma noktasına geldi. Libya’da açıkça Hafter’i destekleyen BAE, meşru Trablus hükûmetini destekleyen Türkiye’nin karşısında durdu. Suriye konusunda da Türkiye, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan’la farklı noktalarda yer aldı. 2010’daki Mavi Marmara hadisesinden bu yana İsrail’le de siyasi ilişkileri en alt seviyede olan Türkiye’nin, aynı zamanda Mısır ve Körfez ülkelerinin çoğuyla problemli ilişkiler içinde olması tuhaf bir tablo ortaya çıkarmaktaydı. Üstelik 2020’deki İbrahim Anlaşmalarıyla, söz konusu Körfez ülkeleri İsrail ile yakınlaşma içine girdiler. Normal şartlar altında gerçekleşmesi mümkün olmayacak ilişkiler ve iş birlikleri, eski ABD Başkanı Trump’ın baskıları sayesinde ortaya çıktı. Türkiye’nin bölge ülkeleriyle, bilhassa Mısır’la ilişkilerinin kötüleşmesi Yunanistan tarafından önemli bir fırsat olarak değerlendirildi. Yunanlar, bir yandan İsrail ile -tarihlerinde hiç olmadığı kadar- yakınlaşırlarken, diğer yandan da Mısır ile Doğu Akdeniz’de bir deniz yetki alanı anlaşması imzalamanın peşine düştüler. Bir taraftan da BAE ile yakınlaşarak, bu ülkenin Libya hükûmetine baskı yapmasını, böylece 2019’da Türkiye ile imzalanan anlaşmadan çekilmesini temin etmeye uğraştılar. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olan Türkiye’ye çok sert şekilde cephe almıştı. Bunun sonucunda hem Suudi Arabistan’ın Türk ihraç ürünlerinin ülkeye ve hatta bölgeye girişine çıkardığı zorluklar artmaya başladı, hem de Batı ülkelerinin medya organlarında Türkiye karşıtı haberler, yorumlar ve diziler arttı. Türkiye, Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan sınırlarını tespit ve tahkim ederken, en önemli kıyıdaş ülkelerden Mısır’ın desteğini alması gerektiğine Libya anlaşmasından sonra karar vermişti. Ama bürokratlarına maaş öderken bile Suudi Arabistan ve BAE’nin gözüne bakan Mısır’la tekrar yakınlaşma bu iki ülkeyle Türkiye arasındaki buzlar erimeden gerçekleşemezdi. Nitekim, Türkiye, diğer Arap ülkeleriyle problemlerini çözen Katar’ın da desteğiyle Suudi Arabistan ve BAE ile yeni bir diyalog süreci içine girdi. Bunun arkasından, Mısır’ın Yunanistan’la deniz yetki alanı anlaşması yaparken, Atina’nın tüm ısrarlarına rağmen Meis adasını haritaya dâhil etmemesi geldi. Ankara bunu olumlu bir sinyal olarak yorumladı ve adım attı. Bugün Türkiye’nin dört hedefi var. Birincisi, Türkiye’nin ekonomik çıkarlarına zarar veren her türlü uygulamanın ortadan kalkması. İkincisi, Doğu Akdeniz’de Mısır’la deniz yetki alanı paylaşım anlaşması yaparak, Mavi Vatan sınırlarının bu ülke tarafından da tanınmasını sağlamak. Üçüncüsü, Mısır ve BAE’nin Libya’daki geçiş sürecini baltalayacak girişimlerde bulunmamasını temin etmek. Dördüncüsü, Suriye’de normalleşme için Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki görüş farklılıklarının asgari düzeye indirilmesi. Tabii ilişkilerin yeniden ivme kazanması için muhataplarımızın da bir takım istekleri var. Mısır’ın talebi Müslüman Kardeşler’e en ufak bir destek verilmemesi, bunların -varsa- Türkiye’de yürüttüğü her türlü faaliyetin durdurulması. Suudi Arabistan ise Kaşıkçı cinayetinin bir daha hiç gündeme getirilmemesini, zaten bu konunun Suudi mahkemelerinde çözülmüş olduğunun kabul edilmesini istiyor. Türkiye, başta Rusya ve Çin olmak üzere, diğer birçok ülkeyle yaptığı gibi Mısır ve diğerleriyle de ilişkileri kompartımanlara ayırmayı başarabilirse, süratli bir iyileşmenin yaşanmaması için bir engel bulunmuyor. Şayet bu gerçekleşirse, aynı yöntemin İsrail’le de işletilebileceği düşünülebilir. Nitekim, İsrail Enerji Bakanı’nın Antalya Diplomasi Forumuna davet edilmesi Ankara’nın bu yola girdiğini gösteriyor. Yaklaşmakta olan Ramazan Bayramı’nızı tebrik eder, ailelerinizle birlikte huzurlu günler dilerim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.