Açık kapı; Nereye kadar?

A -
A +
Türkiye, Suriye iç savaşı başladığından bu yana düzensiz göçmenler için “açık kapı” siyaseti takip ediyor. Bu siyasetin benimsenmesinin o günün şartları için makul gerekçeleri vardı. Canlarını kurtarmak için Türkiye sınırına yığılan milyonlarca Suriyeliye kapılar açıldı. Temel gerekçe insaniydi. Birçok başka ülkedekinden farklı olarak, insanlarımız bu gerekçeyi benimsediler ve zulümden kaçan Suriyelilere kucak açtılar. Başlangıçta, bizzat bu işlere bakan devlet bakanının ağzından “100 bin kişi” kırmızı çizgi olarak belirlenmişken, bu rakamın neredeyse 40 katı kadar Suriyeli düzensiz göçmen ülkemize geldi.
Yıllar geçti, şartlar değişti. Bir kere bizden başka neredeyse hiç kimse bu düzensiz göçmenleri almamaya başladı. İnsanlık dışı şekilde sınırda tekme tokat döverek, denizde derme çatma botlarını batırarak, üzerlerine ateş açarak birçok devletin resmî güvenlik birimleri düzensiz göçmenleri sınırlarından sokmadılar. Batı’ya geçemeyenler Türkiye’de kalmaya devam etti. Sayıları katlanarak arttı.
İkincisi, söz konusu düzensiz göçmenler kendileri için -varsa- öngörülen yerleşim birimlerinde kalmadılar. Avrupa’nın hiçbir ülkesinde kendilerine tanınmayan yerleşme, seyahat etme ve işe girme özgürlükleri ülkemizde bu kişilere tanındı. Pandeminin de tetiklediği işsizlik ve hayat pahalılığı arttıkça, çoğu olumsuzluğun faturası düzensiz göçmenlere çıkarılmaya başladı.
Üçüncüsü, Afganistan’da Taliban’ın ülkede kontrolü ele geçirmeye başlamasıyla, Türkiye’ye doğru akmaya başlayan Afganistanlı düzensiz göçmen dalgası, toplumdaki zaten artmakta olan hassasiyetleri zirveye taşıdı.
Bayramda Suriye’ye akraba ziyaretine gidip, sonra İstanbul’daki işine dönen düzensiz göçmenlerin görüntüleri medyada yer aldıkça, vatandaşın ayrı bir siyasi kışkırtmaya gerek kalmaksızın kendilerine “bu nasıl hicret?” diye sormaya başladığı, sadece sormakla kalmayıp, yüksek sesle şikâyetini dile getirdiği bir döneme girdik. 10 yıldır “ensar-muhacir” söylemini en fazla benimsemiş olan AK Parti seçmeninde bile, düzensiz göçmenlerin ne olacağıyla ilgili ciddi şüpheler oluşmuş durumda. Son yerel seçimlerden sonra şapkayı önüne koyup düşünenlerin ekseriyeti, AK Parti’nin İstanbul ve Ankara’da aldığı neticede düzensiz göçmenlerin durumunun çok etkili olduğunu gördüler. Bugün dünden daha olumsuz bir durum mevcut… Ve köklü bir paradigma değişikliğinin de zamanı geldi geçiyor. Üstelik bu kez yerel seçimde değil, önümüzdeki milletvekili ve cumhurbaşkanı seçimlerinde en belirleyici üç konudan birinin -diğer ikisi ekonomi ve pandemiyle mücadele- düzensiz göçmenlerin geleceği olduğu bugünlerde kesinlik kazandı.
Meselenin siyasi tarafı bir yana, ortada demografik bir gerçeklik var: Açık kapı siyaseti sona erdirilip, mevcut düzensiz göçmenlerin dönüşlerine dair etkili bir uygulama yürürlüğe konmazsa, çok değil 5 yıl içinde Türkiye’de yaşayan her 10 kişiden biri düzensiz göçmen olacak.
Bazı adımlar atılarak problemin çözümsüz hâle gelişi engellenebilir.
Her şeyden önce, Türkiye mültecilerin statüsüyle ilgili 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesine koymuş olduğu coğrafi çekinceyi harfiyen uygulamalıdır. Açık Kapı siyasetini sona erdirmelidir. Bunu yaparken, hudut güvenliğini sağlamalıdır. Hudutlardan yasa dışı geçişlerin önü alınmalıdır.
İkincisi, asıl ülkelerine şu veya bu “iş” için giden ailelerin Türkiye’ye geri dönüşlerine izin verilmemelidir. Suriye’nin çatışmasızlık bölgelerine geriye dönüş özendirilmelidir. Bilhassa Suriye’nin kuzeyinde terörden arındırılmış sahada -iki yıl önce dillendirilen- uydu kent tarzı yerleşim birimlerinin oluşturulmasına hız verilmelidir.
Üçüncüsü, düzensiz göçmenlerin Türkiye’nin farklı kentlerinde ve kamplarda dengeli bir şekilde dağılımı temin edilmelidir. İstanbul’daki düzensiz göçmen sayısı hızla azaltılmalıdır.
Dördüncüsü, AB ülkelerine geçmek isteyen düzensiz göçmenlere engel olunmamalıdır. Düzensiz göçmenleri Türkiye’de tuttuğumuz için Brüksel’in vizeleri kaldırmasını beklemek gerçekçi değildir.
Beşincisi, Suriye’de Esad rejimine söz geçirebilen yegane ülke olan Rusya’yla düzensiz göçmenlerin ülkelerine dönüşlerinin muhtemel modelleri üzerinde çalışılmalıdır. Rejimle dolaylı ve gayriresmî görüşmelerde bu konuya yoğunlaşılmalıdır.
Güzel ülkemizde ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının normalleştirilerek kanıksandığı bir siyaset ikliminin oluşmasını istemiyorsak, ortada çok ciddi bir problem olduğunu görüp, kararlı adımlar atmalıyız. Kafayı kuma gömüp, “bir şey olmaz” dememeliyiz. Çünkü bu gidişle bu konudan çok şey olur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.