ADF iki yılda marka oldu

A -
A +

Bu yıl “Diplomasiyi Yeniden Kurgulamak” ana temasıyla düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu (ADF) dünyanın dört bir yanından binlerce konuğa ev sahipliği yaptı. Benzeri hiçbir uluslararası toplantı iki yıl içinde bu kadar popüler olamaz. Antalya’yı böyle önemli bir cazibe merkezi hâline getiren başlıca üç unsur var.

Birincisi, Türkiye’nin uluslararası alandaki samimi tavrı. Küresel ilişkilerin tamamen, çıkar odaklı realist paradigma üzerinden kurgulandığı bir dönemde, ilkelerden, değerlerden, uluslararası hukuktan söz eden ve uluslararası düzenin “daha adil” olmasının mümkün olduğunu savunan bir devlet Türkiye. BM Güvenlik Konseyinin imtiyazlı üyelerinin hoşuna gitmese de, Türkiye yıllardır her platformda bu düşüncelerini dile getiriyor. ADF’de düzenlenen panellerde konuşan katılımcıların büyük çoğunluğu da bu görüşlere destek veriyor.

İkincisi, Türkiye’nin çağı doğru okuması. Başta da yazdığım gibi ADF’nin ana teması “diplomasiyi yeniden kurgulamak”. ADF’nin mimarı olan Dışişleri Bakanı Mevlût Çavuşoğlu ve Türk hariciyesi bir iddia ile ortaya çıkıyor. Diyorlar ki, “artık dış politika ve diplomasi sadece devlet adamlarının ve diplomatların sürdürdüğü bir faaliyet olmaktan çıkmıştır.” Zamanın ruhunu iyi okuyarak, iklim değişikliğinden, Metaverse, yapay zekâ teknolojilerinden, gastronomiye kadar her şey diplomasinin ve dış politikanın konusudur. Bu doğru tespit, Antalya’yı Davos’un da, Münih’in de önüne geçiriyor. Dış politikayı ekonomi ve güvenlik parantezinden çıkaran ADF, küreselleşmenin getirdiği dinamizmden bağımsız bir dış politika üretimi ve icrası olamayacağı tezini savunuyor. İki yıldır görüyoruz ki, bu tez çok güçlü bir destek buluyor.

Üçüncüsü, kapsayıcı toplantı formatı. Dünyadaki diğer hiçbir forumda, bir yandan BM’ye kayıtlı ülkelerin üçte birinden fazlasının devlet ve hükûmet başkanları, dışişleri bakanları, 40’tan fazla uluslararası örgütün üst düzey yöneticileri, yüzlerce büyükelçi, diğer yandan da yüzlerde uluslararası ilişkiler öğrencisi ve akademisyeni bir araya getirilmez. ADF’den başka hiçbir girişim, buna cesaret edemedi. ADF, dış politikayı yapanlarla yazanları, uygulayanlarla, okuyanları aynı çatı altında iki yıldır bir araya getirmeyi başarıyor. Bu Türkiye’deki uluslararası ilişkiler akademisyenlerine büyük bir kazanım sağlıyor. Bir tarafta Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba’nın görüşmesine şahitlik ederken, diğer tarafta Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanlarını koridorda gören, NATO genel sekreterine soru yönelten, Latin Amerikalı, Afrikalı, Uzak Doğulu diplomatların konuştuğu panellere katılan uluslararası ilişkiler öğrencileri ve akademisyenlerimiz diplomasi dolu üç gün geçirdiler. Gelecek yıldan itibaren bu formata yurt dışından öğrenci ve akademisyenlerin katılması çok iyi olacaktır. Bunun için şimdiden çalışmaya başlamak lazım.

Bu dev organizasyon medyada katılımcıların kimlikleri ve söyledikleriyle yer alıyor. Ama bir de işin perde gerisi var. Bu kadar farklı ülkeden, üç bine yakın katılımcıyı Antalya’ya problemsiz şekilde toplamak ve memnun olarak ülkelerine geri göndermek başlı başına takdir edilmesi gereken bir konu. Yakından biliyorum; Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, organizasyonla ilgili olarak aylardır haftalık toplantılara bizzat başkanlık ediyordu. Son haftalarda bu toplantılar neredeyse günlük yapılmaya başladı. Davetli ve konuşmacı listeleri büyük bir özenle hazırlandı. Koordinatör büyükelçilerimiz, organizasyon danışmanları ve Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi, ADF’nin başarısı için gece-gündüz çalıştılar. ADF’nin iki yılda küresel marka hâline gelmesinde onların emeği büyük.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, forumun açılışında yaptığı konuşmada başta BM olmak üzere uluslararası barışı ve güvenliği temin etmekle mükellef teşkilatların reforme edilmesi gerektiğini bir kez daha vurguladı. Erdoğan aynı zamanda, “küresel krizlerle ancak küresel iş birliği yoluyla mücadele edilebileceğini” de güçlü bir şekilde dile getirdi.

Yıllardır Diplomatik Muhakeme köşesinde yazıyorum: Sırf İkinci Dünya Savaşı’nın kazanan devletleri arasında oldukları için, savaşın bitişinin üzerinden 77 yıl geçmiş olmasına rağmen, beş ülkenin hâlâ BM’de imtiyazlı bir koltuğa sahip olması anlamsızdır. Tepeden tırnağa her şeyin değiştiği, ekonomik sistemin yeniden kurgulandığı, Metaverse fırtınasının yaşandığı, sosyal ilişkilerin yeniden adlandırıldığı yepyeni bir dünyada değişmeyen tek şeyin bu adaletsiz BM düzeni olmasına artık hep birlikte itiraz etmek gerekiyor.

Antalya Diplomasi Forumu hem siyasi hem de akademik yönleriyle hafızalarda bir kez daha iz bıraktı. Gelecek yıl, Türk hariciyesinin kuruluşunun 500. Yıl dönümünde en az bu kadar büyük başarılı bir sonuç alınacağına inancımız tam.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.