Normalleşmenin son halkası Suriye mi?

A -
A +

Türkiye ile Suriye arasında istihbarat teşkilatları seviyesinde temasların uzunca bir süredir kurulduğunu, bilhassa PKK-PYD-YPG unsurlarıyla mücadele konusunda zaman zaman bilgi paylaşımı yapıldığını biliyoruz. Dış politikamızda yaşanmakta olan son gelişmeler ışığında, istihbarat teşkilatlarının temaslarının ötesinde, Türkiye ile Suriye arasında da bir normalleşmenin zamanı geldi mi?

Ankara’nın, yakın geçmişte çok ciddi görüş ayrılıkları yaşadığı başkentlerin tamamıyla hemen hemen eş zamanlı olarak başlattığı, “yumuşama”, “normalleşme” ve “yeniden yakınlaşma” süreçlerinin olumlu neticeleri ortaya çıkmaya başladı. Alt alta sıraladığımızda, Türk dış politikasında ne kadar büyük bir “normalleşme tablosu” ile karşı karşıya olduğumuz daha net görülebilir:

-Yunanistan ile beş yıl boyunca dondurulan istikşafi görüşmeler, istişari görüşmeler adıyla yeniden başladı. Karşılıklı üst seviye ziyaretler yapılıyor. Her ne kadar Yunanistan’ın Ege’deki hava sahası ihlalleri yeni krizlerin habercisi olsa da iki ülke arasında diyalog hiç kesilmiyor.

-Ermenistan’la karşılıklı olarak özel temsilciler atandı. Türkiye’nin Azerbaycan ile tam koordinasyon içinde sürdürdüğü normalleşme görüşmeleri şimdilik üçüncü ülkelerin topraklarında yapılıyor. Bu görüşmeler ilk meyvesini hava yolu taşımacılığının karşılıklı olarak yeniden başlaması şeklinde verdi. Sırada sınırın açılması var.

-Birleşik Arap Emîrlikleri’yle çok göz alıcı bir “geri dönüş” yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BAE’ye resmî ziyareti sonrasında Türkiye’ye yatırımlar yeniden başlayacak gibi gözüküyor.

-İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti de iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların bir bölümünün çözüldüğünü gösteriyor. İsrail gazeteleri, silahlı eylemlere karışmış HAMAS üyelerinin Türkiye’den çıkarıldığını yazıyor. Yakında karşılıklı olarak büyükelçilerin tayin edilmelerini bekliyoruz.

-Mısır ile dışişleri bakan yardımcıları başkanlığında heyetler arası görüşmeler başladı. Temel problemlerde ilerleme yok ama diyalog kanalının yıllar sonra yeniden açılmış oluşu çok önemli.

-Suudi Arabistan’la yepyeni bir sayfa açılıyor.

Saydığım ülkelerin neredeyse hepsiyle, “bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” noktasına gelmiştik. Uzmanlarımız televizyonlarda sabahtan akşama bu ülkelerin yöneticilerini eleştiriyor, siyasi yetkililer de bunlara karşı çok ağır ithamlarda bulunuyorlardı. Sonra bölgesel ve küresel şartlar değişti. Uluslararası ilişkilerin o en meşhur kuralı bir kez daha işledi: “devletler arasında ebedi düşmanlıklar ve dostluklar olmaz; çıkarlar olur.” Türkiye’nin ve diğer ülkelerin yeni çıkar/tehdit algılamalarının gerektirdiği şekilde normalleşme süreçlerine hız verildi. Bugün, “ilişkilerimiz eskisinden de daha iyi olacak” demeye başladık.

Benzeri bir durumu Suriye ile neden yaşamayalım? Şam ile gecikmeden diyalog kapılarını aralamayı gerektiren en az üç sebep var:

Birincisi, ülkemizdeki Suriyelilerin sayısının tahammül edilebilecek sınırların ötesine çoktan geçmiş olması. Bunların bir an önce kendi ülkelerine dönebilmeleri için gerekli şartlar oluşturulmalıdır. Önümüzdeki seçimlerde oy verme tercihlerinde, ekonomiden bile daha öncelikli hâle gelen konu nüfusumuzun neredeyse %5’ine ulaşan Suriyeli sığınmacılar problemidir. Suriye ile diyalog kurulmadan bu problem çözülemez. Diyaloğu Esad sonrasına ertelemek problemin ağırlığının artmasına yol açıyor.

İkincisi, ABD’nin artan desteğiyle Suriye’nin %30’unu kontrol etmeye başlayan PKK-PYD-YPG’nin devletleşme çalışmalarına son verilmesi mecburiyetidir. Bu ancak Türkiye ile benzer bir tehdidi hisseden Suriye ile iş birliği hâlinde yapılabilir.

Üçüncüsü Ukrayna’da ciddi bir yıpranma yaşayan Rusya’nın Suriye’deki mevcudiyetini sınırlamaya başlayabileceği yönünde emarelerin belirmiş olmasıdır. Rusya’nın bölgeden kısmen çekilmesi sonrasında, alanda yaşanabilecek güvenlik problemleri, Türkiye-Rusya-Suriye arasında oluşturabilecek üçlü mekanizmayla kontrol altına alınabilir.

Suriye ile -olacaksa- bir “normalleşmenin” diğer ülkelerle olanla aynı hızda ve aynı ölçekte ilerlemesini elbette beklememeliyiz. Ama bu “normalleşmenin” artık bir gereklilik hâline geldiğini de akılda tutmalıyız.

Şam ile diyalog Moskova üzerinde kurulabilir. Ön görüşmeler sonrasında Ankara ve Şam’da diplomatik heyetler arası görüşmelere geçilebilir. Yakın avdede büyükelçi atanması ya da üst seviye bir ziyaret mümkün değildir. Fakat her şey yolunda giderse eylüldeki BM Genel Kurulu sırasında iki tarafın dışişleri bakanları arasında bir temas planlanabilir.

Türkiye ile Suriye arasındaki problemlerin bugünden yarına çözülmesi mümkün değildir. Şayet diyalog başlarsa, uzun ve çetin bir müzakere süreci olacaktır. Dünyada, aralarında çok daha büyük problemler olan hatta birbirleriyle savaşmış devletlerin bile bir süre sonra “ortak çıkar” paydasında el sıkıştıkları vaki iken, Ankara-Şam “normalleşmesi” imkânsız değildir.

Mübarek Ramazan Bayramı’nızı tebrik ediyor, ailelerinizle birlikte huzurlu bir bayram geçirmenizi diliyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.