Suudî Arabistan kraliyet ailesinin serüveni

A -
A +
Osmanlı Devleti, bir şeriat devleti olmasına rağmen, halkın inanç ve amellerine, devletin resmî inanç sistemine aykırı bile olsa müdahale etmez; bir başka deyişle insanların evini ve zihniyetini gözetlemeye kalkmaz; ancak cemiyet nizamını bozacak bir hâl alırsa, hiç acımazdı. Şer'î prensipler, zaten bunu icap ettirir. Gerek Şeyh Bedreddin, Oğlan Şeyh, İsmail Ma'şukî; gerekse, Alevî veya Vehhâbî mezhebleri, aksiyona dönüşünce, fiilî müdahale ile karşılaşmıştır.

Kaymakamlıktan krallığa
Bu cereyanlardan Vehhâbîlik, tesirlerini, Tâlibân, el-Kâide, IŞİD gibi teşkilatlar vasıtasıyla günümüze dek sürdürmesi bakımından mühimdir. XVIII. asır sonlarında Arabistan'ın doğusundaki Necd havâlisinde ortaya çıkan mezhebin kurucusu Muhammed bin Abdilvehhâb'dır. Esasları, önceleri Hanbelî mezhebine mensup olan İbni Teymiyye (1328) adlı Harrânlı bir âlimin fikirlerine dayanır. İbni Teymiyye, Allah'ın cisim olduğuna inanan Mücessime fırkasını andırır görüşleri ve Sahâbe hakkındaki menfi sözleri sebebiyle Şam ve Kâhire'de mahkûm olmuştu. İlim ve dindarlığının çokluğu ile meşhur bu âlim, tasavvuf, kerâmet, şefaat, kabir ziyareti gibi mefhumlara karşı çıktığı gibi; bazı hukukî meselelerde de önceki âlimlerin söz birliğine uymayan, aşırı görüşler ileri sürmüştü. O ve talebeleri daha hayatta iken çok şiddetli tenkidlere maruz kalmışlar ve bid'at [dinde reformculuk]; hatta ilhad [dinsizlik] ile itham olunmuşlardı.
Abdülvehhâb, Uyeyne Kadısı ve Sünnî inancında idi. Ancak oğlu Muhammed, İbni Teymiyye ve takipçilerinin görüşlerine taassupla bağlandı. İslâmiyet'i, ilk zamanlarındaki saflığına döndürme iddiasıyla ortaya atıldı. Kabir ziyaretini, türbe yapılmasını, mevlid okunmasını, duada evliyaları aracı yapmayı, tasavvufu, câmilerde minber ve minâreyi, namazlardan sonra tesbih kullanılmasını bid'at, hatta küfr olarak görüyordu. Bağlıları, Ehl-i sünnetin Mâtüridî ve bilhassa Eş'arî mezhebini reddederek, yanıltıcı bir şekilde, Selefiyye adını almışlar; bu inanca uymayanları Sûfî diye vasıflandırmışlardır. Selef-i sâlihin, ilk Müslümanlar demektir. Halbuki Selefîlerin inanç ve amelleri bunlara da benzemez.
Hindistan yolundaki Basra Körfezi ticaretini ele geçirmek isteyen İngiltere'nin mıntıkadaki istihbarat memurlarıyla yakın temas hâlindeki İbni Abdilvehhâb 1791'de öldü. Başta kardeşi Süleyman olmak üzere, çok sayıda âlimin reddiyelerine rağmen, fikirleri bilhassa bedevîler (göçebe Arablar) arasında yayıldı. Şimdiki Arabistan kraliyet ailesinin atası, Der'iyye Emîri Muhammed bin Suud, İbni Abdilvehhab'ın kızıyla evlenerek 1744'de bu mezhebi kabul etti. Vaktiyle Müseyleme el-Kezzâb'ın peygamberliğine inanan Benî Hanîfe kabîlesindendi. 1765'te öldü. Yerine geçen oğlu Abdülaziz, 1811'de Hicaz'a saldırdı. Medine düştü. Buradaki mübarek türbeler yıkıldı. Mukavemet edenler öldürüldü. Sultan II. Mahmud'un emriyle, Mısır Vâlisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa ordusuyla Hicaz'a geçti. Para ile bedevî ve köylüleri elde ederek zafer kazandı. Medine ve Mekke'yi geri aldı.
Abdülaziz'in torunu Suud, İhvan (kardeşler) adını verdiği bedevî süvarilerle 1812'de tekrar Hicaz'a saldırdı. Mısır askeri bunları tekrar yendi. Elebaşıları İstanbul'a gönderilerek idam edildi. Suud'un oğlu Abdullah da 1818'de yenildi. Der'iyye düştü ve yerle bir edildi. Bugün burası (Suudîlerin tarihî eserlere karşı tavrının aksine) bir açık hava müzesi hâlinde aynen korunmaktadır. İstanbul'a gönderilen Abdullah, oğulları ile beraber Sultanahmed Meydanı'nda asıldı.
Boyun eğen Suudî emirleri, Riyad kaymakamı sıfatıyla Osmanlı tâbiyetini kabul ettiler. 1918'den itibaren yaşanan otorite boşluğunu iyi değerlendirip İngiliz desteğiyle Hicaz ve Arabistan'a hâkim oldular. 1924'de Mekke ve Medine düştü. Mekke Şerifi Hüseyn Paşa, Hicaz'dan çıkarıldı. Suudî Arabistan Krallığı kuruldu. Bir asır önce başkaldıran Abdülaziz'in, aynı isimdeki torununun torunu kral ilan edildi. Böylece 100 yıl önce İstanbul'da asılan büyük atasının intikamını kendince almış oluyordu.
İbnü's-Suud diye de anılan Abdülaziz, otonomi tanıdığı Hicaz'ın, Müslümanların seçtiği bir komite tarafından idare edileceğini ve bir anayasa hazırlanacağını va'detti. Ancak bu, hiçbir zaman gerçekleşmedi. O zaman müstakil Müslüman devlet azdı. Bu oldu-bittiye Ankara aldırmadı; bir tek Tahran karşı çıktı. Amerika'nın da desteğini alan kral, petrolün bulunmasıyla büsbütün güçlendi. Bugün Suudi Arabistan'da Selefîlik resmî mezhebdir. Tedrisat, vaazlar ve fetvalar, bu mezheb üzeredir. Ilımlı olanlar Hanbelî olduklarını söyler. Diğer üç Sünnî mezheb resmen tanınmaz.

Suudi Arabistan'ın kurucuları... Geleceğin Kralı Abdülaziz Bin Suud, İngiliz diplomat Sir Percy Cox ve onun politik danışmanı Gertrude Bell ile Basra'da. (1916)

Suudi ailesinin çöllerdeki mücadelesi...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.