LOZAN’IN GİZLİ MADDELERİ Mİ VAR?

A -
A +
Türkiye’nin Batı ideali üzerine şekillendirildiği Lozan Antlaşması, bazı taahhütler ve tavizler karşılığında imzalanabilmiştir...   Lozan’ın bazı gizli maddeleri olduğu, hatta 100 yıl sonra hükümsüz kalacağı gibi iddialar şimdilerde çokça dile getiriliyor. Bazı kesimlerde de Lozan’da dinî ve millî hüviyetinden vazgeçme mukabilinde sulh yapıldığı kanaati yaygındır. Lozan arifesinde saltanatın kaldırılması ve Bolşeviklerin tutuklanması, halifeliğin kaldırılmasını ve Sovyetlerden uzaklaşılmasını isteyen İngiltere’ye karşı bir jesttir.   Şeriattan vazgeçme taahhüdü   Lozan’da şer’î hukuktan vazgeçilmesi mukabilinde sulh yapıldığına dair kanaat, Türkiye’deki ekalliyetlerin hukuki statüsü hakkındaki müzakereler ve bunun neticesinde imzalanan İdare-i Adliyeye Dair Beyanname’den kaynaklanmaktadır. Bu beyanname Türkiye’nin şeriattan vazgeçme taahhüdünü havidir. Buna göre cemaat mahkemeleri kaldırılacak; ancak cemaatlerin hukukî imtiyazları bir müddet daha devam edecektir. Ankara hükûmeti, laik hukuk reformunu en kısa zamanda yapmaya söz vermiştir. Buna mukabil Türk mahkemelerinde 5 seneden az olmamak kaydıyla ecnebi temsilciler bulunacaktır. Bu, Türk mahkemelerinde ecnebi hâkimler manasına gelmektedir. İmparatorluk devrinde de dile getirilen, ama şiddetle reddedilen, bir memleketin istiklâli ile asla bağdaşmayacak bu hükmün kabulü şaşırtıcıdır.
LOZAN’IN GİZLİ MADDELERİ Mİ VAR?
Türk heyeti Lozan'da... Avrupalı görüntüsü geleceğin habercisi gibidir
LOZAN’IN GİZLİ MADDELERİ Mİ VAR?
Lozan Muahedesi’nin imzalandığı tarih, uzun seneler bayram olarak kutlanmıştır.

 
  Türk mahkemesine ecnebi hâkim   Bu “hukuk müşavirleri”, Cihan Harbi’ne katılmamış [Hollanda, İsveç gibi] tarafsız devletler arasından Lahey Milletlerarası Adalet Divanı tarafından seçilecekti. Bunlar Türk memuru sayılacaktı. Hem adliye vekâletindeki hukuk reformu çalışmalarına katılacaklar, bir kısmı da çeşitli şehirlerdeki mahkemelerde hazır bulunacaklardı. Ceza hukukuna dair şikâyetleri kabul edebileceklerdi. Mahkemelere müdahale edemeyecekler; adliye vekiline, gördüklerine dair fikirleri ihtiva eden raporlar vereceklerdi. Savcılar, icraatlarından bunları haberdar edecekti. Türk hükûmeti, 1926’da İslâm hukukunu tamamen kaldırıp İsviçre Medenî Kanunu’nu iktibas edince, Ortodoks, Ermeni ve Musevi cemaatleri, Avrupa’nın baskısıyla, topluca müracaat ederek eskiden beri var olan ve Lozan’da da teyit edilen hukuki imtiyazlarından vazgeçtiklerini Türkiye hükûmetine bildirdiler.   Tavizler-Taahhütler   Osmanlı Devleti’nde gayrı müslim vatandaşların ve ecnebilerin adlî ve hukukî imtiyazları vardı. İslâm hukukundan gelen bu imtiyazlara göre, iki gayrı müslim Osmanlı vatandaşı, şahıs, aile ve miras gibi meselelerde aralarındaki davayı kendi mahkemelerine götürebilirdi. Burada kendi dinlerinin hukuku tatbik edilirdi. Ruhanilerin vazife yaptığı bu mahkemelere cemaat mahkemeleri adı verilirdi. Suriye, Irak, Ürdün, Filistin (İsrail), Mısır gibi Osmanlı İmparatorluğu vârisi memleketlerde bu usul bugün bile caridir. Ecnebilerin taraf olduğu davalarda da konsolosluklar salahiyettardı. Tarafların tâbi olduğu devlet hukukuna göre meseleyi çözerdi. Lozan müzakerelerinin 29 Aralık 1922’de başlayan celsesinde bu mesele konuşuldu. Avrupa murahhasları, gayrı müslim Türk vatandaşlarının, eskiden olduğu gibi ahval-i şahsiye meselelerinde hukuki imtiyazlara sahip olması gerektiğini, mesela Ortodoks kilisesinde evlenen birinin bu evliliğinin Türk makamlarınca muteber sayılması lazım geldiğini ileri sürdüler.   Gaflet ve cehalet!   Bu celselerde Rıza Nur, Münir ve Şükrü Beyler hazır bulundu. Türk murahhasları, din ayrımı yapmaksızın bütün Türk vatandaşlarına tatbik edilecek vasıfta bir medeni kanun neşredileceği ve mahkemelerin şer’î değil, laik kanunlar mucibince karar vereceğini taahhüt ettiler. Bu taahhüdü Lozan zabıtlarında görmek mümkündür. (Lozan Barış Konferansı -Tutanaklar Belgeler- Takım I, Cilt 1, Kitap 2, s.219-235) İtalyan mümessili Garroni, 28 Aralık’ta Türkiye’nin kısa zamanda modern icaplara tamamen uyan kanunlar ve mahkemeler kuracağına inandığını söyledi. 23 Ocak 1923’te Gazi, Bursa’da, “Zamana ve ihtiyaca uymayan Mecelle’ye bağlı kalamayız. Avrupa kanunlarını alacağız. Yüzlerce yıl evvelki bir cemiyet için yapılan kanunlarla bugünki cemiyeti idareye kalkışmak gaflettir, cehalettir” diyerek karşı tarafa lazım gelen mesajı vermiştir.   İşte bu kadar   Sir Edward Grey, Lordlar Kamarası’nda, “Japonya da 30 sene evvel laik Avrupa kanunlarını kabul edince kapitülasyonlardan kurtuldu” diyerek, Türkiye’nin de bu yolu takip etmesi gerektiğini dile getirmiştir. Aslında kapitülasyonlar, Türkiye’yi dönüştürmek için bahane idi. Çünkü bunlar İngiltere’yi değil, Fransa’ya alakadar ediyordu. Ama bu bahaneyle Türkiye’yi ananelerinden vazgeçirmek mümkündü. Esasen İngiltere’nin 3 derdi vardı: Boğazlardan serbest geçiş, sömürgeciliği tehdit eden Halifelikten kurtulmak ve Musul’da hâkimiyet. Üçünü de ayrı ayrı elde ettiler. Neticede Türkiye’nin çözülmesiyle tekrar başlayan müzakereler, 23 Temmuz 1923’te tamamlanmış; sonraya bırakılan Musul meselesi, 1926’da imzalanan bir muahede ile İngiltere lehine çözülmüştür. Lozan’dan sonra 3 Mart 1924’te Halifelik, şer’iye vekâleti, kadı mahkemeleri ve medreselerin ilgası; 1926’da şer’î hukukun tamamen kaldırılarak İsviçre medeni kanununun kabulü elbette tesadüf değildir. Türkiye Cumhuriyeti, an’anevî hüviyetinden vazgeçmek pahasına kurulmuştur. 1926 tarihinde İsviçre medeni kanunu kabul edilirken, itiraz edenlere, adliye vekili Mahmut Esat (Bozkurt) “Bunu İsmet Paşa Lozan’da kabul etmiştir. Siz de kabul etmek mecburiyetindesiniz” demişti. Bunu o tarihte Van milletvekili olan İbrahim Arvas, Tarihî Hakikatler kitabında anlatıyor (İstanbul 2010, s.101).

LOZAN’IN GİZLİ MADDELERİ Mİ VAR?
Lord Curzon ile İsmet İnönü'yü tasvir eden karikatür. 27.12.1923 Daily Telegraph. Altında şöyle yazıyor: Türkler, acemi bir halı satıcısı gibiydi; ne istediysek kabul etti.
Hilâfet baş belasıdır!   Lord Curzon’un koyduğu “Yakın Şark İşleri Hakkında Lozan Konferansı” ismine, Türk heyeti üzerinde psikolojik baskı teşkil ettiği gerekçesiyle İsmet Paşa itiraz ederek “Lozan Sulh Konferansı” adının verilmesi teklifinde bulunmuşsa da kabul ettirememişti. Bu bile hâdisenin hâlâ bir Şark Meselesi, yani Orta Doğu’nun Avrupa’nın arzu ve menfaatleri istikametinde yeniden tanzimi olarak görüldüğünü gösterir. 1924 meclisinde Van milletvekili olan İbrahim Arvas Bey, Lozan Muahedesi İngiliz parlamentosunda görüşülürken, elliye yakın milletvekilinin söz alıp, nasıl oldu da Türklere istiklal verdiniz, diye tenkitte bulunduğunu; Lozan’da İngiliz murahhası Lord Curzon’un da “Evet istiklâl verdik ama karşılığında maneviyatlarını aldık” dediğini o zamanki İngiliz gazetelerinden naklen anlatmaktadır. (Tarihî Hakikatler, s.102) Gazi’nin dediği gibi, Türkiye’nin Batı ideali üzerine şekillendirilmesi Lozan’da olmuştur. İsmet İnönü’nün, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin neşrettiği “Lozan Barış Konferansı Tutanaklar Belgeler” adlı kitaba bizzat yazdığı ön sözde kullandığı “Lozan, imparatorluğun tasfiye edildiği bir muahededir” cümlesi, bu hakikati ifade eder. Lozan’da Hilâfet mevzuu açıkça konuşulmamıştır. Ancak Lord Curzon, mukaddes emanetlerin Hicaz’a iadesini ve Hicaz Demiryolu üzerindeki haklarından vazgeçilmesini teklif etmiş; 1912 tarihli Uşi Antlaşması’nın Libya’da halifenin otoritesi hakkındaki maddesinden bahisle, hilâfetin istikbali hakkındaki menfi fikirlerini ima etmiştir. Ardından da Lozan’da İnönü’nün müşavirliğini yürüten Hahambaşı Hayim Naum Efendi vasıtasıyla hilâfet kaldırılırsa, sulhun önünün açılacağına dair telkinlerde bulunmuştur. Hâlbuki Lozan’ın ilk devresinde İsmet Paşa hilâfeti İngiltere’ye karşı hep bir koz olarak ileri sürerdi. Zira içeride ve dışarıda hilafetin tesirine ihtiyaç vardı. Ancak bu, İngilizleri daha da endişelendirdi. Nitekim evvelce toplanan Paris Sulh Konferansı, kaybedilen Arap vilâyetlerinde zayıf da olsa devletin hâkimiyetini devam ettirmek isteyen Damat Ferid Paşa’nın hilâfet nüfuzundan bahsetmesi üzerine dağılmıştı. Bu esnada Lozan müzakereleri kesildi. İsmet Paşa memlekete döndü. 13 Kasım 1922’de başlayan Lozan müzakerelerinin 4 Şubat 1923’te kesilmesi birkaç mesele sebebiyle olmuştur. Bunların başında Kapitülasyonlar ve Musul gelir. Hayim Naum Efendi de İktisat Kongresi için İzmir’e gelen Gazi ile görüşerek, Lozan’da olup bitenler hakkında hususi malumat vermiştir. Bu vak’a, Büyük Doğu mecmuasının 29. sayısında yer alan “Lozan’ın İçyüzü” başlıklı makalede; ayrıca Sebilürreşad’ın Eylül 1950 tarihli 86. sayısında Kazım Karabekir’den naklen anlatılmış; İsmet Paşa hayatta olduğu hâlde tekzip edilmemiştir. İsmet Paşa’nın memlekete gelene kadar her fırsatta hilâfetten vazgeçmeyeceklerini haykırması, konferansın kilit noktasının hilafet olduğunu gösteriyor. Gazi, 17 Şubat 1923’teki İzmir İktisat Kongresi’nde “Hilâfet, baş belasıdır!” gibi o zamana kadar rastlanmayacak şekildeki ağır sözleri sarf etmiştir. Daha 9 Kasım’da Hind Hilâfet Komitesi’ne TBMM Reisi ve Başkumandan imzasıyla teşekkür mektubu yazıp yardım isteyen Gazi, ne olmuştur da böyle söylemiştir? Çünki Lozan’da uzlaşma ve çatışma mevzuları belli olmuştur. Artık İslâmiyete ve Sovyetlere ihtiyaç kalmamıştır. Türkiye, Avrupa’nın, yani İngiltere’nin himmetine muhtaçtır. Gazi’nin hem bu sözü, hem de ecnebi sermayenin hüsnükabul göreceği hakkındaki beyanları, öte yandan meclisteki “Musul’da harbi göze alamayız” şeklindeki konuşması, hep İngiltere’nin teskinine matuftur. Ardından muhalefetin baskısı sebebiyle Ankara’da mülakatı mahzurlu bularak, Eskişehir’de kendisiyle görüştüğü İsmet Paşa’ya lazım gelen talimatı vermiştir. “Sulh yapmak elzemdir; harb göze alınamaz!” Üstelik mecliste muhalifler giderek güçlenmekte, Gazi’nin pozisyonu sarsılmaktadır. Türkiye heyeti Lozan’a döndüğünde, çok daha mülayim bir Lord Curzon ile karşılaşmıştır. Hilafet hakkındaki niyetlerden haberi olmayan/olan Abdülmecid Efendi, son bir gayretle Mayıs 1923’te hilafetin dünya Müslümanlarınca tanınması için bir kongre tertiplemeye kalkışmış; Gazi, tehlikeli olacağından bahisle bunu engellemiştir. Bu, İngiltere’yi endişelendirmemek kaygısı iledir. Gazi’nin sınıf arkadaşı ve Edirne Müdafii Şükrü Paşa’nın damadı Ohrili Kemal Bey, İsviçre’den İnönü’ye yazdığı 1947 tarihli mektup/rapor/hatıratta, hilafetin ve medreselerin ilgasına dair Lozan’da İngiltere’ye 4 maddelik gizli bir anlaşma ile yazılı taahhüt verildiğini söyler. Devlet arşivindeki bu rapor, geçenlerde Türk Tarih Kurumu reisi tarafından neşredilmiştir. Lozan’dan hemen sonra Hilâfet kaldırılmış; ancak ondan sonra İngiliz parlamentosu Lozan’ı tasdik etmiştir. “Batılı idealine sahip” Ankara kahramanları, bu tazyik olmasa da hilafeti ve şer’î hukuku kaldırırlardı; ama belki bir zaman sonra… Lozan, işi çabuklaştırmıştır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.