İSTİKLAL MAHKEMELERİNİN İKİNCİ PERDESİ

A -
A +
İstiklal Mahkemeleri’nin müebbet hapis cezası verdiği gazeteci Hüseyin Cahid Yalçın  “Böyle bir muhakemede hâkim olmaktan ise, mahkûm olmayı tercih ederim” demişti.     Asker kaçaklarını muhakeme için 1920’de kurulan İstiklâl Mahkemeleri, 22 Ocak 1923’ten sonra artık rejim muhaliflerini sindirmek için çalışmıştır.   Kaderin cilvesi   4 Mart 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılarak her türlü muhalefet yasaklandı; basın sansüre alındı. 2. devrede faaliyet gösteren İstanbul İstiklal Mahkemesi çok meşhurdur. Halifelik taraftarı muhalif gazeteciler Hüseyin Cahid (Yalçın), Ahmet Emin (Yalman), Velid (Ebüzziya) ve Ahmet Cevdet Bey ile eski Dersim mebusu ve İstanbul baro reisi Lütfi Fikri (Düşünsel) Beye mahkûmiyet verildi. Lütfi Fikri Bey, bir gazeteye verdiği mülakatta meşrutiyeti (demokrasiyi) müdafaa ettiği için 5 yıl küreğe mahkûm oldu. Şeyh Said Kıyamı sebebiyle kurulan “İsyan Mıntıkası İstiklal Mahkemeleri”, 5241 kişiyi elden geçirdi. 2779 beraat; 551 idam kararı verdi. Bu mahkemede Mazhar Müfit (Kansu), reis; Ahmet Süreyya (Örgeevren), müddeiumumi; Ali Saip (Ursavaş), aza; Lütfi Müfit, aza; Avni Doğan, yedek aza idi. Eşref Edip, Velid Ebüzziya, Abdülkadir Kemali, Fevzi Lütfi ve Sadri Ethem Bey gibi muhalif İstanbul gazetecileri de bu mahkemeye çıkarıldı; biri hariç (Kemal Tahir’in babası Abdülkadir Bey) hepsi beraat etti. Muharrir Orhan Kemal’in babası olan Abdülkadir Kemali Bey, vaktiyle Pozantı İstiklal Mahkemesi azası idi. Kaderin cilvesine bakınız ki, şimdi kendisi de bu mekanizmadan 6 ay mahkûmiyet almıştı. Bu öyle gözünü korkutmuş olacak ki, 1930’dan sonra siyasi muhalefeti sebebiyle mahkemeye çıkarılmak endişesiyle canını yurt dışına atmış; 10 seneye yakın sürgünde gezmişti.   4 Aliler Divanı   4 Aliler Divanı da denilen Ankara İstiklal Mahkemesi’nde; Ali (Çetinkaya), reis; Necip Ali (Küçüka), müddeiumumi; Ali (Kılıç), aza, Ali (Rize), aza ve Reşit Galip, yedek aza idi. İlk muhalefet partisi Terakkiperver Fırka’nın kapatılabilmesi için evrakına el koydu. Bunu haber yapan gazetecileri de, tevkif ettirdi. Hüseyin Cahid (Yalçın), müebbet; Zekeriya (Sertel) ve Cevad Şakir (Kabaağaçlı-Halikarnas Balıkçısı) 3 sene sürgün cezasına çarptırıldı. Nazım Hikmet’e solculuktan 15 sene kürek cezası veren de bu mahkemedir. Elmalılı Hamdi (Yazır), vaktiyle İstanbul hükûmetinde evkaf nâzırlığı yaptığından dolayı bu mahkemede idamla muhakeme olundu. 40 gün sonra, vaktiyle İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne aza olduğu ve Sultan Hamid’in hal’ fetvasını yazdığı için, biraz da Kel Ali’nin damadı olan yeğeni Emin Paksüt sayesinde beraat etti.   Şapka muhalifleri   Şapka kanununa direnenleri cezalandırmak üzere Kasım 1925’te Anadolu turnesine çıkan Ankara İstiklal Mahkemesi, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon, Erzurum, Rize, Giresun’da faaliyet yürüttü. Kayseri ve Sivas’ta hadiseler çıkmış; Erzurum’da şapka aleyhinde nümayiş yapan 3 bin kişi üzerine polis ateş açmış; 3 kişi ölmüştü. Rize’de Hamidiye zırhlısı, şehri bombardıman etmek mecburiyetinde kalmıştı. Kayseri’de halkı şapka kanununa muhalefete teşvik etmek suçundan Şeyh Hamdi Efendi ve 6 arkadaşı 15 ila 1 sene kürek cezasına konuldu. Sivas’ta halkın nümayişlerine liderlik ettiği ithamıyla ulemadan 2 kişi idama mahkûm oldu; Abdurrahman Efendi kaçtı; İmamzade Necati Efendi infaz edildi. Aralarında belediye reisinin de bulunduğu 33 kişi de ağır hapse mahkûm oldu. Tokat’ta, şapka ve türbeler kanununu protesto eden Erbaa belediye reisi ağır hapse mahkûm edildi. Maraş’taki nümayişlerde 39 kişi tevkif edildi; aralarında Ulucami İmamı Molla İbrahim ve müezzin Hafız Mehmed’in de bulunduğu 5 kişi idama ve gerisi ağır hapse mahkûm oldular. Giresun’da mahkemeye çıkarılan 60 kişiden, Nakşi Şeyhi Muharrem Efendi ve 2 hoca idama; 9 kişi ağır hapse mahkûm oldu.   Ne 64 kaldı, ne 102   Ankara İstiklal Mahkemesi, İstanbul üzerinden Ankara’ya geldi. Evvelce buraya sevk edilmiş zanlıları muhakemeye başladı. Rize’de 10 gün süren ve köylere kadar sirayet eden nümayişlerin failleri olan 143 kişi muhakeme edildi. 2 gün içinde içlerinde Ulucami İmamı Şaban Hoca’nın da bulunduğu 8 kişi idama; 55 kişi ağır hapse mahkûm oldu; gerisi beraat etti. Turneden eksik kalan davalara 1-15 Ocak arasında bakıldı; 9 kişi idama mahkûm oldu. Giresun davası çerçevesinde İskilipli Atıf Hoca ve İstanbul ulemasından 27 kişinin muhakemesi Ankara’da yapıldı. Şapka inkılabından evvel yazdığı “Frenk Mukallidliği ve Şapka” adlı kitabından ve Ankara hareketine baştan beri muhalefet etmekten dolayı, hukukun umumi prensibine aykırı şekilde kanunlar geriye yürütülerek ve 1923’te çıkarılan umumi af nazara alınmayarak Atıf Efendi’ye ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi’ye idam cezası verildi. Mevlevi şair İhsan Mahvi, bir mektubundaki “Ne 64 kaldı, ne 102” cümlesinden dolayı burada muhakeme olunmuştur. Ebced hesabıyla 64 “din”, 102 ise “iman” demektir. Tahirül-Mevlevi, Ömer Rıza (Doğrul), Ahıskalı Ali Haydar Efendi ve Atıf Efendi’nin kitabını basan Ermeni Mihran Efendi beraat etti. Tahirü’l-Mevlevi’nin o günleri anlatan hatıraları matbudur. Mahkeme zabıtları TBMM tarafından neşredilmiştir. Burada zanlılara sorulan sualler, adalet tarihi cihetiyle trajikomiktir.   “Anandan şapka ile mi doğdun?”   Ankara İstiklal Mahkemesi, muhalefetin sindirilmesinde ve rejimin güçlenmesinde en mühim rolü oynamıştır. En çok idam cezası verip infaz eden İstiklal Mahkemesi de budur. Meclis zabıtları ve Hâkimiyet-i Milliye gazetesinden öğrendiğimize göre, sadece şapka sebebiyle 33 kişi idama mahkûm olmuştur. Mecliste kanun aleyhinde konuştuğu için, Nureddin Paşa bile mahkemeye çıkarılmıştır. Ne gariptir ki, kanundan birkaç ay evvel meclis merdivenlerinde, başında hasır şapka ile gördüğü genç muhabir Hikmet Şevki’yi “Anandan şapkayla mı doğdun?” diye tokatlayan Kel Ali, şimdi şapka giymeyenlere ceza dağıtıyordu. (Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam)   Paşalar Davası   Ankara İstiklal Mahkemesi, İzmir Suikastı davasına bakıp 15 idam cezası verdi. “Paşalar Davası” diye de bilinen ve Gazi’ye yapılan neticesiz suikasta bakan davada, Kâzım (Karabekir), Ali Fuat (Cebesoy), Cafer Tayyar (Eğilmez), Refet (Bele), Mersinli Cemal Paşa; Bekir Sami (Kunduh), Sabit (Sağıroğlu) gibi Ankara hareketinin kurucularından olup şimdi muhalefet safındaki şahıslar muhakeme edildi. Cavid Bey, Dr. Nazım, İsmail Canbolat, Ayıcı Arif, Kara Kemal gibi eski İttihatçıları tasfiye eden de bu mahkemedir. Hatta Halis Turgut ve İsmail Canbulat, 10 sene kürek cezasına itiraz edince, cezaları idama çevrilmiştir. Ankara hareketinin kurucularından olduğu hâlde, şimdi Gazi’yle yolunu ayırdığı düşünülen Rauf (Orbay) bile Viyana’da tedavideyken 10 sene hapse mahkûm edildi. Memlekete 10 sene sonra dönebildi. Cavid Bey’in âdeti veçhiyle mahkemede de eli cebinde konuşması, eski İttihatçı Kel Ali’nin gazabını uyandırmış; kendisini ağır şekilde azarlamıştı. Mahkeme, Ankara hareketine hizmeti geçmiş nice mühim şahsiyetlere bile nezaket şöyle dursun, tahkir edici muamelede bulunurdu. Dünya çapında bir iktisatçı olan Cavid Bey’in asılmaması için ecnebi hükûmetler ricada bulundu; infaz üzerine Fransa parlamentosu saygı duruşunda durdu. Mahkeme, yakın dostu Kazım Karabekir’i, milletvekili dokunulmazlığı gerekçesiyle serbest bıraktıran başvekil İsmet İnönü’nün tevkifine karar verdi. Gazi’nin tavsiyesi/talimatı üzerine, İsmet Bey mahkemeden alenen özür diledi; tevkiften kurtuldu. Mamafih Kazım Karabekir’in mahkemeye gelişinde, bütün subayların selama durması hükûmetin gözünü korkutarak kararda tesirli oldu. Beraat kararı verildiğinde ise salon alkışlardan inledi. (Şevket Süreyya, Tek Adam, III/276-277). Hükûmet, bilahare bu subayların tamamını şarka tayin etti.   Avukatla şahitle vakit kaybedilmesin!   2 Mart 1927 tarihinde mahkemelerin faaliyeti durduruldu. Ancak “İstiklal Mahkemeleri Kanunu” meriyette kaldı. Demokrasi rüzgârlarının tesiriyle 5 Mayıs 1949’da evvelce İstiklal Mahkemeleri’nde mahkûmiyet almış Adnan Adıvar’ın teklifiyle kaldırıldı. Mevzu hakkında ilk etraflı çalışmayı yapmış olan Kemalist tarihçi Ergün Aybars, “devrim mahkemesi” olarak vasıflandırdığı İstiklal Mahkemeleri’nin tenkit edilmesine asla razı gelmez; hiçbir devrimin muhalefete hayat imkânı tanımamasının tabii olduğunu söyler. Şevket Süreyya Aydemir, bu mahkemelerde avukat bulundurmak, hatta şahit dinlemek gibi usullerle vakit kaybedilmediğini söyler (Tek Adam, III/279).  Evvelce verilmiş bir hükmü meşru hâle getirmek için delil arandığından dolayı, İstiklal Mahkemeleri, halk arasında, Kel Ali’nin ağzından, “Zanlının idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine karar verildi” şeklinde acı bir alaya alınmıştır. Usta komitacı Celal Bayar’ın, yıllar sonra İnönü’nün reisicumhurluğuna karşı çıkan Eskişehir milletvekili Emin Sazak’ı tehdit için mecliste söylediği şu sözler ibretliktir: “Bu bir rejim meselesidir. En önce asarım; sonra muhakeme ederim!” İstiklal Mahkemeleri’nin müebbet hapse mahkûm ettiği Hüseyin Cahid Bey’in mahkemede söylediği şu söz, müesseseyi tasvire kâfidir: “Böyle bir mahkemede hâkim olmaktan ise, mahkûm olmayı tercih ederim.”   İdam sehpaları üzerinde yükselen rejim   Kemalist gazeteci Falih Rıfkı Atay der ki: “Ne kadar yazık ki, yeni rejimin otoritesi, İzmir ve Ankara sehpaları üstünde tutundu. Bu kesin tasfiye, her türlü aleyhtarlığın ve gericiliğin bütün cesaretlerini kırdı. Mustafa Kemal’e başladığı inkılâbı tamamlamak fırsatını verdi. Nasıl ki, Meşrutiyette İttihat ve Terakki otoritesi de taklib-i hükûmet [darbe] hadisesinin sehpaları üstünde tutunmuştu. Fakat hükûmet içinde hükûmet gibi, bir de İstiklal Mahkemesi otoritesi meydana geldi. Reisin evi hemen hemen merci-i enam [insanların başvuru merkezi] idi. Bu hâl, İsmet Paşa'nın devamlı ısrarları üzerine bir akşam, Ankara Palas’ın bir balosunda Mustafa Kemal'in İstiklal mahkemecilerini çağırıp hemen oracıkta vazifelerine nihayet vermelerine kadar sürdü.” (Çankaya, s.405-406)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.