İslâmiyetin ilk kıblesi Mescid-i Aksâ, aynı zamanda Müslümanlarca en mukaddes üçüncü mabed sayılır. Altın kubbesi pırıl pırıl parlayan Kubbetü’s-Sahra, bugün bile Kudüs’ün sembolüdür.
Kudüs, bugün üç din mensupları için ayrı bir ehemmiyet taşıyor. 3000 sene evvel Davud aleyhisselâmın kurduğu Kudüs, bugün
Doğu Kudüs veya
Eski Şehir olarak bilinir. 1 km2’lik Eski Kudüs, taş binaları, dolambaçlı dar sokaklarıyla bir
Orta Çağ şehri manzarası gösterir. Müslüman, Hıristiyan, Ermeni ve Yahudi mahallesi olarak
dört kısma ayrılmıştır. Ancak bunlar arasında
geçiş serbesttir. İlk üçü, artık neredeyse dükkân ve mâbedlerden ibarettir. Dükkânların üstünde, küçük, köhne evler vardır.
Kudüs, 4 tepe üzerinde kurulmuştur.
Zeytin Dağı bunlardan biridir. Eski şehrin tam ortasındaki İbrahim aleyhisselâmın oğlunu kurban etmeye teşebbüs ettiği kayalık tepede Mescid-i Aksa yükselir. Hazret-i Davud’un kabrinin bulunduğu
Siyon Dağı vardır.
Eski Şehrin batısında İngiliz ve ardından İsrail hâkimiyeti zamanında kurulan modern
Batı Kudüs veya
Yeni Şehir yer alıyor. İsrail burayı başşehir ilan etmiş ve parlamentosunu da taşımış olsa bile, dünya bunu kabul etmiyor ve mümessilliklerini eski başşehir Tel Aviv’de tutmaya devam ediyor.
Barış Şehri
Davud aleyhisselâm ME 973’te vefat edince, yerine geçen oğlu
Süleyman aleyhisselâm, babasının hazırlattığı yere Finikeli mimarlara
Bet-ha Makdiş adındaki meşhur ve muhteşem mabedi yaptırdı. Kur’ân-ı kerim bunu
Mescid-i Aksâ diye anar. Hazret-i Süleyman Kudüs’ü imar etti. Birçok binalar, saraylar, bahçeler, havuzlar, mabedler yaptırdı. Dünyanın en zengin, en güzel şehri idi. O zamanki adı Barış Yurdu manasına
Urşilim (Jerusalem) idi. Evvelki ismi Sion’dur.
Kudüs, Yahudiler arasında da
ilk ayrılığa sebep oldu. Bir grup Yahudi, yenilik olarak gördükleri Kudüs’ün ve Bet-Makdiş’in kuruluşuna karşı çıktı. Mensupları bugün Filistin’deki Nablus’ta yaşayan
Sâmirî mezhebi meydana geldi. ME 587’de Bâbil hükümdarı Buhtunnasar Kudüs’ü yakıp yıktı. Yahudilerin çoğunu öldürdü. Kalanlarını da,
Bâbil’e sürdü. Bu karışıklıkta Tevrat nüshaları ortadan kayboldu.
İran hükümdarı Şireveyh, Bâbillileri yenince, ME 539’da Yahudilerin
dönüşüne izin verdi. Yahudiler, Bet-Makdiş’i tamir ettiler. ME 332’deki
Büyük İskender’in Kudüs’ü işgalinin ardından Makedonyalıların idaresi altında yaşadılar. Bu devrede kesif bir
Helenizasyon’a mâruz kaldılar. Zamanla Makedonyalı hükümdarlar, Yahudiliği yasakladı; Yahudiler isyan etti; muvaffak olamayınca da
Roma’dan imdat istediler. ME 63’te Kudüs, Romalıların eline geçti. ME 20’de Romalıların Filistin’deki Yahudi valisi
Herodes, mabedi tekrar yaptırdı.
Büyük Göç
İsa aleyhisselâm, Kudüs’te yaşadı. Bu sebeple şehir,
yeni bir ehemmiyet kazandı. Şehrin her tarafında O’ndan izler vardır. Onun
göğe yükseldiğine inanılan yerde, ilk İsevîlerden Bizans İmparatoriçesi Helena’nın yaptırdığı
Kıyamet Kilisesi, dünyanın en eski kiliselerindendir. İçinde Hristiyanlarca Hazret-i İsa’nın teneşiri ve mezarı olduğuna inanılan mekânlar vardır.
Yahudiler,
Romalılara başkaldırdılar. Fakat 66 yılında Romalı kumandan Titus, Kudüs’ü tamamen yakıp yıktı. Bet-Makdiş de yandı. Sadece
Ağlama Duvarı diye bilinen batı duvarı kaldı. Hadrianus, Kudüs’te putperest mabedi yapmak isteyince Yahudiler ayaklandı. İsyan bastırıldıktan sonra
Kudüs’e girişi yasaklanan Yahudiler bölük bölük Kenan ilini, yani Filistin’i terk ederek dünyanın her yerine yayıldılar.
Sulh Devri
Muhammed aleyhisselâm
Mirac’a Kudüs’te bugün bile mevcut bir taşın üzerinden yükseldi. O zaman harap hâldeki
Mescid-i Aksâ’da önceki peygamberlerin ruhlarıyla buluşup namaz kıldı. Kur’ân-ı kerim, bu mucizeyi haber verir ve Kudüs’ü
mübarek belde olarak vasıflandırır.
Halife
Ömer devrinde, o zaman
İlya denilen Kudüs barış yoluyla fethedildi. Hatta Halife, Kudüs’ü teslim almak üzere geldiğinde, kendisine gösterilen Kıyamet Kilisesi’nde namaz kılmayıp;
“Ben orada namaz kılarsam, sonra câmiye çevirirler” dedi ve yakınında bir yerde namazını kıldı. 1099’da Fâtımî hâkimiyetindeyken, Haçlıların işgal edip,
halkı kılıçtan geçirdiği şehirde Kudüs Krallığı kurulduysa da, 1187 senesi Mirac Kandili’nde
Salahaddin Eyyübî, Kudüs’ü geri aldı.
Müslümanlar şehre, mukaddes yer manasına
Makdis veya Kudüs dediler.
İslâmiyetin ilk kıblesi Mescid-i Aksâ, aynı zamanda Müslümanlarca en mukaddes üçüncü mabed sayılır. Emevî Halifesi Abdülmelik, Hazret-i Muhammed’in miraca yükseldiği kayanın üzerine
Kubbetü’s-Sahra’yı yaptırdı.
Altın kubbesi pırıl pırıl parlayan bu bina, bugün bile Kudüs’ün sembolüdür. Mescid-i Aksâ’nın olduğu yere ve Ağlama Duvarı’nın bitişiğine, Emevî Halifesi Velid, câmi inşa ettirdi.
Kanuni Sultan Süleyman surlarla çevirerek Kudüs’e son hâlini verdi. Şehri imar etti. Sur önündeki cadde ve şehrin kapılarından biri, onun ismiyle anılıyor. Osmanlı idaresi bütün din mensupları için bir
sulh ve sükûn devresi oldu. Mühim dinî mekânların anahtarı bir onbaşıda durur; mezhepler birbirine girmeden âyin yapmaları temin edilirdi.
Ağlama Duvarı’nın altında
eski Kudüs ve mabedin duvar kalıntılarının bulunduğu mahzenlere iniliyor. Burada Osmanlılar devrinden beri
kazılar yapılmaktadır ve
eski şehrin batı mahallesi altındaki kalıntılar ortaya çıkarılmıştır.
Yahudi yurdu
Kudüs, Müslümanların eline geçtikten sonra Yahudilerin buraya gelip ibadet edebilmelerine müsaade edildi; ama
yerleşmelerine izin verilmedi. Siyonist desteğiyle başa gelen
İttihatçılar, Filistin’i Yahudi iskânına açtı;
baskı politikasıyla da Arapları küstürdü. 9/XII/1917 tarihinde,
Filistin cephesi çöktü. Savaşı sürdürmek yerine münferid sulhün daha iyi olduğuna inanan Yıldırım Orduları kumandanı
Mustafa Kemal Paşa, ordusuyla beraber Filistin ve Suriye’den çekilince, 1516’da barış yoluyla başlayan ve
4 asır devam eden Osmanlı hâkimiyeti kapanmış oldu.
Filistin’e Yahudi akını başladı. 1917’de Siyonist davasının mümessili Lord Rotschlild’den maddi destek almak uğruna
Balfour Deklarasyonu ile İngiltere Filistin’de Yahudilere
bir yurt (devlet değil) vadetmişti. Aynı yıl İttihatçı zulmüne karşı ayaklanan
Şerif Hüseyn Paşa liderliğindeki Araplar da aynı hayali kuruyordu. Yeni Kudüs’ün kurulduğu
İngiliz mandası devrinde Yahudi nüfusu, Arapları geçti.
1939’da İngiliz hükûmeti, Balfour Deklarasyonu’nun
hata olduğunu itiraf etti. Şunu da kaydetmek lâzımdır ki,
Filistinliler Arap ihtilâline karışmadı; Yahudilere toprak da satmadı. Siyonistler,
devlet arazisini ve ekonomik krize düşen bazı köylülerin satmak zorunda kaldığı toprağı satın aldılar.
“Hâin Araplar, ettiklerini buluyorlar” teranesini terk etmelidir.
Filistin bayrağı, istiklal mücadelesi esnasında tespit edilen diğer Arap bayraklarına benzer. Yeşil, İslâmiyeti; siyah, Araplığı; beyaz da istiklali sembolize eder.
Elveda Kudüs
1948’de
İsrail devleti kuruldu. İlk tanıyanlardan biri de Türkiye oldu. İsrail, işgal ettiği 25 km2’lik Batı Kudüs’ü 1950’de BM kararına aykırı şekilde
başşehir ilan ederek, parlamento dâhil devlet dairelerini eski Yafa yakınındaki Tel Aviv’den buraya taşıdı. İsrail, 1948, 1967 ve 1973’te üzerine yürüyen
birleşik Arap ordularını bozguna uğratarak topraklarını üç misline çıkarttı. Ürdün’den Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı, Mısır’dan Gazze’yi, Suriye’den Golan’ı aldı. Milletlerarası muvafakati elde edemediği için ilhak edememektedir.
Kudüs, Yahudilerden çok Hristiyan ve Müslümanların dinî ehemmiyet verdiği bir yerdir. Mescid-i Aksâ’ya yakın olan
Altın Kapı her zaman kapalı tutulmaktadır. Bunun sebebi ise mahşer günü
Mesîh’in bu kapıdan gireceğine dair Hristiyan inancıdır. Mesîh inince, mucize olarak bu kapı açılacaktır. Mescid-i Aksâ, şu anda Yahudiler için bir kıymet ifade etmez; Kıyamete yakın geleceğine inandıkları
Mesih, mabedi tekrar kuracaktır. Burası bugün Müslümanların elindedir; Yahudilerin girmesi yasaktır.
İşgal topraklarındaki
Müslüman mabedleri Ürdün tarafından idare olunur. Bugün
İsrail nüfusunun %30’u Filistinlidir. Yahudilerin de %30’u İsrail’in yayılmacı politikalarına şiddetle muhalif Ultra-Ortodokslardır. Normal Yahudiler arasında da
Filistin yanlısı sivil cemiyetler çoktur ve gösterileriyle
Siyonist hükûmete karşı çıkmaktadır (Peace Now, Ometz LeSarev, Gush Shalom, Sikkuy, Givat Haviva, Alternative Voice, School of the Heart, Taayyüş, Bat Shalom, Fifth Mothers gibi.)
Ancak devleti elinde tutan
Siyonistler için, Kudüs’ün sembolik ehemmiyeti vardır. 21 Ağustos 1980'de doğu ve batısıyla birleşik Kudüs'ün İsrail'in
ebedî başşehri olduğunu ilan etmesi, büyük reaksiyon doğurdu; Türkiye sefirini bile geri çekti. Sonradan bu
oldu-bitti kabullenildi. O zaman şehrin nüfusunun %28’i Arap’tı. 1947'de İsrail kurulurken, İngiltere Kudüs’ün
milletlerarası açık şehir olmasını teklif etmişti. Bugün milletlerarası camia, Kudüs’ün İsrail-Filistin arasında bölünmüş her iki devletin başşehri olması tezlerine taraftardır.