OSMANLILAR ve SANAYİ İNKILABI

A -
A +
Osmanlı idarecileri dünyada olup bitenlerden habersiz değildi. Sanayi inkılabını en evvel yapmaya çalıştılar. Ama ne pahasına!..
 
 
Türkiye’nin geri kalmışlığını, Osmanlı iktisat politikasına fatura etmek âdet olmuştur. Buna göre son zamanlarda yaptığı ticari anlaşmalarla büyük devletlere imtiyazlar tanımış; meydana gelen serbest ticaret zemini, himayesiz kalan mahalli sanayii çökertmiştir. Osmanlı, “toplu iğne” bile imal edemeyen, dışa tâbi geri kalmış bir memlekettir. [Bugün bile toplu iğne ithal edilmektedir.]
Evet, siyaset ve iktisat birbirinden ayrılmaz; ama Osmanlı Devleti’nin son asırda askerî ve siyasi çözülüşünün, iktisatta, hatta ilim ve sanatta da aynen kabul edilmesi büyük bir hatadır. Bu mevzuda son zamanlarda çok sayıda akademik eser, tez ve makale yazılmıştır; ama nedense görmezden gelinmektedir. 
OSMANLILAR ve SANAYİ İNKILABI
Beykoz Kâğıt Fabrikası

Kapalı kapılar ardında sanayileşme
 
Yeni kıtaların fethi; okyanus ötesi ticaret, altın gümüşün kıtaya akışı, fiyat inkılabı, fabrikalaşma, pazar için meta istihsali, toprağın toplulaşması, zirai kesimde randıman artışı, artık iş gücünün doğuşu, hızlı nüfus artışı, ziraat harici emek arz ve talebi, üniter para nizamına geçiş, bankacılık, banknot tedavülü, ticari sermayenin sınai sermayeye dönüşmesi, Batı Avrupa’da sanayi için elverişli vasatı hâsıl etti. XVIII. asır sonunda İngiltere başta olmak üzere Batı Avrupa’da sanayi inkılabı ve ardından kapitalizm doğdu.
Serbest ticaret politikası olmadan, statik bir ekonomi ve yüksek gümrük duvarıyla sanayileşme elde edilemez. Ne Colbertizm, Fransa’da; ne de Kameralizm denen ekonomik cereyanlar, Almanya’da sanayileşmeye yol açmıştır. Dışa tâbi olmayan bir iktisadi gelişme olamaz. Kapalı kapılar ardında sanayileşme, bir ütopyadır. Koruyuculuk, gelişme potansiyelini yönlendirir; ama bizzat gerçekleştiremez. Sanayileşme, 3 şeyin; ticaret, ziraat ve nüfus inkılabının neticesidir.
 
OSMANLILAR ve SANAYİ İNKILABI
Küçükçekmece Baruthanesi


Üçüncü şık
 
Provizyonist (korumacı) iktisadî sistemin hâkim olduğu ve evvelemirde kendi cemiyetini doyurmayı hedef alan Osmanlı Devleti’nin faziletli misyonu, Batı Avrupa’dan çok farklıdır. Burada klasik usullere göre çalışan küçük ölçekli sanayi sektörü faaliyettedir.
Osmanlı idarecileri, Avrupa’da olup bitenlerden gayet haberdar idiler. Ya kulaklarını ve kapılarını kapatıp, Orta Çağ hayatını; ya da hiçbir şey yapmayıp sömürgeleşmeyi göze alacaklardı. Ağır bir bedel ödemek pahasına olsa da, üçüncü bir şıkkı tercih ettiler.
İktisadi rasyonalitenin izinden giderek, Sultan II. Mahmud’dan itibaren bu elverişli şartları hâsıl etmeye çalıştılar. Kendi yağıyla kavrulan kapalı ve provizyonist Osmanlı ekonomisini, dış pazara açtılar. Gelişmelere, yeni tekniklere ayak uydurabilen esnaf, varlığını devam ettirirken, ayak uyduramayanlar faaliyetlerine son verdi.
Yed-i vâhid (tekel) usulünü ve iç gümrükleri kaldırarak köylük yerdeki müstahsili (üreticiyi) rahatlattılar. Ecnebi tüccara tanınan imtiyazları yaygınlaştırarak, ekonomiyi canlandırmayı hedeflediler. Ecnebi olsun, yerli olsun; Müslüman olsun, gayrimüslim olsun, bir kişinin zenginleşmesinin, memleket ekonomisine müspet tesirini ve bundan herkesin istifade edeceği gerçeğini göz önünde tuttular. Bunlar yapılmadan sanayileşmeden bahsedilemezdi. Bir imparatorlukta, millî ekonomi bahanesi altında, ırkçılık ve içine kapalılık mevzubahis olamazdı.

OSMANLILAR ve SANAYİ İNKILABI
San Francisco Fuarı'nda Osmanlı Köşkü 1915

Osmanlı Manchester’ı
 
Daha Lale Devri diye küçümsenen XVIII. asır başlarında Osmanlılar bizzat bir sanayi inkılabına kalkıştı. Kâğıt, çini, porselen, dokuma fabrikaları kuruldu. Osmanlı sanayileşmesinin habercisi olan bu devir, 1730’da bir darbe neticesinde sona erdi.
Çok geçmeden Sultan III. Mustafa, Sultan I. Abdülhamid ve Sultan III. Selim, sanayileşme işini tekrar ele aldılar. Bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi’ni teşkil eden mühendis mektepleri kuruldu. Bu Nizam-ı Cedid devrinde, Beykoz kâğıt (1804), Beykoz deri ve kundura (1812), Paşabahçe ispirto (1822), Eyüp iplik (1827) ve İslimye çuha (1830) fabrikaları kuruldu.
Osmanlı elitleri Yedikule’den Zeytinburnu, Bakırköy, Yeşilköy ve Küçükçekmece hattını bir sanayi parkı hâlini getirmek, âdeta Manchaster, Leeds, Birmingham gibi bir şehir kurmak istediler. Rusya ve Fransa’ya karşı müttefik yapabilmek için İngiltere ile imzalanan Baltalimanı Ticaret Anlaşması, mahallî malların, ithal mallarla rekabet şansını azaltarak menfi tesirler icra etmesine rağmen, bir yandan Osmanlı ekonomisinin dış ticarete açılmasını temin etti. Uzun vadede dış ticaret hacmi büyüdü.
Osmanlı sanayiinin sonraki safhasını başka bir yazıda ele alırız inşallah…
 
 
Yıkılan paradigma
 
Edward Clark’ın 1974’te neşredilen Osmanlı Sanayi İnkılabı (The Ottoman Industrial Revolution) isimli enteresan makalesi, Osmanlı’nın sanayi inkılabını yakalayamadığı paradigmasını yıkar. Nitekim arşiv vesikaları, Osmanlı Devleti’nde hiç de küçümsenmeyecek geniş bir sanayi programının gerçekleştirilmeye çalıştığını söyler.
Bu devirde bilhassa Mısır meselesinin hallinden Kırım Harbi’ne kadar, devlet ve hususi sektör eliyle ciddi bir fabrikalaşma hareketi görülür. Başta mensucat (dokuma) olmak üzere, gıda, yağ, sabun, çimento ve tuğla fabrikaları göze çarpar.
Bütçe gelirlerinin dörtte biri sanayi yatırımlarına tahsis edildi. Islah-ı Sanayi Komisyonu kuruldu. Teşvikler verildi. 1863’ten itibaren yerli fuarlar açıldı; milletlerarası fuarlara iştirak arttı. 1864’ten itibaren sanayi mektepleri kuruldu. Dışarıdan alet ve edevat ile mühendis, usta ve teknisyen getirildi.
Tekstilden döküme kadar nice sahada fabrika-i hümayunlar ve imâlât-ı harbiye fabrikaları kuruldu. Bunlar Harbiye, Bahriye, Tophane Nezaretlerine veya Hazine-i Hassa’ya aitti. Bu devirde sanayi daha ziyade montaj şeklindedir. Sanayileşmeyi, ordu ve saray ihtiyaçları yönlendirmektedir.
 
Kutu
Değişen çehre
 
Bu devirde sanayi uğruna büyük harcamalar göze alınmış ve hazinede fonlar teşkil edilmiştir. Bu fabrikaların hepsi, cumhuriyet devrine intikal etmiştir. Sanayileşme, şehirlerin çehresini değiştirmiştir. Banbury, seyahatnamesinde, 1876’da Samsun birkaç bin nüfuslu bir balıkçı kasabası iken, Erzincan’ın dokuma, deri ve kundura fabrikalarıyla 30 bin nüfuslu mamur bir şehir olduğunu söyler.
Sanayileşme, bütçe açığına, mali darlığa ve dış borçlanmaya yol açarken; öte yandan bir işçi sınıfı teşekkül etmiştir. Vasıflı eleman sıkıntısı yaşanmakla beraber, sonrası için tecrübe ve bilgi birikimi meydana getirmiştir. Devlete ait fabrikalar kâr maksadı gütmeden ihtiyaçları karşılamaya çalıştığı için, yüksek maliyetle imalat yapıp piyasa fiyatlarına hissiz kalarak zamanla hantallaşmış ve bir yük hâline gelmiştir.
Hükûmet, hususi sektöre ait fabrikaları desteklemiştir. Bunun neticesi olarak, Feshaneİzmit çuha, Veliefendi basma, Hereke kumaş ve Bursa ipek fabrikası gibi mühim işletmeler kuruldu. Trablusgarp Maslatta zeytinyağı (1864), Söke meyan balı (1849), Beyrut ipek (1851), Manastır arpasuyu (1862), Edirne ipek (1864) fabrikaları buna misaldir. Rize kumaş fabrikasının mamulleri 1855 Paris dünya fuarında birinci oldu.
 
Kutu
Tüten fabrika bacaları
 
Bir asır zarfında kurulan mühim bazı büyük fabrikalar şöyle sayılabilir:
Çini ve seramik: Beykoz Çini Fabrikası (1845), Yıldız Çini Fabrika-i Hümayunu (1890-92), 
Elektrik:  Dolmabahçe Gazhanesi (1853),  Beylerbeyi Sarayı Gazhanesi (1862),  Yedikule Gazhanesi (1880), Kadıköy Hasanpaşa Gazhanesi (1891),  Silahtarağa Elektrik Santrali (1910-13),  Üsküdar Elektrik Fabrikası (1911). 
Deri ve kundura: Osmanlı İttihat Saraçlık Anonim Şirketi (1913), Beykoz Ayakkabı Fabrikası (1884).
Tekstil ve konfeksiyon: Feshane-i Amire (1839),  İslimye Şayak Fabrikası (1840),  Hereke Fabrika-i Hümayunu (1843-45),  İzmit Çuha (Yün Kumaş) Fabrikası (1844),  Hereke Çuha Fabrikası (1845),  Bursa İpek Fabrikası (1846),  İzmir Muslin Boyama ve Basma Fabrikası (1847),  Bakırköy Bez Fabrikası (1850),  İzmir Kumaş Fabrikası - Basmahane (1861), Kula Mensucat (1866), Kırkağaç Çırçır Fabrikası (1876),  İzmit İpek Fabrikası (1880),  Adana Millî Mensucat Fabrikası (1907).
Kimya: İzmir Yağ Fabrikası (1850), Beykoz İspermeçet (Mum Yağı) Fabrikası (1863),  İkinci İzmir Yağ Fabrikası (1870),  Tanen (Asit) Fabrikası (1891), Küçükçekmece-Osmanlı Kibritleri Fabrikası (1898),  Galata Yüksek Kaldırım Pil Fabrikası (1917).
Makine ve metal:  Zeytinburnu Demir Fabrikası (1843),  Yedikule Şimendifer Fabrikası (1843),  Eskişehir Demiryolu İnşa Fabrikası (1894),  Şakir Zümre Soba Fabrikası (1918), Zeytinburnu Mavzer ve Fişek Fabrikası (1902), Zeytinburnu Asit ve Eter Fabrikası (1902),  Zeytinburnu Kimyahane Fabrikası (1902).
Askerî: İstinye Tersanesi (1856),  Cebehane-i Amire Savaş Mühimmatı İmalatı (1868),  Kayseri Güherçile Fabrikası (1891-92),  Konya Güherçile Fabrikası (1896). Gıda: Selimiye Makarna Fabrikası (1830).
Tütün: Cibali Tütün Fabrikası (1884).
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.