HAVZA’DA ÜÇ HAFTA

A -
A +
*Samsun’a çıktıktan hemen sonra Mustafa Kemal'in Havza’da 3 hafta kalması, pek bilinmez ama, yakın tarihin en mühim kırılma noktalarındandır.
 
*O günler hakkında en etraflı malumat istihbarat subayı Mim-Mim grubu reisi Miralay Hüsamettin Ertürk’ün (1874-1961) hatıralarıdır. 
 
 
İstanbul hükûmeti tarafından, İngilizlerin arzusu üzerine, Karadeniz’deki asayiş hareketlerini teftiş etmek; esasta İttihatçıların yeniden teşkilatlanarak iktidarı ele geçirmelerini önlemek maksadıyla ordu müfettişi sıfatıyla Anadolu’ya gönderilen Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasını müteakip geldiği Havza’daki günleri, inkılap tarihinde pek anlatılmaz. Aslına bakılırsa Paşa’nın bu küçük kasabada 19 gün kalması dikkat çekicidir. Buradaki faaliyetler, Ankara hareketinin nüvesini teşkil eder. 
HAVZA’DA ÜÇ HAFTA
Hem kaplıca hem iş
 
9. Ordu Müfettişi sıfatıyla ve yanında 19 kişilik maiyeti olduğu hâlde 16 Mayıs’ta İstanbul’dan hareket eden ve 19 Mayıs’ta Samsun’a inen Mustafa Kemal Paşa, otomobille Kavak’a; yanındakilerle “Dağ başını duman almış” marşını söyleyerek 25 Mayıs’ta Amasya’nın Havza kasabasına geldi. Burada mülki erkân tarafından merasimle karşılandı ve Mesudiye Oteli’ne indi. Kaplıca kürü yapmak üzere Havza’da bir müddet kalacağını ilan etti.
 
Hükûmete yazdığı 25 Mayıs tarihli rapor, Karadeniz’deki Rumlar siyasi emellerinden vazgeçerse, asayişin düzeleceği istikametinde idi. Ayrıca vazife sahası dışına çıkarak, İzmir’in işgaline dair bazı mütalaalarda bulunmuş; programının ilk işaretlerini vermiştir. O tarihte Samsun ve Havza da dâhil olmak üzere hemen her yerde müttefik birlikleri vardı. Hatta Merzifon’daki ve Samsun’da vazifeli İngiliz irtibat subayları Havza’da kendisini ayrı ayrı ziyaret edip görüşmüştür.
 
Bir yandan halka ateşli nutuklar vererek müdafaa-i hukuk cemiyetleri kurulmasını tavsiye etti. Askerî depoların kapılarını açtırarak, silahları halka dağıttı. Öte yandan 28 Mayıs’ta mülki amirlere telgraflar göndererek, İzmir’in işgalini protesto eden mitingler tertiplenmesini ve mukavemet hareketleri kurulmasını istedi. Havza’da iki miting yaptırdı.
HAVZA’DA ÜÇ HAFTA
 
Lütfen geri dönünüz!
 
3 Haziran’da sivil ve askerî makamlardan, doğrudan padişah ve sadrazama telgraf çekip, işgallerden yakınmaları tavsiyesinde bulundu. Bu faaliyetleri İngilizlerin dikkatini çekti. İngiltere’nin Karadeniz Kumandanı General Milne, 6 Haziran’da İstanbul’daki yüksek komisere, Paşa’nın derhal geri çağrılmasının yerinde olacağı tavsiyesinde bulundu. Hükûmet, Paşa’nın müfettiş olarak asayişi teftiş üzere ve bizzat Calthorpe’un talebi üzerine mıntıkaya gittiğini, bir tehlike teşkil etmediğini söylediyse de ikna edemedi.
 
Mitinglerle memleketin karışması üzerine bunun yeni işgallere sebebiyet vereceğinden korkan hükûmet, İngilizlerin de baskısıyla Paşa’yı 8 Haziran’da gayet kibar bir dille İstanbul’a geri çağırdı. Paşa, Harbiye Nezareti’ne, kömür bulamadığı için dönemediğini bildirdi ve çağrılmasının sebebini sordu. Harbiye Nezareti, talebin İngilizlerden geldiğini şifreli bir şekilde beyan etti.
 
12 Haziran’da Amasya’ya gitmek üzere Havza’dan ayrıldı. Bu esnada yazışmalarla işi sürüncemede bıraktıktan sonra, İngilizlere esir olmamak için İstanbul’a dönmeyeceğini söyledi. 14 Haziran’da Saray’a bu mealde cesur ifadeler taşıyan bir telgraf çekerek, ecnebilerin kontrolü altındaki âmirlerinden emir alamayacağını, İstanbul’a dönmeyeceğini; zorlanırsa, istifa edeceğini, Anadolu’da saltanat ve hilafeti kurtarıncaya kadar faaliyetlerini sürdüreceğini bildirdi. Burada 21 Haziran’da neşrettiği ve Amasya Tamimi olarak bilinen ihtilal beyannamesiyle, Anadolu’daki mukavemet hareketine iltihakını ilan etmiş oldu.
 
Esrarlı Sovyet subayları
 
Paşa’nın Havza’da bu kadar uzun kalmasının başka sebepleri vardır. Mesudiye Oteli’nde 7 Haziran’da bir Sovyet delegasyonu ile görüştü. Sonra da, İstanbul’da iken içinde hükûmet darbesi de olmak üzere beraberce birtakım siyasî planları beraber yaptığı yakın arkadaşı Rauf Bey’in gelişini bekledi.
 
Bu günler hakkında en etraflı malumat istihbarat subayı Mim-Mim grubu reisi Miralay Hüsamettin Ertürk’ün (1874-1961) hatıralarıdır. Enver Paşa kaçarken, Teşkilat-ı Mahsusa’yı buna emanet etmişti. O da Mustafa Kemal Paşa’ya biat ederek, mesaisini Anadolu hareketinin personel ve malzeme takviyesine sarf etmiş; Ankara hükûmetinin istihbaratının başına geçirilmişti.
 
Kazan-Kazan
 
Ertürk, Paşa’nın Havza’da Sovyet heyeti ile görüşmesini anlatır. (İki Devrin Perde Arkası, İst. 1964, s. 338 vd.) Başında Albay Budiyeni’nin bulunduğu bu heyet, Paşa ile İtilaf Devletlerine karşı mukavemetin sürdürülmesi hakkında görüşmüş ve bu mücadelede Sovyet yardımını vadetmiş; öte yandan Anadolu’da başlatılan hareketin mahiyeti de dile getirilmiştir. Paşa, kafasındaki planları gerçekleştirebilmek için Rusya’nın desteğini alabilmek adına, Anadolu’da Sovyet (Şûra) tarzında bir idare kurma teminatını vermiştir.
 
O günlerde Sovyetler, Anadolu’daki mukavemetçilerle gayriresmî kişi ve heyetler vasıtasıyla irtibata geçmişti. Mustafa Kemal Paşa, daha İstanbul’da iken İlyaçev adında bir Sovyet albayı ile görüşmüştü. Budiyeni’nin riyasetindeki heyet de bunlardan biriydi.
 
Havza mülakatından başka yerde pek bahsedilmez. Bu da gizli yürütülmesinden kaynaklanıyor olabilir. Ama neticelerine bakarak hemen herkes doğruluğunda hemfikirdir. Ancak Sovyet albayının adının Budiyeni değil, uzun seneler Kafkasya’da vazife yapan ve 15 Aralık 1920’de Ankara’ya sefir tayin edilen Budu Mdivani olduğu söylenir. Telaffuza göre yazılmış olması mümkündür.
 
 
Mesele Bolşeviklik değil!
 
Fikirlerini fiiliyata dökebilmek için yardıma ihtiyaç duyan Mustafa Kemal Paşa’nın Sovyet murahhasları ile görüşüp anlaşması, gerek o devirde Sovyetler’in şiddetli muhalifi gözüken İngilizleri, gerekse Bolşeviklik ile din düşmanlığını bir tutan İstanbul’daki saltanat-hilafet makamını fevkalade ürkütmüş olmalıdır. Harbden yeni çıkmış Anadolu’nun, Bolşevik kontrolüne girmesi onlar için kabul edilemez bir şeydir.
 
Paşa, millî mukavemete liderlik hususundaki tasavvurlarını gerçekleştirebilmek için, her zaman pratik hâl tarzları bulmaya çalışmıştı. Gerçi İstanbul’da iken gerek Padişah, gerek hükûmet, gerekse müttefiklerden bazı mühim şahıslarla görüşerek bir hareket planı yapmıştı. Ama bu desteğin güvenilmezliğini hesaplayarak, yeni maddi arayışlar içine girmesi tabii idi. Bu da mıntıkada yükselen yeni güç Sovyetler olabilirdi.
HAVZA’DA ÜÇ HAFTA
 
Hakikatte Paşa’nın emeli Bolşeviklik değil; Sovyetlerle anlaşıp yardım alabilmekti. Bunu da büyük bir ustalıkla becermiştir. Türkiye Komünist Partisi kurulmuş; muhtelif işçi beyannameleriyle Bolşeviklerin gözü boyanmış; ayrıca Kafkasya’dan çekilerek, Sovyetlerin Müstakil Azerbaycan’ı işgaline göz yumulmuştur. Bolşeviklik ile değilse bile, anti-emperyalist görüntüsüyle ve “Düşmanımın düşmanı dostumdur” fehvasınca, Sovyetlerin gönlünü celp etmeye muvaffak olmuştur.
 
 
Kırılma noktası
 
Bu sayede Paşa’nın hareket tarzının daha kararlı bir hâle geldiği ve İstanbul’a karşı duruşunun barizleştiği buradan çektiği telgraflardan anlaşılmaktadır. Çok kimsenin gözünden kaçsa da, Havza günlerinin, Ankara hareketinde ve Mustafa Kemal Paşa-İstanbul münasebetlerinde bir kırılma noktası olduğu açıktır.
 
Muhaliflerinin o zaman kendisini ve Anadolu hareketini Bolşevik olarak görme sebebi de budur. Anadolu’da Yunanlılara karşı mukavemet hareketi ile İngilizlerin bir derdi yoktur. Nitekim Ankara hareketi hiçbir zaman Anadolu’nun hemen her şehrini işgal etmiş bulunan müttefiklerle karşı bir tehdit olmamıştır. Ama Bolşeviklik gerçek bir tehdittir.
 
Müttefikler, gerek harb esnasında ve gerekse mütarekeden sonra kendilerini rahatsız edecek bir faaliyet yürütmeyen, ayrıca Enver Paşa’nın amansız muhalifi olmasıyla itimat hâsıl eden bu ihtiraslı subayın Anadolu’ya gönderilmesini tasvip etmişlerdi. Ancak Havza’daki görüşmesi herkesi endişeye sevk etmişti.
 
Ardından Amasya Tamimi ve Erzurum’daki İttihatçı bakiyesinin mukavemet teşkilatı ile beraber yürüttüğü faaliyetler, hakkındaki tereddüdü güçlendirmiş; İngiltere’nin baskısıyla hükûmet kendisini geri çağırmış, icabet etmeyince de askerlikten tard ederek tevkifini Kazım Karabekir’den istemiştir.
 
Ancak kısa bir zaman sonra Bolşeviklik aleyhinde verilen beyanatlar ve Türk komünistlerin sert şekilde tasfiyesi, Sovyetlerle yürütülen münasebetlerin muvazaa olduğu hususunda İngilizleri ikna etmiş olacak ki, İngiltere, Türk-Yunan harbinde tarafsız kalarak Anadolu hareketine mülayim davranmıştır. İstanbul’un da Anadolu Hareketi’ne bakışı nispeten yumuşamıştır. Fransa ve İtalya’nın da desteği ile Ankara’nın artık Sovyetlere ihtiyacı kalmamıştır.
 
 
Düşünceniz nedir?
 
Hüsamettin Ertürk şöyle anlatıyor:
 
“Miralay Budiyeni, Mustafa Kemal’e şöyle sormuştu:
 
-Acaba General Hazretleri, Anadolu’da kurulacak hükûmet için nasıl bir rejim düşünüyorlar?
 
Mustafa Kemal, muhatabının maksadını pek güzel anlamış ve hemen şaşırmadan cevabını vermişti:
 
-Tabii Sovyetlerin Şûralar Cumhuriyetine benzer bir hükûmet tarzı!
 
-Yani Bolşevikliğin prensipleri üzerine kurulmuş bir cumhuriyet değil mi Generalim? ...
 
-Öyle olacak, devlet sosyalizmi dersek, daha doğru söylemiş oluruz. Yalnız sosyalizm, içtimai sahada hüküm süren bir tarzdır, biz sizin komünizmi de gözden geçirmenizi istiyoruz. Ancak büyük komşunuz Rusya o zaman size elinden gelen yardımı yapacaktır...
 
Mustafa Kemal Paşa, Miralay Budiyeni’nin peşinen söz almağa çalıştığını görüyor, kendisi için tutulacak yolda bu müzaherete muhtaç olduğunu da unutmuyordu...
 
Budiyeni daha sonra Ermenilere yüz vermeyeceklerini, Anadolu’ya fillî yardım edeceklerini belirtmişti. Ama şartlarının başında, padişahlığı, hilafeti lağvedip, komünistliğin ilanı geliyordu. Budiyeni’nin bu teklifine Mustafa Kemal’in cevabı ise şöyleydi:
 
-Aziz miralayım, buyurduğunuz işler, şimdi tasavvur eylediğiniz kadar kolay değildir. Padişahlık müessesesi esasen zayıflamıştır, yıkılmak üzeredir. Hilafet için biraz daha sabırlı, hatta biraz daha dikkatli olmak lazımdır. Arkamızda bir de İslam âlemi vardır. Bunu da
hesaba katacağız. Onların müzahereti bizim için elzemdir. İngilizleri ancak bu sayede yerlerinde tutacağız. Komünistliği ilan etmek de bugün için imkânsızdır. Evvela davayı memlekete anlatmak lazımdır. Şimdi bizim tek bir hedefimiz vardır. O da harbi, mücadeleyi kazanmak, istilayı ortadan kaldırmaktır. Zaferi kazandığımız zaman, şartlarımızı daha sakin ve rahat bir ruh haleti içinde düşüneceğiz!
 
Havza görüşmesinin Mustafa Kemal’e büyük yardımı olmuş; Budiyeni; Lenin, Stalin ve Troçki’ye etkide bulunmuş; bu etkileme sonucu Mustafa Kemal Rusya’dan daha çok yardım alabilmiştir. Sonradan Fevzi Çakmak’a, 'o zaman bir sırat köprüsünden geçmek zorunda idik, meşhur sözdür, köprüyü geçene kadar ayıya dayı dedik vesselâm' demişti...''
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.