İncil’de emir ve yasaklar yok denecek kadar az olduğu için, bazıları İsa aleyhisselâmın müstakil şeriati bulunmadığını ileri sürmüştür.
Bugünkü Filistin’de
Roma hâkimiyetinin başlarında, İsa aleyhisselam, peygamber olarak gönderilmişti. Kendisine İncil adında bir mukaddes kitabın indiğini Kur’ân-ı kerim bildirir. İncil, Yunanca
inkilyon kelimesinden Arapçalaşmıştır ve
müjde mânâsına gelir. Bugün Hristiyanlar, İncil diye bir kitap olmadığına; İncil’in,
bizzat Hazret-i İsa olduğuna inanır, ki sebebi aşağıda gelecektir.
Ezelî düşman
Hazret-i İsa
ilk menfi reaksiyonu kendi kavminden gördü. Bunlar Romalılarla bir olup kendisine
zarar vermek istediler. (İşte Hıristiyanların Yahudilere olan ezelî düşmanlığı buradan kaynaklanmaktadır.) Zaten kendisine
çok az kimse inanmıştı ve İncil'i de kendisinden
başka ezbere bilen kimse yoktu.
Müminlerin önde gelenleri olan
havariler, sayıca az ve devlet desteğinden de mahrum oldukları için,
sahabilere benzer bir misyonu yerine getiremedi.
Hakiki İncil kısa bir zamanda kayboldu.
İlk Hristiyanların tebliği
sözlü an’aneye dayanan vaazlarla cereyan ediyordu. Vaizlerin işlerini kolaylaştırmak üzere
küçük müracaat kitapları yazılması gerekti. Böylece Mesih’in hayatı ve sözlerini anlatan
mecmualar kaleme alındı.
İncil denilen kitaplar böyle meydana geldi. Hristiyanlar, bu kitaplarla beraber,
Tevrat’ı da mukaddes kitap olarak kabul eder ve okur.
Yıkmaya değil, tamamlamaya...
İncillerde
emir ve yasaklar yok denecek kadar azdır. Ahlâkî hükümler yer alır. Bu sebeple bazıları Hıristiyanlığı, müstakil bir hukuk sistemi olmaktan çok,
Musa aleyhisselâmın şeriatini teyid eder mahiyette görmüşlerdir.
İncillerde Mesih’in
“Ben şeriatleri ve peygamberleri yıkmaya değil, tamamlamaya geldim” (Matta 5, 17-19; Barnabas 38) ve
“Musa’nın kitabında yazılı olan her şey doğruların doğrusudur” (Barnabas 206) dediği yazar. Aslında bu, inanç cihetiyledir.
Evet, bazı peygamberler
(resul) müstakil şeriat (amelî esaslar) getirir; bazıları ise
(nebi) getirmeyip insanları önceki bir peygamberin şeriatine çağırır. İsa aleyhisselamın hayatını
tafsilatla anlatan Kur’ân âyetleri, onun
müstakil bir şeriat getirdiğine, burada eksik bırakılan hususların
Tevrat ile doldurulacağına delâlet eder.
Nitekim Kur’ân-ı kerimde nakledilen
“Benden önce gelen Tevrat’ı tasdik edici olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl etmek üzere gönderildim” sözünden (Âl-i İmran: 50) Musa şeriatinden farklı bir şeriatinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Zorlama tevil
Kâdı Beydâvî,
“İncil’e inananlar, Allah’ın onun içinde indirdiği hükümlerle hükmetsinler! Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir” (Mâide: 47) mealindeki âyeti tefsir ederken, “İncil’in de birtakım hükümleri ihtiva ettiğine, İsa aleyhisselâmın gönderilmesiyle
Yahudi şeriatinin neshedildiğine ve müstakil şeriatinin olduğuna delâlet eder” diyor.
Bunun Şeyhzâde hâşiyesinde diyor ki: “Beydâvî’nin bu izahı, ‘İsa aleyhisselâm
Tevrat’ın ahkâmı ile amel etmiştir. Çünkü İncil, vaaz ve nasihatler kitabı olup, onda hüküm bildiren pek az âyet vardır’ görüşüne reddiyedir. ‘İncil’e inananlar, Allah’ın
onun içinde indirdiği ile hükmetsinler!’ âyeti, zâhiren onların Tevrat’taki hükümlerle değil, İncil’deki hükümlerle mükellef olduklarına delâlet eder.
Nitekim sonraki âyetteki şu kısım da bunu gösteriyor: ‘Sizden her biriniz için
bir şeriat ve bir yol tayin ettik.’ Buna göre Tevrat, İsa aleyhisselâmın gönderilmesi ile neshedilmiş ve
O’na müstakil bir şeriat verilmiştir.
İsa aleyhisselâmın müstakil bir şeriatinin bulunmadığını söyleyenler, 'İncil’e inananlar,
Allah’ın O’na indirdiği ile hükmetsinler' ifadesindeki ‘Ona indirilen’i, Tevrat’ın hükümleriyle amel etmeleri lâzım gelir, şeklinde tevil ediyorlar. Hâlbuki bu
zorlama tevil, âyeti zâhirinin hilâfına hamletmektir.”
Nişancızâde dünya tarihine dair eseri Mir’at-ı Kâinât’ta der ki: “
İncil’de şer’î hükümler azdı. Amelî tarafları Hazret-i Musa’nın şeriatine uygundu. Ancak Hıristiyanlar, Yahudiler gibi
sert ve haşin değil, zayıf oldukları için, şeriatleri de hafif ve ruhsatlarla dolu idi. Abdest ve gusül; necasetten sakınmak emredilmemişti.
Eldeki en eski incil (MS 130) - British Museum
En iyi örnek
ME 63’ten beri Roma işgalinde yaşayan
Yahudilerin defalarca çıkardığı ayaklanmalar şiddetle bastırıldı. Böylece ilk Hıristiyanlar, dinlerini doğru öğrenip yayacak bir
birlik kuramadılar. Üstelik Roma otoritesine ayaklanan Yahudilerden de kendilerini
ayrı göstermek mecburiyetini hissettiler. Bu da
Yahudi şeriatinden uzaklaşmalarına sebebiyet verdi.
İmparator Diocletianus (MS 303)
Hıristiyan din büyüklerini öldürttüğü gibi, dinî metinleri de yok ettirdi. Böylece İsa şeriatinin
doğru ve bütün bir şekilde yayılmasına imkân kalmadı.
Yeni dine
Yahudi asıllı olmayanların da girişi ile Hıristiyanlar arasında Musa şeriatine uyan ve uymayıp kendi geleneklerini devam ettirmeyi tercih eden
iki grup ortaya çıktı.
Havariler klasik an’aneye bağlı olarak yaşadılar.
Mevcut İnciller,
fıkhî bir mesaiye elverişli olmadığı içindir ki Hıristiyanlar, Yahudiler gibi etraflı bir hukuk sisteminden mahrum olarak,
ruhban sınıfı eliyle, beşerî irade mahsulü dogmalara uymak vaziyetinde kalmıştır.
Gerçek inanç üzerine uzun münakaşalar, nihayet
Hazret-i İsa’nın örnek alınacak yüksek bir şahsiyet olmaktan çıkarılarak tanrılaştırıldığı Platonist bir akidenin Hıristiyan inancı olarak kabulü ve
farklı düşünenlerin dışlanması, Hıristiyanlığı
bambaşka bir mecraya soktu.
Hâlbuki Kur’ân-ı kerim, Hazret-i Muhammed’i bir yandan
ilahlık sıfatı bulunmayan bir “kul” (insan); öte yandan “üsve-i hasene” (uyulacak en iyi örnek) olarak
müminlere takdim eder.
Paulus’un parmağı
Paulus, Hazret-i İsa’yı görmemiştir. Havarilerle zıt düşüp Anadolu ve Doğu Avrupa gibi
Yahudi cemaatine uzak yerlerde tebliğe başladı. Bunlara tatbik olunamayacağı gerekçesiyle Yahudi şeriatindeki hükümleri kaldırdığını ilan etti (Romalılara Mektub 4/13; Galatyalılara Mektub 3/18; Korintoslulara Birinci Mektub 9/20; Resullerin İşleri 15/28).
Hâlbuki
“Hazret-i Musa’nın şeriatini tahkir eden öldürülür” diyen yine bizzat kendisi idi (İbrânilere Mektub 10/28).
Kudüs Konsili’nde putlara kesilmiş hayvan, leş ve kan yemenin yasaklığı, ayrıca zinanın haramlığı dışındaki Yahudi şeriati hükümlerinin tatbikine lüzum olup olmadığı müzakere edildi. Neticede
Paulus ağır basarak, Yahudilikten
yalnızca bu dört hükmün tatbiki ve yeni Hıristiyanların sünnet olmalarına gerek bulunmadığı fikri çıktı (Resullerin İşleri 15/29).
Bilahare Paulus ilk dört hükmün üçünün tatbikattan kalktığını,
sadece zinanın yasaklığı hükmünün kaldığını ilan etti. Paulus, hedef kitlesini teşkil eden paganlara
yeni dini kolay ve sempatik göstermek istemiştir.
Paulus’a karşı çıkan ve başında
Hazret-i Meryem’in oğlu Simon’un bulunduğu Yahudi şeriatini kabul eden
Yahudi-Hıristiyan (judeo-chretienne) cemaati, giderek
azalan bir sayıda varlığını devam ettirmiştir.
Takdis edilen Roma hukuku
Hazret-i İsa'nın
göğe kaldırılışı ve İncil'in kaybolmasından sonra Hıristiyanların
Yunan felsefesi tesirine girdiği, ibadetlerine birtakım
pagan âdetlerinin karıştığı,
amelî esasların ise Roma hukuku prensiplerine göre tanzim edilir olduğu bir gerçektir.
Zaman zaman toplanan
ruhban meclisleri (konsiller) Tevrat ve İncil’deki hükümleri tefsir ederek bazı dinî hükümler kabul etmiş;
papalar da çıkardıkları emirnamelerle bu faaliyeti sürdürmüştür.
Roma İmparatoru
Iustinianus, Roma hukukunu Hıristiyanlık boyasıyla boyayarak ortaya şeklen yeni bir hukuk sistemi çıkarmıştı. Roma hukuku, böylece Hristiyanlık ile mezcolundu. Bu dinin bilhassa
ahlâkî pek çok hükmünden faydalanıldı. Meselâ kadın-erkek eşitliği, kan hısımlığına dayalı aile, kölelerin insan sayılışı gibi prensiplerin hep
Hristiyanlıktan Roma hukukuna girmiştir.