KENDİ GÖK KUBBEMİZ ALTINDA BİR BAYRAM SAATİ

A -
A +

Müslüman devletlerde bayramlar çok ihtişamlı merasimlerle kutlanırdı. Bilhassa Tarsus gibi hududa yakın şehirlerde, İslâmiyetin şerefini göstermek için, bu kutlamalar daha parlak yapılırdı.

 

Ramazan ayı gibi, bayram da hilalin rüyeti ve usulüne göre ilanıyla başlar. Rüyet, Bayezid Kulesi’nden yapılır; ayrıca Çamlıca Tepesi, Bursa’da Keşiş Dağı ve Kayseri’de Erciyes Dağı’nda râsıtlar hilali gözler. Hilal görülürse, bayram ilan edilir; görülmezse ay otuza tamamlanıp ertesi gün bayram yapılır.

Osmanlılarda bayram arefesinde top atışı yapılır; bayramın son gününde de yine top atışıyla bayramın bittiği ilan olunur. Ramazan geceleri gibi bayramda da davulcular gezer. Hem bahşiş toplar, hem ortalığı şenlendirir. Mehteran, muayyen saat ve mekânlarda nevbet vurur. Yeniçeri Ocağının ve ezcümle Mehteran’ın lağvından sonra Mızıka-ı Hümayun konserler verir...

 

Sevinç günleri

 

Arapça bayram için ıyd (eid) kelimesi kullanılır ki dönüş manasına avdet kökünden gelir. Her sene dönüp geldiği için bu ismi almıştır.

Türkçe bayram kelimesi, Farsça bezram (bezm+ram) kelimesinden gelir ki, manası “neşe meclisi” demektir.

Bayramlar sevinç günleridir. Dinin, neşelenmeyi, eğlenmeyi, güzel giyinmeyi, güzel şeyler yiyip içmeyi tavsiye ettiği günlerdir. Şark insanı, sevinç ve üzüntüyü beraber yaşamayı tercih eder. Bayramlar, bir araya gelme vesilesidir. Hayatın yeknesaklıktan çıktığı renkli günlerdir.

“Bayram gelmiş neyime/Kan dolar yüreğime” misali, bugünlerde acısı, sıkıntısı olanları, eş dost ziyaret ederek, hediyeleşerek sevindirmeye çalışır. Bugün doğan çocuklara uğur sayarak Bayram adını vermek de Türklerin âdetidir.

Hissiyatın coştuğu günler olmak itibarıyla bayramlar nice şaire heyecan vermiş; bayramlar, mısralarda terennüm edilmiştir. Yahya Kemal’in, Süleymaniye’de Bayram Sabahı adlı emsalsiz bir manzumesi vardır.

 

 

Şeker mi? Şükür mü?

 

İslâmiyette iki bayramı vardır. Biri kurban ibadetinin ifa edildiği bayramdır. Iydü’l-Adhâ denir. İkincisi bundan 70 gün evvel, oruç ayı olan ramazanın hemen ardından başlar ve üç gün sürer. Bu bayrama Iydü’l-Fıtr denir. Bütün İslâm coğrafyasında bu isimle bilinir.

Fıtr, Arapça oruç açmak demektir. İftar ve futur (kahvaltı) ile fakirlere verilen fitre bu köktendir. Bu bayramda tatlı yemek Hazret-i Peygamber’in tavsiyesi olduğu için, Türkler bu bayrama Şeker Bayramı da demiştir.

Bunun aslının Şükür Bayramı olduğuna dair iddianın aslı esası yoktur. Şemseddin Sami’nin Kamus-i Türkî’sinden, Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanî’sine kadar Osmanlı münevverlerinin kitaplarında, 1890 tarihli Redhouse’da ve 1913 tarihli Brill’in İslâm Ansiklopedisi’nde hep Şeker Bayramı geçer.

Yani bu tabir, sadece modern kesimin uydurduğu veya tercih ettiği bir şey değildir. İslâmî kesimin karşı çıkması da tatlı yeme sünnetini hatırlattığı için yersizdir. Halk arasında Şeker Bayramı’na Küçük Bayram; Kurban Bayramı’na da Büyük Bayram dendiği vakidir.

 

 

Daha hayırlısı geldi

 

Resulullah aleyhisselâmın 622’de Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında, Medinelilerin oynayıp eğlendiği iki bayramı vardı. Nevruz ve Mihrican adındaki bu iki bayramı İranlılardan öğrenmişlerdi. Cenab-ı Peygamber:  “Allah, bu iki bayramınızı, onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Bunlar Kurban ve Fıtr bayramıdır” buyurdu.

Ensar eğlenceyi sever; Medine’de bayramlar, neşe içinde kutlanırdı. Buharî ve Müslim, Hazret-i Âişe’nin küçükken yaşadığı bir hâdiseyi nakleder: “Bir bayram günü, Habeşliler mescidin avlusuna gelip mızrak oyunu oynadılar. Resulullah beni çağırdı. Doyasıya seyrettim.”

Yine aynı yerde geçer: Bir bayram günü Hazret-i Ebu Bekr kızı Âişe’nin yanına girdiğinde, iki küçük cariyeyi def çalıp şarkı söylerken gördü. Onlara serzenişte bulununca, Resulullah “Bırak ey Ebu Bekr, bayram günleridir!” buyurdu.

Bayram günleri oruç tutmak bile yasaklanmıştır. Eğlenceler esnasında asayişi bozabileceği endişesiyle bayram günlerinde silah taşınması da Cenab-ı Peygamber tarafından menedilmiştir.

Hemen bütün eski cemiyetlerde de bayramlar sevinç, eğlence ve deşarj günleri olmuştur. Ayrıca bayramlar güzel yenilip içilen; güzel elbiseler giyilen; eğlenilen; mahkûmların affedildiği, kabahatlerin bağışlandığı merhamet günlerdir.

 

 

Bayram namazı

 

Her iki bayramda da güneş doğduktan sonra erkeklerin yapması gereken hususi bir ibadet vardır: Bayram namazı. Bu namaz câmide topluca kılınır. Köylük yerlerde Cuma gibi bayram namazı da kılınmaz; şehir ve kasabalarda ise musalla denilen açık mekânlarda topluca kılınırdı.

Başka zamanlarda namaz kılmayanlar bile, bu namaza gelirler; çocuklarını da götürürler. Pek çok kimsenin çocukluğundaki bayram namazı hatırası yıllarca zihninde yaşar; onun belki de dinle tek irtibatını teşkil eder.

Bayramlarda, ilk gün yaşlılar ziyaret edilir. Ailenin bir büyüğünde akşam yemeği veya sabah kahvaltısında buluşulur. Kabristan ziyaretleri unutulmaz. Bayramlarda türbeler ziyaret edilir. Mesela İstanbul’da mutlaka Eyüp Sultan’a da gidilir. Bugün bile bu âdet devam etmektedir.

 

 

Mendile bağlı para

 

Türk kültüründe, her hususi güne ait bir tatlı vardır. Bayramın tatlısı cevizli baklavadır. Bayramda akide şekeri, lokum, badem ezmesi gibi şekerlemeler önceden satın alınır. Misafire süslü bir tepside küçük kaşıklarla reçel çeşitleri ikram edilirdi. Sonra, piyasada şekerlemeler çoğaldığı için olsa gerek, bu âdet terk edildi.

Bayramda hediyeleşmek de âdettir. Eskiden fakirlere bayramdan önce yiyecek kumanyası ya da bir tepsi baklava gönderilirdi.

Bayramda ziyarete gelenlerden bilhassa çocuklara mutlaka hediye verilir. Eskiden mendil ve çorap vermek âdetti. Elden para vermek hoş görülmediği için, nezaketen mendilin kenarına veya çorabın içine para bağlanırdı. Bayram günlerinde, çocuklar daha bir hoş görülür; bayram yeri denilen lunaparka götürülür.

 

 

Sarayda bayram

 

Müslüman devletlerde bayramlar çok ihtişamlı merasimlerle kutlanırdı. Bilhassa Tarsus gibi hududa yakın şehirlerde bu kutlamalar daha parlak yapılırdı. Esnaf, süslü elbiselerle geçit resmi yapardı.

Bayram geceleri fener alayları tertiplenirdi. Halkın tekbir ve tehlil sesleri göklere yükselirdi. Nehirlerdeki kayıklar süslenir; sahillerde kandiller yakılırdı. Halifenin veya valinin sarayı ışıklarla donatılırdı. Halk, bayram günleri yeni ve süslü elbiseler giyer; hatta memurlara ve fakirlere bayramlık elbise ve ayakkabı dağıtılırdı.

Osmanlı sarayında bayram, dinî muhtevası yanında, devletin ve hanedanın ihtişamını göstermek için de bir vesiledir. Zira monarşilerde otorite ve ihtişam, sadece askerî güce değil, merasimlerle de ortaya konur. Bayramlaşma, Sultan Fatih Kanunnamesi ile tanzim edilmiştir.

 

 

Bayram Alayı

 

Bayram günü sarayın içi meşalelerle süslenir. Bütün pencerelere fenerler asılır. Padişah, sabah namazını Topkapı Sarayı içindeki Ağalar Câmii’nde kıldıktan sonra, maiyetiyle sabah namazından sonra mukaddes emanetlerin saklandığı Hırka-ı Saadet dairesinde bayramlaşır.

Sonra padişahın resmi kabul mekânı olan Arz Odası’nda (son asırda Dolmabahçe Sarayı’nın Zülvecheyn Salonu’nda) devlet erkânı ile umumi olarak bayramlaşılır. Buna muayede merasimi denir ki, bayramlaşma demektir. Merasim devam ettiği müddetçe mehteran (mızıka) çalar.

Boğaz girişindeki gemilerden selam topları atılır. Sonra padişah süslü bir atın üzerinde şatafatlı bir bayram alayı ile saraya yakın bir câmiye giderek bayram namazı kılar. Bayram namazından sonra, hareme geçerek ailesi ve harem halkı ile bayramlaşırdı.

Bayram günlerinde sokaklarda bayram alayı tertiplenir. Maytaplar atılır. Enderun’daki gençler, kılıç, tüfek, ok ve gürzlerle gösteriler yaparlar. Güreş müsabakaları tertiplenir. Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı şehirlerinde bayramlarda o kadar parlak şenlikler yapılırdı ki, yabancı seyyahlar, seyahatnamelerinde bu bayram şenliklerine mutlaka bir fasıl ayırmıştır.

         ***

"Bayramın bütün insanlığa hayırlar getirmesini temenni ederiz."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.