"Çin Rüyası" tehlikede mi?...

A -
A +

Hafta başında birçok mecrada "Türkiye AB'nin Çin'i olabilir mi" meselesini dile getirdim. AB için ciddi bir potansiyel barındıran Türkiye'nin çok ciddi eksikleri olduğunu ifade ederken, bizim büyüme modelimizin Çin'e benzemediğini de özellikle belirttim. 

Ben bunları anlatırken, Çin'de gayrimenkul balonu patladı ve bu durum bir finans krizini tetiklemiş gibi gözüküyor. Dün muhtelif kesimlerden bu konuda beni arayarak endişeli şekilde soru soranlara “önce bir dersimi çalışayım öyle cevap vereyim” dedim.

Amerika Birleşik Devletleri gayrimenkul piyasası açısından tüm ülkelere göre uzak ara en yüksek değeri taşımakta. Dolayısıyla finansal anlamda en büyük yatırımların, kredilerin ve portföylerin bu ülkede oluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gayrimenkul piyasası büyüklüğünde Japonya, İngiltere, Almanya’nın ardından Çin geliyor. Amerikan gayrimenkul piyasası 3,5 trilyon dolar civarındayken, Japonya bunun üçte birinden de az değerde. Herkesin ev almaya can attığı İngiltere’nin 800 milyar dolar, Almanya’nın 700 milyar dolar değerinde gayrimenkul piyasası var. Çin ise 650 milyar dolardan biraz fazla bir büyüklükle beşinci sırada.

Tabii ilk soru şu: Çin Bankacılığı bir gayrimenkul balonu patlamasıyla baş edecek güce sahip mi? Geriye baktığımızda Çin Bankacılığının basiretli davranışlar açısından iyi bir sınav vermediğini, Çin siyasetinin dünya piyasalarından pay kapmak için ulusal finansal sistemi yorduğunu biliyoruz. Performansız kredilere aldırmadan büyümeye devam eden finans sektörü ihracat patlamasıyla ayakta kalmaya çalıştı ama gayrimenkul balonu başka bir şeye benzemiyor elbette.

Meseleyi bir de şöyle anlatayım: Moskova ve İstanbul’un bile son sıralardan girdiği “gayrimenkul potansiyeli barındıran şehirler” değerlemesinde bir tane bile Çin şehri yok. Yatırımcılar Çin’de gelecek görmüyorlar. Rejim sebebiyle de olabilir. Ne de olsa Çin’de anayasa değişti ve “ömür boyu başkanlığın” önü açıldı. Otokratik idarelerin olduğu yerde mülk edinmek yatırımcıların tercihi değil. Emlak balonunun patlaması ikinci bir sebep daha oluşturdu diyebilirim.

O zaman ikinci soruya geçelim: Çin’de başlayan emlak balonu patlaması dünyayı etkiler mi? Aslında mesele emlak ya da gayrimenkul balonunun patlamasından çok, buralara kredi açmış olan kurumların yurt dışında ne kadar yatırımları olduğu. Eğer bu kurumlar gelişmiş veya gelişen ülkelerin bono ve tahvillerini, ya da taşınır ve taşınmazların ellerinde tutuyorlarsa, mecburen hızla ellerinden çıkarmak zorunda kalacaklar. Bu durumda incelenmesi gereken, başı dertte olan bankaların ve başı dertte olmaya aday olan finans kurumlarının yurt dışında ne kadar portföylerinin bulunduğudur diyebilirim.

 

 

“Japon Rüyası" da benzer şekilde sona ermişti...

Gayet iyi hatırlıyorum 1990’larda Japonya’da da aynen böyle bir kriz patlak vermiş, Japonlar yurt dışındaki varlıklarını satıp ülkeye getirip açıklarını kapatmaya çalışmışlardı. Yani yurt dışındaki dolarları getirip Japon yenine döndürünce, belki zararlarını kapattılar ama, ihracatla büyüyen Japonya’nın da nefesini kesmiş oldular. Çünkü yurt dışından dolar getirip yen’de çevirdikçe ulusal paranın sürekli olarak değerini artırdılar. Bugün Japonya’nın düştüğü darboğaz ve yaşanan siyasi krizlerin de sebebi buraya dayanıyor.

Ben sanıyorum 2000’li yılların başında böyle bir senaryonun mümkün olabileceğini ve Çin'in para kurulu ile yönetilen döviz piyasasının çalışmayabileceğini çeşitli platformlarda aktarmıştım. Eğer gayrimenkul portföylerinden zarar eden tüm sektörlerdeki kurumlar yurt dışında ciddi bir varlık satışına geçerlerse, söz konusu varlıkların Çin yuanına dönüşmesi elbette oldukça büyük bir türbülans meydana getirebilir. Çin Merkez Bankası ne kadar müdahale ederse etsin bu yoğunlukta bir döviz satışına karşı duramayacaktır ve ulusal para hızla değer kazanacaktır. Büyük ihtimalle siyasi otorite kur rejimi ile alakalı yeni düzenlemeler yapmak zorunda kalacaktır.

Burada önemli olanın, yukarıda belirttiğim gibi başı dertte olan ya da olmaya aday olan finansal kurumların ve yatırımcıların Çin Halk Cumhuriyeti dışındaki varlıklarıyla ilgili alacakları kritik kararlardır diye düşünüyorum. Belki de “Japon Rüyası" nasıl bittiyse Çin rüyası da en umulmayan bir şekilde bitebilir. Bakalım Çin yönetiminin bu konuyla alakalı bir B planı var mı? Ben olduğunu sanıyorum ama kâğıt üzerinde her plan güzeldir elbette. Önemli olan planların işe yaraması.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.