ABD ile “dost” olmanın ve olmamanın bedeli!

A -
A +
Amerikan Başkanı Trump’ın Türkiye’ye yönelik son açıklamasındaki “iyi bir dost olmadıklarını kanıtladılar” ifadesinin tutarlılığı Uluslararası İlişkiler bilimi açısından mercek altına alınmayı hak ediyor. Kim Türkiye’nin “iyi bir dost” olmadığından şikâyet ediyor? Türkiye’ye ağır ekonomik yaptırımlar uygulayıp Türk lirasının dolar karşısında değer kaybetmesinden zevk aldığını gösteren açıklamalar yapan ABD’nin başkanı. Medyası ve güvenlik kurumları yıllardır Türkiye’nin demokratik seçimlerle iktidarda olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı yoğun bir karalama kampanyası uygulayan ABD’nin lideri. 15 Temmuz darbe girişiminin faili olduğu kesin bir şekilde kanıtlanmış FETÖ’nün liderini ülkesinde korumaya devam eden ABD’nin başkanı. 15 Temmuz başta olmak üzere, Türkiye’deki bütün darbelerde bir şekilde rolü olan ABD’nin başındaki kişi. NATO çatısı altında onlarca yıla uzanan bir müttefiklik ilişkisi olmasına rağmen, Türkiye’nin güvenliğine karşı saldırıda bulunan PKK/PYD terör örgütüne açıkça silah desteğinde bulunan ABD’nin başkanı. Bütün bu tavırlarından, aslında Türkiye’ye karşı açık bir şekilde “düşmanca” politikalar izlediği belli olan Amerika’nın başkanı neden Türkiye’nin dostluğundan şikâyet ediyor? Bu sorunun cevabını verebilmek için şu soruları da sormak gerekiyor: Uluslararası ilişkilerde “dostluk” ne anlama geliyor? Amerikan Başkanı, Türkiye’nin dostluğunun beklediği gibi olmadığından şikâyet ederken bu “dostluk” kavramına hangi anlamı yüklüyor? ABD ile “dost” olma Türkiye’nin tercihi miydi? Şimdi Türkiye bu dostluğu kendi isteğiyle sonlandırabilir mi? Uluslararası ilişkilerde “dostluk”, ekonomik iş birliğinden askerî ittifaklara kadar uzanan “iyi ilişkileri” ifade eden ve insanlar arasındaki ilişkilerde söz konusu olan duygusal boyutu içermeyen bir kavramdır. Yani ekonomik ve askerî açıdan birbirleriyle çok sıkı bir iş birliği içerisindeki ülkeler için “dost ülkeler” ya da “dost ve müttefik ülkeler” tanımlaması yapılabilir, ancak bu ülkeler arasındaki söz konusu “dostluk” çıkarların örtüşmesiyle sınırlıdır. Çıkarların örtüşmesi sona erdiğinde bu ülkeler arasındaki “dostluk” sona erebileceği gibi, çıkarların çatışması onları “düşmanlığa” da sürükleyebilir. Yani duygusal değil de çıkar odaklı hareket eden devletler, yöneticilerinin çıkar algıları doğrultusunda başka devletlerle iyi ilişkiler (dostça) ya da kötü ilişkiler (düşmanca) içerisinde olabilirler. İnsanlarda ise duygular daha fazla işin içindedir ve bazı durumlarda bireyler çıkarlarına aykırı olacak şekilde duygusal tavır da gösterebilirler. Gelelim Amerikan Başkanı Trump’ın dostluk kavramından ne anladığına… Yukarıda bazı örnekleri verildiği gibi, kendisi ve başında olduğu ülkesi, Türkiye’ye karşı hiç “dostça” davranmayan Trump neden Türkiye’nin dostluğundan şikâyet ediyor? Şikâyet ediyor, zira ABD ile Türkiye gibi orta büyüklükteki devletlerle arasındaki “dostluk ve müttefiklik ilişkisini” karşılıklı çıkarların örtüşmesinin bir sonucu olarak değil, ABD’nin çıkarlarının esas olduğu bir ilişki olarak görüyor. Washington yönetimi, Soğuk Savaş döneminde karşılıklı güvenlik çıkarlarının örtüşmesi sonucu Ankara ile kurduğu ittifak ilişkisini hiçbir zaman eşit taraflar arası bir ilişki olarak görmedi. Sovyetler Birliği’nin tehdidine karşı güvenlik desteği sağladığı Türkiye’yi kendi nüfuz alanının parçası olarak gördü ve Ankara’dan itaat bekledi. Ankara’nın kendi çıkarlarını gerekçe göstererek itaat etmeyi reddettiği dönemlerde doğrudan Türkiye’nin egemenliğine saldırdı. Bu saldırılar bazen darbe şeklinde oldu, bazen silah ambargosu, bazen de ekonomik yaptırımlar ve tehdit şeklinde. Üçüncü sorunun cevabına gelirsek, ABD ile dost olmak, yani Uluslararası İlişkiler biliminin kavramıyla ifade etmek gerekirse askerî ittifak ve ekonomik iş birliği ilişkisi kurmak Türkiye için bir tercihten çok zorunluluktu. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Sovyet Rusya’nın tehditleri Türkiye’ye başka seçenek bırakmamıştı. Ancak Washington’un rasyonellikten uzak, baskıcı ve müdahaleci politikaları nedeniyle artık Türkiye ile ABD arasında ciddi bir çıkar çatışması söz konusu ve Washington bu tavrını değiştirmediği sürece iki ülke arasındaki çıkar çatışması artarak devam edecektir. Zira Türkiye artık çok daha güçlü bir şekilde kendi halkının çıkarlarını önceleyen bir politikada ısrar ediyor ve bunun bedelini de ödemeye hazır. Bu bağımsız dış politikası nedeniyle Türkiye’nin ödeyeceği bedelin ise, ABD ile Washington’un anladığı anlamda “dost” olduğu zamanda ödediği bedelden çok daha az olacağı ise kuşkusuzdur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.