Merkel, Macron ve Johnson: Mantıklı olan, İran’ın yapmış olması!

A -
A +
Avrupa, İran krizinde artık açık bir şekilde ABD’nin safına mı geçiyor?
Öncelikle İran krizi kavramını kullandığımızda neyi kastettiğimizi ortaya koyalım.
ABD’nin Donald Trump’ın başkan olmasının ardından 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan (Kapsamlı Ortak Eylem Planı-KOEP) çekilmesi, İran’a karşı yaptırımları yeniden uygulamaya başlaması ve bunun sonucunda İran’ın verdiği tepkiler İran krizinin ana hatlarını oluşturuyor.
10 gün önce Suudi Arabistan’ın petrol şirketi Aramco’un tesislerine yapılan saldırılar da İran krizinin bir parçasını oluşturuyor, ondan önce Umman Körfezi’nde petrol tankerlerine yönelik saldırılar da. Zira bu saldırıların arkasında İran’ın olduğuna dair kuvvetli şüpheler var.
İran’ın, yaptırımlar yoluyla kendisinin petrol satışının engellenmesine karşılık Hürmüz Boğazı’ndan petrol geçişine izin vermeyeceğine dair açıklamaları da var.
Gerçekten yaptırımlar yoluyla İran’ın ciddi bir ekonomik krize sürüklendiği biliniyor. Son veriler, yaptırımlar öncesinde bir günde sattığı petrolü artık ancak 10 günde uluslararası piyasalara ulaştırabildiğini gösteriyor. Bu rakamlar, İran’ın bütçesinde en büyük gelir kalemini oluşturan petrol gelirlerinde yaklaşık yüzde 90 oranında bir kayıp anlamına geliyor.
Yaptırımların sadece İran’ın petrol gelirlerini hedeflemediğini hatırlarsak başka alanlarda da İran ekonomisinin zorda olduğunu görürüz.
Ekonomik alanda yaşanan bu sıkıntıların hızlı bir şekilde sokağa yansıdığını ve rejim karşıtları için bir fırsat olarak görüldüğünü de ifade etmek gerekir.
İşte böyle bir ortamda Suudi Arabistan’ın petrol tesislerine yönelik saldırı gerçekleşti.
ABD ve Suudi Arabistan’ın ardından, pazartesi günü bir ortak açıklama yapan Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık üçlüsü de Aramco saldırılarından İran’ı sorumlu gördüklerini açıkladılar.
BM Genel Kurul toplantıları için bulundukları New York’ta bu ortak açıklamayı yapan Angela Merkel, Emmanuel Macron’un “Bizim için bu saldırının sorumlusunun İran olduğu açıktır. Başka mantıklı bir açıklaması yok” ifadeleriyle Tahran’ı sorumlu tutmaları da ilginç aslında.
Sanki “bu şartlarda mantıklı olan, İran’ın böyle bir saldırıyı gerçekleştirmesi” der gibi bir açıklama.
Yani “İran’a başka bir seçenek bırakmadık, o da bunu yaptı” der gibi.
Bu ülkelerin İran nükleer anlaşmasının imzalanmasındaki rolünü biliyoruz. Onların “yüksek temsilcisi” Federica Mogherini hiç kimseyle olmadığı kadar İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile görüşmüş ve sonunda P5+1 ile İran arasında KOEP imzalanmıştı.
Trump, başkan seçilmesinin ardından anlaşmadan ayrılıp İran’a karşı yaptırımları eskisinden daha sert bir şekilde uygulayacağını söylediğinde ise ona şiddetle karşı çıkıp anlaşmaya sadık kalacaklarını ve Tahran’dan da aynı tavrı beklediklerini ilan etmişlerdi.
Ancak Amerikan yaptırımlarından korkan Avrupalı şirketler birbiri ardına İran’la ekonomik ilişkilerini sonlandırırken çaresiz bir şekilde seyrettiler. İlan ettikleri Blocking Statute düzenlemesi ve Special Purpose Vehicle olarak INSTEX mekanizması hiçbir işe yaramadı. Blocking Statute düzenlemesi Avrupalı şirketlerin İran pazarından çekilmelerini engellemezken, bir tür takas mekanizması olarak çalışması öngörülen INSTEX İran’la ticaretin devamını mümkün kılamadı.
Bu şekilde yaptırımların ağırlığı altında ezilen İran yönetimi de rahatsızlığını gösterecek yollara başvurdu.
Nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini adım adım askıya alması bu yollardan biriydi.
Avrupalı liderlerin son ortak açıklaması, bu yollardan bir diğerinin Suudi Arabistan’ın petrol tesislerine saldırmak olduğuna inandıklarını gösteriyor.
Bu noktada Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık’ın bu aşamadan sonra ne yapacakları sorusu önem kazanıyor.
Bu son açıklamaları İran meselesinde artık ABD’nin safına geçtikleri anlamına mı geliyor?
İran tarafından bir petrol tankerine el konulan Birleşik Krallık, epeydir İran’a karşı politikanın sertleştirilmesinden yana ve Basra Körfezi’nde bir koruyucu Avrupa Deniz Gücü Misyonu talep ediyor.
Yine epeydir KOEP’de kapsam dışı bırakılan İran’ın balistik füzelerinin de kontrol altına alınmasını savunan Fransa da Londra’nın bu tutumuna destek veriyor.
Almanya’da koalisyon hükûmeti bu konuda tereddüt ediyordu ancak son ortak açıklamayla İran’ı suçlamaları artık Tahran’a karşı adım atmalarını zorunlu kılıyor.
Bu adımın ne olacağını zaman gösterecek ama dünya petrol arzını ciddi şekilde etkileyebilecek İran’a karşı dikkatli olmak zorundalar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.