AB liderleri ve temsilcileri AB’yi taşıyamıyorlar

A -
A +
Avrupa Birliği’nin kurucu babaları ve AB’nin derinleşmesi ve genişlemesi sürecinde emek harcayan liderleri, AB’nin bugünkü görüntüsünü görseler herhâlde mutlu olmazlardı.
Jean Monnet (Fransa), Konrad Adenauer (Batı Almanya), Altiero Spinelli (İtalya), Paul-Henri Spaak (Belçika), Sicco Mansholt (Hollanda) ve Joseph Bech (Lüksemburg) gibi ister sağ ister sol kanattan olsun siyasetçiler bir araya gelerek, İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımı üzerine Avrupa’da barışın tesisi, demokratik düzenin oluşturulması ve refahın yakalanması için yeni bir yol haritası belirlediler.
AB’nin söz konusu kurucu babaları dışında daha sonraki süreçte Avrupa Birliği, Willy Brandt, Helmut Kohl, François Mitterand ve Margaret Thatcher gibi liderler de gördü.
Akil insan (wise man) olarak tanımlanabilecek liderlerin çabası ile AB hem derinleşip genişledi hem de bir çekim merkezi hâline geldi.
Fakat son yıllarda AB liderlik konusunda bir çoraklık yaşıyor. Büyük ideallerle oluşturulan birlik mevcut liderlere ağır geliyor. Neredeyse Almanya Şansölyesi Angela Merkel dışında koltuğunun hakkını veren yok gibi.
İster AB kurumlarının başındaki kişiler olsun isterse AB ülkelerinin liderleri olsun AB’nin geleceği konusunda insanı ümitsizliğe sevk ediyor.
Zaman zaman “Liderlik önemli değil, kurumsal yapı önemli. AB’nin iyi kurumsallaşmış bir yapısı var, önemli olan da bu” deseler de liderin/liderlerin eksikliği her geçen gün kendini daha fazla hissettiriyor.
Popülist, çapsız, dünya vizyonu olmayan, kurumun kendi ideallerinden bihaber bürokrat ve liderlerle AB nereye kadar devam edebilir ki?
En son AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’in Türkiye ziyaretinde verilen resim bu açıdan önemli bir işareti gösteriyor.
AB’ye önem veren ve bu konuda yıllardır çaba harcayan bir ülkede, AB’nin iki üst düzey yöneticisi arasında yaşananlar AB açısından hiç güzel görüntüler değildi. Nitekim, Alman Der Spiegel dergisi görüntülerin ortaya çıkmasında Türkiye’nin bir hatasının olmadığını, AB temsilcilerinin kendilerini nasıl gülünç bir duruma düşürdüğünü konu edinmiştir.
Söz konusu ziyarette; AB kurumları arasındaki yetki paylaşımı sorunlarını ve kurum temsilcileri arasındaki çekişmenin kameraya yansımış şeklini görmüş olduk.
Gelelim AB ülkelerinin liderlerine;
16 yıldır Almanya’yı yöneten ve yakında siyasete nokta koyacak olan Angela Merkel dışındaki liderler, AB açısından iyi resim vermiyorlar. Bu durum, kurumlar arasında yaşanan yetki sorunu ve temsilciler arasındaki rekabetten daha derin bir sorunun varlığına işaret ediyor.
Göç, ırkçılık, yabancı ve İslam düşmanlığı, güvenlik, pandemi gibi acil çözülmesi gereken sorunlar karşısında AB ülkelerinin liderlerinin karneleri hiç parlak gözükmüyor. AB’yi çekim merkezi olmaktan uzaklaştırıyorlar. Uzaklaştıkça da AB etki gücünü kaybediyor. Etki gücü kayboldukça liderler başka ülkeleri ve liderlerini suçlamaya başlıyorlar.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, Hollanda Başbakanı Rutte’nin ve son olarak İtalya Başbakanı Draghi’nin Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı suçlayıcı açıklamalarında bunu gördük.
Macron örneğinde olduğu gibi Türkiye’yi Fransa seçimlerine müdahale etmekle ve Draghi örneğinde olduğu gibi kendi aralarında yaşanan sorunu Türkiye’ye mal etmeye çalışmaları, Türkiye’nin artan AB’nin ise azalan etki gücünü göstermektedir.
Küresel diyemeyeceğim, bölgesel sorunların çözümünde bile AB tek başına inisiyatif alamamakta, ilk önce ABD’nin tavrının ne olacağına bakmakta, Washington’a göre tavır belirlemeye çalışmaktadır.
Ezcümle, AB liderleri her alanda kurum için yeni şeyler ortaya koyamamakta, keseden harcamaya devam etmektedirler...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.