​“Helalleşme” ile “Baskın” arasında Kılıçdaroğlu

A -
A +

CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu bir taraftan toplumun belli kesimleriyle helalleşeceğiz derken diğer taraftan siyaset ve toplumu gerici davranışlarına yenilerini katıyor.

Bir bakıyorsunuz CHP’nin ve Türk siyasetindeki tüm kötülükleri üstlenmiş ve herkesi kucaklamaya karar vermiş, her şeyi unutmuş, her kesimle empati kurmaya hazır, “nefsine hâkim” bir siyasetçi söylemiyle ortaya çıkan bir aktör karşınızda.

Aradan fazla zaman geçmeden, bir bakıyorsunuz toplumun belli kesimlerini hedefe koyan, iktidara oy veren bazı toplumsal sınıfları suçlayan söylemler kullanan bir siyasetçi karşınızda.

Ben;

“İktidara oy veren çiftçiye çiftçi demem.”

“İktidara oy veren öğretmene öğretmen demem.”

“İktidara oy veren işçiye işçi demem”

… tarzı cümleler sıklıkla Kılıçdaroğlu tarafından kullanılıyor.

Bir anda “Helalleşme” retoriği unutuluyor, devreye tehdit dili hâkim oluyor. Neredeyse her ay toplumun belli kesimi doğrudan tehdit ediliyor.

Bu dil ve tavır artık öyle bir hâle geldi ki, Türkiye sınırlarının dışına da taşmış durumda.

İçeride bürokrasi ve iş dünyası doğrudan tehdit edilirken dışarıya da Büyükelçilere mektup yazılarak mesaj veriliyor.

Turizm sezonunun devam ettiği sürede en yüksek perdeden “Türkiye’ye gelmeyin can ve mal güvenliği yok” söylemi açık bir şekilde dile getiriliyor.

“Eğer Kanal İstanbul’a yatırım yaparsanız. Projeye ortak olursanız biz iktidar olduğumuzda paralarınızı ödemeyeceğiz. Şimdiden uyarıyoruz” diyerek doğrudan iç ve dış yatırımcı tehdit ediliyor.

Dünyada bu tür “iktidar alternatifi” olduğunu söyleyen başka bir siyasi parti ve lider örneği göremezsiniz.

Bunun en çarpıcı örneğini Türkiye’nin muhalefet partisi ve liderinde görüyoruz.

Siyasette nevi şahsına münhasır olma özelliğini, yönetmeye talip olduğu ülkeye yatırım gelmemesinde kullanıyor.

Sayın Kılıçdaroğlu olumsuz tavrını yeni bir aşamayla devam ettiriyor.

Yapıcı muhalefet özelliğini unutup doğrudan toplumu gerici “yıkıcı muhalefet” tavrıyla devreye sokuyor.

En son devletin önemli bir kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumunu (TÜİK) basarak makul siyasetin dışına çıkabileceğini göstermiş oldu.

Aslında bu tavrını Merkez Bankası süreci ile başlatmak istemişti ama istediği sonucu ve tavrı görememişti.

Enflasyon rakamlarının açıklandığı gün toplumun da hassasiyetini dikkate alarak TÜİK’e, yanına aldığı bir grup partiliyle baskın düzenleyerek devletin önemli kurumlarını doğrudan dar ve sığ siyasi rekabetin ve çıkarın aracı hâline getirmeye çalıştı.

Bu tavır, siyasi ve devlet umuru görmüş siyasilerin tavrı olamaz.

Siyasetçinin muhatabı siyasetçidir. Siyasi rekabet siyasetçiler arasında yürür. Demokratik ülkelerin en temel özelliklerinden biri de budur.

Eğer siyasi rekabet için devletin önemli kurumlarını yıpratacak şekilde hedef hâline getirirseniz sonra iktidara geldiğinizde işleyen bir yapı bulamazsınız.

İktidar alternatifi bir siyasi partinin liderinin sürekli olarak toplumun belli kesimlerini tehdit etmesi ve devletin önemli kurumlarını hedef alması, onları kendi siyasi mücadelesinin aracı hâline getirmesinin maliyeti tüm toplum tarafından ödenir.

Öyle anlaşılıyor ki, Kılıçdaroğlu bu tavrını sürdürecek.

Siyasi rekabeti uğruna bazı kurumları hedef alacak.

2023 seçimlerine giderken toplumu germeye devam edecek.

Peki, şu soruyu soralım; Her isteyen siyasi parti ve temsilcileri çalışmasından memnun olmadıkları kurumları hedef alırsa, onları kendi siyasi rekabetlerinin bir aracı hâline getirmeye çalışırsa, nasıl bir tablo ortaya çıkar?

Örneğin; Kılıçdaroğlu’nun partisinden seçilen belediye başkanlarının çalışmasından ve performansından memnun olmayan diğer siyasi partilerin temsilcileri söz konusu belediyeleri istediği zaman bassa neler olur?

Her gün yaşadığı şehrin sorunlarıyla karşılaşan kesimler, belediye başkanlıklarını ve belediyenin ilgili kurumlarını basmaya çalışsa Kılıçdaroğlu ortaya çıkacak tablodan memnun olur mu?

Bu yüzden, ister iktidar alternatifi olsun isterse olmasın siyasi parti liderlerinin ve temsilcilerinin siyasi rekabetlerini yürütürken ellerini devlet kurumlarının üzerinden çekmeleri gerekir.

Bu yüzden, Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ve sürdürmeye çalıştığı kurumlar üzerinden siyaset çıkar yol değildir.

Umarım fazla zarar vermeden bunun farkına varılır ve siyaset kendi mecrasında ilerler.

Karar verin artık; helalleşecek misiniz? yoksa baskınlara devam mı edeceksiniz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.