Osmanlı Türkçesi ve/ya Dil Meselesi

A -
A +

19. Millî Eğitim Şûrası sonrasında, Osmanlı Türkçesi ile ilgili adı, konusu ve bağlamı doğru biçimde tespit edilemeyen polemiğe dayalı bir ülke gündemine tanık olmaktayız. Öncelikle ifade edilmelidir ki, galatı meşhur olarak isimlendirilen 'Osmanlıca' ya da doğru deyişle 'Osmanlı Türkçesi' meselesi, temelde bir dil meselesidir. Bu yönüyle, konunun alfabe tercihi tartışmalarına indirgenmesi yanlıştır. Bu indirgemeci tutum, Cumhuriyet döneminde ideolojik koşullanmalar bağlamında 'ilerici-gerici' dikotomisine dayanan bir perspektifin ürünüdür. Bu durum, kendisini 'ilerici' olarak konumlandıran bir kısım aydın retoriğinin meselenin esasına temas etmeyen tutumunun bir yansımasıdır.

Politik bir zeminde sürdürülen dil tartışmalarının tarihi arkaplanı gerçekte, modernleşme sürecimize tekabül etmektedir. Temel varlık sebebi geleneksel olanın yadsınması olan modernleşme için 'dil meselesi' bir hesaplaşma zemini olmuştur. Nitekim Tanzimat ile birlikte dil üzerine yapılan tartışmaların modernleşme sürecinin icbar ettiği siyasi bağlama uygun olduğunu söyleyebiliriz. Bu mesele, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra, siyasi bir bağlamda tartışma konusu olmuştur. Cumhuriyet döneminde, modernleşmenin taşıyıcı unsuru olarak telakki edilen bu meselenin reformist müdahalelere (harf devrimi ve dilde tasfiyecilik gibi) maruz bırakılan bir araca dönüştürüldüğü görülmektedir.

Doğal bir akış içinde kendisini üreten/zenginleştiren dil varlığına yapılan yapay müdahaleler, en genel anlamda dil ile toplumsal varoluşumuz arasında inkıtalara yol açmıştır. Bu inkıtalar, kuşaklar arasında düşünsel ve kültürel kopukluğa ve büyük bir çoraklaşmaya sebep olmuştur. Kadim dil dünyası ile gittikçe sığlaşan dil dünyaları arasındaki derin çatlak, kuşakların tarihi kültürel mirasa eklemlenmesini imkansız hale getirmiştir.

Osmanlıca dersi üzerinden dil meselesinin ülke gündemine taşınması, entelektüel hafızamızı tazelemek adına büyük önem arz etmektedir. Zira bu konu, polemiksel bir çerçeveye hapsolunmaması icap eden esaslı bir meseledir. Bu noktayı izah sadedinde dilin bir medeniyet ve kültür aktarıcısı rolünden ziyade varoluşsal boyutuna dikkat kesilmemiz icap etmektedir. Meramı veciz biçimde ifade eden Heidegger, 'dili varlığın evi/meskeni' olarak nitelemektedir. Ona göre dil ile varlık arasında bir öncelik-sonralık ilişkisi söz konusu değildir. Varlık ancak dil ile kavranabilir ve ancak dilde dile gelebilir. Gadamer'e göre de 'dil, varlığın ifşasıdır ve insanın varlığa ait oluş tarzıdır'. Dil varoluşsal aidiyet biçimimizi ve varoluşumuzu anlamlandırdığımız bağlamı ifade etmektedir. Varoluşumuz dil meskeninde ete kemiğe bürünmektedir.

Böylelikle dil, salt olarak bir kültür meselesine ve bir aktarım aracına indirgenemez. İdeolojik saiklerle dilin araçsallaştırımı veya yapay müdahalelerin nesnesine dönüştürülme çabaları, doğrudan toplumların kültürel varoluşuna müteveccih bir müdahaledir. Dilin söz varlığına yönelik tayin ve tanzim edici müdahaleler, varlığın özüne kast edici niteleliktedir. Bu varoluş meselesi, rahmetli Nurettin Topçu'nun deyişi ile bir 'Maarif Davası'dır. Yani, bilgi, kültür, irfan ve eğitime ruhunu veren bir varoluş mücadelesidir.

Jacques Ellul'a atıf ile söyleyecek olursak 'Sözün Düşüşü' ve imajların yükselişi sendromuna maruz kalan çağ kuşağının çaresizliğini Türkçenin söz varlığına yapılan suni müdahaleler daha da derinleştirmektedir. Örneğin kanunların dilinde sadeleştirme adına yapılan her bir değişiklik, dilde yaşanan derin anlam kayıpları ve çoraklaşmanın yanısıra, kuşaklar arası dil köprüsünü imha etmektedir.

Osmanlı Türkçesinin orta öğretim müfredatında seçmeli ders olarak yer alması, gittikçe sığlaşan bilgi ve kültür dünyasının yeniden restorasyonu adına önemli bir adımdır. Meselenin ideolojik koşullanmışlıklar doğrultusunda üretilen retorikler düzeyinde tartışılması, öze nüfuzu imkansız kılmaktadır. Osmanlı Türkçesinin sahip olduğu zengin söz ve kültür varlığından kopuşu telkin eden bu söylem, esasında düşünce ve kültür dünyamızda kötürümleşmeye davetiye çıkarmaktadır. Son söz olarak, bu dünyanın yeniden restorasyonu adına sahici bir entelektüel sorumluluğu imdada çağıralım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.