Tarihi Yüzleşme

A -
A +

Paris'te ünlü mizah dergisi Charlie Hebdo'ya 7 Ocak'ta yapılan müessif saldırı, çok boyutlu bir tahlili ve tarihi yüzleşmeyi gerekli kılmaktadır. Bu ve buna benzer terör eylemlerini gerçekleştirenlerin aidiyetleri ne olursa olsun, telin edilmesi gereken bir hadise olarak tarihe not düşülmesi icap etmektedir. Yüzyılın başından buyana Amerika ve Batı Avrupa'da (Madrid, Londra, Paris) tanık olduğumuz 'terör' olayları belirli bir söylem düzeneği içerisinde klişeleşmiş bir çerçevede yorumlanmaktadır. Şiddet ve terör eylemlerini telin etmenin sahici dilini ve eylemselliğini kurabilmek adına, Avrupa'nın bu tarihsel yüzleşmeyi gerçekleştirmesi gerekmektedir. Söz konusu terör eylemleri neticeleri itibariyle, küresel ölçekte Müslüman coğrafyaya yönelik operasyonel müdahalelere 'meşruiyet' zemini hazırlamaktadır. Ayrıca bu tür eylemler, Batı'daki Müslüman varlığına yönelik, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı panoptik devletçi müdahaleler ve düzenlemelere gerekçe sağlamaktadır. Bu yönüyle söz konusu eylemlere zemin hazırlayan yorum anlayışını üreten dinamiklerin varlığı da tarihsel bir yüzleşmeyi gerekli kılmaktadır.

Avrupa değerleri ve bu değerlerden ilham alan politikalar, iki boyutta tarihsel bir yüzleşmeyi icbar etmektedir. Birinci boyutu, toplumsal çoğulculuk açısından Avrupa'nın mevcut iç politik düzenini oluşturmaktadır. Avrupa'da aşırı sağcı ve ırkçı politik söylemlerle giderek kırılganlaşan sosyo-politik zemin her geçen gün ağır yaralar almaktadır. Bir kültür endüstrisi olarak modern Avrupa değerleri adı altında üretilen 'insan hakları, demokrasi, eşitlik, toplumsal çoğulculuk ve hoşgörü' gibi kavramsal soyutlamalar ulusal düzlemde toplumsal bir gerçekliğe tekabül etmemektedir. Yaklaşık olarak 15 milyon Müslüman nüfusun yaşadığı Batı Avrupa kentlerinde gettolaştırılan kitleler ötekileştirilmektedir. Uygulanan sosyal adaletsizlikler, entegrasyon adı altında gerçekleştirilen asimile edici politikalar ve ötekileştirici siyasal pratikler çoğulculuk iddiasının samimiyetini kuşkulu hale getirmektedir. Yabancı düşmanlığı ve İslamofobik eylemlere karşı etkin önlemlerin (bunların nefret suçu kapsamına alınması gibi) alınmaması toplumsal barışı zedelemektedir.

Avrupa açısından tarihsel yüzleşmenin ikinci düzlemini ise, küresel reel-politika oluşturmaktadır. İnsan hakları ve demokrasi gibi Avrupa değerlerini kasteden eylemlere karşı tutarlı bir politik tavrın ortaya konulmaması, Avrupa kimliği açısından bir açmaz olarak görülmektedir. Müslüman coğrafyada yaşanan ağır insan hakları ihlallerine, katliamlara, işgallere ve savaş suçlarına karşı sergilenen duyarsızlıklar bu tavrın bir neticesidir.

Avrupa'nın temel yanılgısını, 'öteki'nden arındırılmış, saflaştırılmış ve sterilize edilmiş bir 'Avrupa özlemi' oluşturmaktadır. Bu özlem, etnik, kültürel ve dinsel aidiyeti açısından monolitik bir Avrupa inşasını hedeflemektedir. Ünlü Fransız sosyolog/düşünür Jean Baudriallard'ın ifade ettiği üzere bu, 'kültürel anlamda Avrupa'yı saflaştırma' çabasıdır. Bu bağlamda 'yoğun bakım ünitesi metaforunu' kullanan Baudriallard'a göre söz konusu çaba, başa çıkılması güç virüsleri/sorunları beraberinde türetecektir.

Şiddet ve terör eylemleri ile küresel hegemonisini tahkim eden bu reel-politik düzenin taşeronlarının kullanmış oldukları 'din dili' ve referanslarını oluşturan 'dinsel yorumları' derin bir teolojik tartışmayı ve yüzleşmeyi gerekli kılmaktadır. Bu türden eylemleri meşrulaştırıcı söylem üretim mecrası olarak dinin yorumlar üzerinden araçsallaştırılması, yüzleşilmesi gereken büyük bir tehlikeye işaret etmektedir.

Yaklaşık altı yüzyıllık 'barış içinde bir arada yaşama' tecrübesine sahip olan bir millet olarak, modern zamanda bütün ayrıştırıcı kimliklerimize rağmen, birlikte yaşayabilmenin teolojisini kurma potansiyeline sahibiz. Bu özgün tarihsel deneyimin yeniden keşfi, gittikçe yalnızlaşan modern insana ve toplumlara birlikte yaşayabilmenin hukuki ve ahlaki zeminini kurabilme potansiyelini bahşedecektir.

Ne yazık ki, bu elim saldırı üzerine yapılan bazı gazete yorumlarında apolojetik bir dil ve perspektif sorununu müşahede etmekteyiz. Oryantalistik bir dil ve söylemle kendisi ile ait olduğu kültür, medeniyet ve din arasında mesafe koyan aydın perspektifinin sözünü etmiş olduğumuz zemini, keşfe kâfi gelecek bir derinlik ve perspektife sahip olduğunu söylemek imkansızdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.