İnsanlığa Ağıt: Özgecan'ın anısına

A -
A +
Bir Can kaybettik; Özge bir Can! Sevginin metalaştırıldığı/pazarlandığı bir günde yüreğimize kor gibi düşen bir acıyla irkildik! Yaşam kaynağı olan toprağa rahmet dileyerek bir can verdik! Canlar verdik! İnsanlığı can evinden vuran bir vahşetle ürperdik! Derin bir hüzün ve elim bir keder ile kavrulan ruhlarımızı bedenlerde erittik! Derin bir teessürle, umuda ve sevdaya yani yaşama akan bir ruhun inkisarını seyrettik!
Bedenîliğe ve maddiliğe mahkûm olan benliğimizden iğrendik! Mütemadiyen nefret ve şiddet üreten bütün dilleri, söylemleri ve eylemleri telin ettik! Hangi referans ve hangi saikle olursa olsun, bu dil ve söylemden medet umanlara kahrettik! 'Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı ve dahi bütünüyle insaniliği, vicdaniliği öldürmeye' eş değer olduğunu bir kez daha belledik!
Vahşete dönüşen cinayetin failleri/canileri üzerinden üretilen sövgülerin, bu derin yarayı sarmaya kifayet edemeyeceğini öğrendik! Bu katliamda gerçek maktûlün Özge bir Can değil ortak vicdan olduğunu, yok olanın bir beden değil ortak bir ruh olduğunu keşfettik! Ruhumuzu tedhiş eden bu türden vahşetleri önleyebilmenin imkânının yalnızca suç ve ceza hukukundan istimdatla olamayacağını bir kez daha fark ettik! Ölümü ile ruhumuzu hüzne boğan Özge bir Can üzerinden siyaset üretmenin onursuzluğuna şahitlik ettik! Bizi derin bir hüzne gark eden bu vahşet üzerinden nebbaşlık yapmanın haysiyetsizliğine tanıklık ile yıkıldık!
Millet olarak yaşadığımız bu çöküntünün sebebini ve müsebbibini dışımızda, ötekinde aramamamız gerektiğini derinden hissettik! Bedenselliği, cinselliği ve hazzı putlaştıran aklın ürettiği şiddet kültürünü yeniden fark ettik! Erillik ve dişilikleri ile insanları bedenlerine hapseden bütün söylem düzeneklerini ve bunun kışkırtıcı dilini yeniden hissettik! Kadını metalaştıran çağ düzenini telin ettik!
Meselenin yalnızca hunharca işlenmiş bir cinayet olmadığını öğrendik! Bu vahşetin/cinayetin, değer metafiziğimizdeki çöküntünün bir eseri olduğunu fark ettik! Toplumun vicdanından bir safra olarak atma refleksi sergilediği bu vahşetin/cinayetin faillerinin, aramızda bu topraklarda, aynı mekteplerde, benzer kültürel ortamlarda yetiştiğini düşünerek irkildik! Ne eğitimin, ne inanç, kültür ve değerlerin ve ne de aile ve geleneklerin dizginleyemediği bu hayvani/cani hislerin varlığıyla derinden sarsıldık!
Çağın, insanı patolojik bedenî kimliklere mahkûm eden bütün enstrümanlarını yeniden düşünerek kahrettik! Bu vahşet benzeri bütün vandallıklara karşı, değer dünyamızdan çağın dili ile yeniden ve güçlü bir söz ve eylem ile karşı duramayışımıza hayıflandık! Millet olarak bütün politik, ideolojik koşullanmışlıklarımızdan sıyrılarak, akl-ı selimin hükümfermâ olduğu bir dil ve söz birliği ile bu vahşete karşı bir duruş sergilememizin gerekliliğini kavradık! Nefret ve şiddete teşne, bütün nobranlıklarımızı, hoyratlıklarımızı ve kabalıklarımızı törpüleyecek bir gönül diline behemehâl ihtiyaç duyduğumuzu bir kez daha anladık!
Ruhlarımızı yeniden ve yeniden onaracak cansuyunun merhamet ve muhabbet olduğunu idrak ettik! Bu cinayetin, ölüm uykusunda olan ruhumuzda yankılanan bir çığlık olduğunu fark ettik! Bu çığlığın, bir Can'ın ölüm ile varoluşsal bir dirimi çağıran milat olduğunu keşfettik! Bu vahşet karşısında, bir melek kanadına yüklü olan ana yüreğini teskin edebilecek ne bir sözün ne de bir kudretin olmadığını hissettik! Bu derin kederi hafifletecek bir kelamın yokluğunda kaybolduk!
Merhameti hatırladık! Merhameti haykırdık! Ve merhamet diledik!
"Kanadı kırık kuş merhamet ister!
Ah senin yüzünden kana batacak." (Sezai Karakoç)
Ve birden bir ses haykırdı: O ses, benliğimizi hoyratça parçalayan nefret ve şiddet sağanakları karşısında biricik sığınağın 'sevgi' olduğunu haykırıyordu!
O ses, Baba Mehmet Aslan'ın vakur sesiydi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.