28 Şubat: Trajik Bir Darbe Öyküsü

A -
A +

28 Şubat 1997'de Milli Güvenlik Kurulunda alınmış olan kararlar, Türk siyasi tarihinde derin bir tarihsel kırılmaya yol açan 'postmodern darbe' olarak kayda geçmiştir. Üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen bu darbenin sebepleri, etkileri, maliyetleri ve sonuçlarının çok boyutlu bir tarihi yüzleşmeyi gerekli kıldığı aşikârdır. Demokrasi tarihimizde ağır bir darbe olarak nitelendirilen bu hadise, geniş bir toplumsal kesimi ve değer alanını hedef almıştır. Milletin temel değerlerini istihfaf etme, aşağılama, insanları etiketleme, fişleme ve ötekileştirme stratejileri ile somutlaşan bu darbenin en ağır maliyeti, kanımca toplumun sosyo-psikolojik yapısında etkisini göstermiştir. Bu etki, toplumsal bünyede derin bir 'tarihi travma' üretmiştir.
Bu darbe, askeri vesayet düzeninin, sivil bürokrasi, medya ve yargı üzerinden kendisine güç devşirerek gerçekleştirdiği bir operasyon olmuştur. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında bu militaristik vesayet düzenini tahkim eden 1982 anayasasının tek aktörlü (asker) apolitik düzeni, kendisine medya kartelleri, yargı ve sivil bürokrasi gibi yeni paydaşlar/aktörler üretmiştir. Bu durum, 80'li yılların küresel ekonomi-politiği ve sosyo-ekonomik yapısının icbar ettiği bir güç ve alan genişlemesi olarak da değerlendirilebilir. Siyasal ve toplumsal alanı kaba militer aygıtlar ve yöntemlerle tanzim etme yerine, paydaş aktörlerin de rol aldığı ve daha sofistike araçların kullanıldığı yeni bir düzen öngörülmüştür. Özellikle, dördüncü kuvvet olarak değerlendirilen medya, üretmiş olduğu korku ve nefret dili ile bu süreçte aktif bir rol üstlenmiştir. Darbe düzeninin ürettiği 'rejim düşmanlarının!' sivil hakları ve özgürlükleri ölçüsüzce haleldâr edilmiştir. Bu süreçte yargının, ne yazık ki başarısızlıkla neticelenen ağır bir sınavdan geçtiği görülmüştür. Yargı, bu vesayet düzenini tahkim edecek aktivist kararlara (hukuk facialarına) imza atmıştır.

Demokrasi tarihimizde bu darbe, vesayet düzeni lehine sürekli biçimde alanı daraltılarak gözetim ve denetim altında tutulan siyasete karşı gerçekleştirilen bir sosyo-psikolojik harekât olmuştur. Vesayet düzeninin aktörlerince üretilen dil ve argümanlarla siyaset alanının sürekli biçimde değersizleştirilmeye çalışıldığı görülmüştür. Hâlbuki millet iradesinin tezahür edeceği tek ana mecrayı oluşturan siyasal alana yöneltilen aşağılayıcı dil, bu iradeyi de aşağılamaktadır. Bu aşağılayıcı dil, milletin kendi öz iradesine olan inancını köreltmeyi amaçlamaktadır. Millet iradesini kast etme amacına matuf olan her bir siyaset dışı müdahale, demokratik bir siyaset kültürü üretmenin imkânını yok etmekle kalmamakta, bunun yanı sıra toplumsal bir özgüven yitimine de yol açmaktadır. Ayrıca bu türden müdahaleler, milletin siyasal varlığını/aklını ve tarihi hafızasını iğdiş etmektedir.

'Laiklik, rejim muhafızlığı ve irtica' kavramları üzerinden üretilen söylem düzenekleri ile temellendirilmeye çalışılan bu darbenin, gerçekte bir iktidar mücadelesi olduğunu ifade etmemiz gerekmektedir. Siyasi, iktisadi ve toplumsal iktidar alanlarının seçkin aktör ve sınıfları, iktidar kaybı endişesi ile bu darbenin taşıyıcı aktörleri olarak hareket etmişlerdir. Bu iktidar mücadelesi, 'rejim düşmanlarının!' her ne pahasına olursa olsun kamusal alandan ihracını amaç edinmiştir. Milleti 'ikna etmeyi' ve 'hizaya sokmayı' misyon edinen darbe aktivistleri, eğitim, çalışma ve örgütlenme gibi bir çok sivil/siyasal hak ve özgürlüklerin kullanımını yok etmişlerdir.

Her kriz/darbe dönemi, doğallıkla bir fırsatçılar güruhu ortaya çıkarmaktadır. Bu darbe döneminde de milletin değerleri üzerinde tepinerek bu durumu kendileri açısından fırsata dönüştüren kişi, kimlik ve grupların varlığı söz konusu olmuştur. Sözü edilen 'fırsat avcılığının' yol açtığı sosyal patoloji de bu darbenin bir maliyeti olarak kaydedilmelidir.

Bu darbe sürecinin bin yıl süreceğine dair 'mütekebbir söylemlere' rağmen, demokrasi ve sivil siyaset alanı karşısında vesayet düzeninin ağır bir yara alarak kırıldığını ifade edebiliriz. Tanıklığımızda inşa olan bu siyasi-tarihi tecrübenin kırılganlığını göz önünde bulundurarak, bu kazanımların 'Yeni Türkiye' yolunda güçlenerek derinleşmesi/kökleşmesini dileyelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.