Çözülmeden Çözümlemek: Birlikte Yaşamanın Ruhuna Ermek

A -
A +

Modern ulus devlet politikaları ve ulus kimliği, millet temelinde toplumsallığı parçalayan mikro ölçekte duyarlılıklar/alt kimlikler üretmiştir. Uluslaşma bilinci, toplumları birbirine yabancılaştıran ve çatıştıran bir dil ve eylem pratiği ortaya çıkarmıştır. Uluslaşma fikrini muharrik güç olarak benimseyen sömürgeci hegemonya, birinci dünya harbi sonrasında imparatorluk coğrafyası üzerinde yapay sınırlar ve yeni bir tarih inşa etmiştir. Sömürge hegemonyasının üretmiş olduğu bu kurgusal tarih ile birlikte, coğrafi ve zihinsel bir parçalanma ortaya çıkmıştır.
Sömürge düzeninin sorunsuz biçimde işlerliğini temin etmek adına, coğrafi sınırların yanı sıra kategorik kültürel ve sosyolojik hatlar/sınırlar çizilmiştir. Bu amaçla farklı dil, etnik köken ve hatta dini mensubiyetlerine rağmen aynı rahimde beslenmiş olan sosyolojik bünyeye, yabancılaştırıcı bir ruh zerkedilmiştir. Bu sömürge düzeni, sınır hatlarını istihkam edebilmek adına, biteviye sistematik gerilim ve sıcak çatışma alanları var etmiştir.
Ancak ulus devlet politikalarının, farklılıkları tektipleştirerek homojen bir kimlik üretme iddiası/çabası başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Zira bu çabalar, daha fazla kimliksel parçalanmaları ve ayrıştırıcı sosyolojik yarılmaları beraberinde getirmiştir.
Etnik, dini, kültürel ve siyasi farklılıkları mutlaklaştıran bu ayrıştırıcı ulusalcı ruh, içinde yaşadığımız dünyayı derin insani krizlere sevk etmiştir. Farklılığı dışlayan ve toplumsal yapıyı tektipleştiren bu siyasal yapı, 'türdeş bir yurttaşlık tasavvuru' öngörmüştür. Bu anlayış, din, mezhep, kültür, etnisite temelinde kendisini tanımlayan farklı kimlikleri buharlaştırıcı ve asimile edici bir politika üretmiştir.
Halbuki dünya coğrafyasının hemen hemen hiçbir bölgesinde yalıtılmış bir etnik, dini ve kültürel kimliğin varlığından söz etmemiz mümkün değildir. Bu yüzden söz konusu politik öngörü ve pratikler, 'kimlikler coğrafyası' açısından anlamını yitirmiştir. Ne yazık ki bu tektipleştirici politik tutum, savaş, soykırım, etnik temizlik, asimilasyon ve zorunlu göç gibi ağır insani krizlere yol açmıştır. Çağ insanı açısından bu durum, 'ölümcül değer krizlerine' ve 'katastrofik insani hasarlara' yol açmıştır.
Farklılıklara rağmen, birlikte yaşamanın ve sosyal bir bünye olarak varolabilmenin dilini, ahlakını, hukukunu ve pratiğini üretebilecek bir referans alanına ve tarihsel hafızaya sahibiz. Nitekim Osmanlı tecrübesi/barışı (Pax Ottomana), geniş bir imparatorluk coğrafyasında farklılaşan çoklu kimliklerin birlikte yaşatılabildiği özgün bir örneklem olmuştur. Ulus fikri, millet sistemi ile asırlarca farklılıkları bir arada tutabilen bu barış coğrafyasının özünde yabancısı olduğu bir durum olarak ortaya çıkmıştır. Uluslaşma sürecinde bütün bu coğrafyada tüm ayrıştırıcı kimlikleri kışkırtan bir sömürge politikası hüküm sürmeye başlamıştır. Bugün 'barış coğrafyasını' esaret altına alan bu hastalıklı halin derin bir zihniyet kırılması ile benimsenmiş olmasının ağır bedelini ödemekteyiz.
Daha fazla bu bedeli ödememek adına, bu coğrafyada asırlar boyu bilek ve yürek emekleri ile ürettiğimiz ve biriktirdiğimiz derin tarihi hafızamızı yeniden diriltelim. Politik ve medyatik dilin bütün nefret kışkırtıcılığına inat, barış ve kardeşlik iklimini millet olarak bütün hücrelerimize kadar hissedelim. Millet/medeniyet olarak, varoluşumuzun kurucu aklına istimdat edelim.
Mahallemize, hanemize, mahremimize sinsice sirayet etmeye çalışan iktidar mücadelelerinin yıkıcı ve ayrıştırıcı dilini semtimizden uzak tutalım. Söz çokluğu ile zihinleri bulandıran kaos tacirleri karşısında derin ve anlamlı bir sükût ile varoluşsal duruşumuzu sergileyelim. Milletin tarihi irfanına yüksek bir teslimiyet ile yeniden bağlanalım. Gönül medeniyetinin neferleri olarak milletimizi bir arada tutan ve onu yaşatan yaşam iksirinin, 'gönül mayası' olduğunu hatırlayalım. Derin tarihi köklerimizde soyların soylara, hanelerin hanelere, gönüllerin gönüllere karışıp harmanlandığını unutmayalım. Millet iradesini boyunduruk altına almaya çalışan tüm vesayet odaklarının hesaplarını boşa çıkaralım. Zihni parçalayan bütün yıkıcı söylem şebekelerine rağmen, millet olma iradesini dirilten değer dünyamızın çözülmesine karşı varoluşsal bir direnç sergileyelim.
Bilelim ki, çözüme ermek çözülmemek ile mümkündür!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.