Yargıda Paralel Kalkışma

A -
A +
Yakın siyasi tarihimizde siyasal alanı tanzim etme amacına matuf operasyonel yargısal pratiklerden bir başkasına daha 25 Nisan'daki 'tahliye operasyonu' ile tanık olduk. 18 Haziran 2014 tarihinde yürürlüğe giren yasal düzenleme ile birlikte Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 268. maddesinde gerçekleştirilen değişiklikle Sulh Ceza Hakimliklerinin kararlarına karşı yapılan itiraz, onu izleyen hakimliğin değerlendirme yetkisine tevdi edilmiştir. İlgili davanın müdafilerince yapılan tahliye taleplerinin reddi üzerine, yetkisiz olmasına rağmen 29. Asliye Ceza Mahkemesi, yapılan redd-i hakim talebini kabul etmiş ve 32. Asliye Ceza Mahkemesinin tahliye taleplerine bakmasına karar vermiştir. Soruşturma aşamasında hiçbir biçimde görev ve yetkisi olmayan bir mahkemece verilen bu kararın hükümsüz olduğu yönünde 10. Sulh Ceza Hakimliği yerinde bir karar vermiştir. Sulh ceza hakimlerinin tümünün birden reddinin talep edilmesinden tutun da münhasıran sulh ceza hakimliklerine verilen bu yetkiyi gasp etme girişimine, yetkisi olmayan bir mahkemenin dosyayı incelemeden karar vermesine, vermiş olduğu yok hükmündeki karar üzerinde ısrar etmesine kadar yaşanan bu yargısal operasyon, bir hukuk garabetine yol açmıştır. Burada yasalarla görevi tanımlanmış ve/ya yetkilendirilmiş yargı yeri dışında paralel bir yargı mercii/mahkeme ihdası söz konusudur.
Hukuka ve ilgili yasal düzenlemelere apaçık aykırılık oluşturan bu tahliye operasyonunun, yargı erkini güvensizliğe mahkûm etmeyi istihdaf ettiği açıktır. Hâlbuki adalet değeri ile tecessüm etmesi beklenen yargı erkinin merkezi figürü olan hâkimin aklen ve vicdanenözgürlüğü en asli erdemidir. Yargısal aklı paralize edecek herhangi bir paralel odak, merci ya da kişiden talimat alan şahsın yargıç olması kabul edilemez. Emir ve telkin ile hareket etmelerinden ötürü aklen ve vicdanen müstafi sayılangüdümlü şahısların yargıçlık mesleğini icra etmeleri, adalet mekanizmasını yozlaştırır. Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, yargıcın hem harici etkiler karşısında tarafsız olmasını ve hem de duyguları, önyargıları ve inançları karşısında bağımsız olmasını gerekli kılar.
Planlanmış bir kurnazlıkla gerçekleştirilen bu operasyon, Türkiye aleyhine içeride ve dışarıda oluşturulmak istenen negatif imaj çalışmalarına katkı sağlayacak nitelikte kapsamlı bir algı operasyonu eşliğinde gerçekleşmiştir. Genel seçimler öncesi demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan hukuk devleti ilkesi açısından bir zafiyet algısının üretilmesi amaçlanmıştır. Özellikle bu algı operasyonları, sistematik biçimde toplumsal zeminde hukukun üstünlüğüne ve yargıya olan güven duygusunu örselemeyi hedeflemektedir.
Kuşkusuz, hukuk devleti ilkesi açısından ideal olan, kişilerin haklarında yürütülen soruşturma ve yargılama süreçlerinin kişilerin hürriyetinden yoksun bırakılmadan gerçekleşmesidir. Tutukluluk, yasal şartların oluşması durumunda yasal bir zorunluluk olarak, istisnaen başvurulması gereken bir tedbir olmalıdır. Ancak yurt dışına kaçma ve delilleri karartma şüphesi ve yakın dönemde bu tedbirler konusunda ortaya konulan keyfi uygulamalar bu tür tutuklamaları kaçınılmaz kılabilmektedir.
Farklı vesayet araçları ile siyasal alanı denetleyici, sınırlandırıcı apolitik iktidar biçimlerine siyasi tarihimiz boyunca tanıklık ettik. Ancak içinde bulunduğumuz bu süreçte, atipik bir vesayet odağı ile karşı karşıya olduğumuz aşikârdır. Kamu erkinin, 'devşirme ve nüfuz etme' suretiyle ve hiçbir etik kaygı gözetmeksizin paralel bir iktidar öbeklenmesitarafından aşırılması ya da ele geçirilme çabası söz konusudur. Burada, gücünü, kamu otoritesinin farklı alanlarına nüfuz ederek devşirenatipik bir sözde iktidar öznesinden söz edebiliriz. Devlete, hukuka ve yargıya paralel güç temerküzü ve örgütlenmeler, demokratik hukuk devleti ilkesini ağır bir tehdide maruz bırakmaktadır. Demokratik sisteme ârız olan bu ve buna benzer ortaya çıkabilecek vesayet aygıtlarına karşı, tüm aktörleri ile siyaset alanının teyakkuz halinde olması icap etmektedir. Siyaseten nemalanma, dönemsel politik çıkar temin etme gibi saiklerle hareket etmek, siyasal alanı vesayetçi müdahalelere açık hale getirecektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.