İdam ile Ma'dum Olan İnsanlık

A -
A +

Uluslararası arenada bir 'üst akıl' tarafından yönlendirici imajinasyonlar ve manipüle edici algı operasyonları marifetiyle icra edilen küresel bir hendesenin birden çok mevzide icraya konulduğu görülüyor. Çok-uluslu ve birden çok irili ufaklı aracı öznenin hizmet ettiği bu 'üst akıl', hükmünü icra ediyor. Bölgesel planda farklı argümanları, farklı politik ya da apolitik figürler üzerinden realize etmeye çabalayan uluslar üstü bir düzenden söz edebiliriz. Söz konusu düzenin baş aktörlerince icra edilen oyunun figürasyonunu gerçekleştiren yerli 'aktörlerin' ya da işbirlikçilerin sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojik analizleri kuşkusuz derin bir bahistir.

Tarihsel, kültürel, entelektüel ve sosyolojik kökleri ile ontolojik bağı kopuk olan bu aktörler, düçar oldukları bir 'özgüvensizlik marazı' ile boğuşuyorlar. Bu aktörlerin, sahici bir özgüvenle benlik ve kimlik inşa edecek ne entelektüel ve ne de kültürel bir zemin kurabilecek mecalinin olduğu görülüyor. Tüm dünyayı hizaya sokan buyurgan hegemonik dile karşı bir dil, söze karşı bir söz üretememenin aczini kavramakta bile güçlük çekiyor.

Bu tayin edici durumun çağ kuşağını da esir aldığına şahit oluyoruz. Hatta bu yüzden bizi bize mahkûm eden, değersizleştiren ve ötekileştiren avazı yüksek 'dış ses' karşısında mukavemet edecek bir 'iç ses' geliştiremiyoruz. Her mevzide müstahkem güçlerin karşısına çıkarabilecek muhkemlikte bir direnç kalesi var edemiyoruz.

Her geçen gün, varlığı/anlamı gayrında, yokluğu/anlamsızlığı benliğinde arayan bir ruhsal bunalıma gark oluyoruz. Dört bir yanımızı sarmakta olan ateş çemberinin farkına varamıyoruz. Adalet, hakkaniyet, barış, kardeşlik gibi yüksek değerleri tükettikçe tükeniyoruz. Bu tükenmişlik duygusu derin bir bilinç kaybına yol açıyor. İnsana ve insanlığa dair olan her ne var ise onlara dair duyarlılıklarımız gün be gün köreliyor. Günübirlik politik dilin pragmatik gerekleri uğruna, yaşatılması ve yüceltilmesi gereken değerleri pervasızca örseliyoruz.

Beşeri coğrafyanın her bir köşesinde hüzün, keder, sevinç ve kıvançta her an birlikte atacak bir yürek enginliğine ve ruh zenginliğine ihtiyacımız yaşamsaldır. Zira, varlığımız anlamını, ancak insani duyarlılığımız ölçüsünde var edebilir. Bu duyarlılığı yaşattıkça insan gerçek anlamda yaşar. Tüm boyutları ile yaşamsallığımızın daim olması ancak yaşattıklarımız, yani yaşattığımız anlam, değer, inanç, gelenek, kültür ve insan ile kaimdir.

Zaman, bütün insanlığa bir duyarlılık çağrısı yapma zamanıdır! Bu çağrı, akla, izana ve vicdana yönelik bir çağrıdır. Bu çağrı, hiçbir rezervasyon kaygısı gütmeksizin, idam ile ma'dum olacak olan bütün değerleri sahiplenmeye yönelik bir çağrıdır. Onun için hangi inançtan, hangi etnik kökenden ve/ya coğrafyadan olursa olsun, tüm dünya halkalarına çağrımız gür ve diri olmalıdır.
Zira, bu idam ile ma'dum olacak olan yalnızca yaşamlardan bir yaşam değil; bizzat vicdanımız, insanlığımız, hak ve adalet duygumuz, yani öz-benliğimizdir.

Mursi'yi yaşat ki inancımız yaşasın, vicdana, adalete, ahlaka, hukuka ve demokrasiye!

Mursi'yi yaşat ki umudumuz yaşasın, dünya barışına ve kardeşliğe!

Mursi'yi yaşat ki mumyalanmış kötücül ruhlar yeniden ve yeniden hortlamasın!

Mursi'yi yaşat ki ölüm yaşama, ideolojiler insaniliğe galebe çalmasın!

Mursi'yi yaşat ki dünya yaşasın, insanlık yaşasın!

Sözün özü; "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!" düsturundan ilham alarak söyleyecek olur isek, 'insanı yaşat ki tüm değerleri ile insanlık yaşasın!'

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.