Yeni Türkiye Vizyonu: Umut ve Beklentiler

A -
A +

Türkiye Büyük Millet Meclisi 26. yasama döneminin birinci yılı 17 Kasım 2015 tarihi itibariyle başladı. Bu yeni dönem, 1 Kasım genel seçimleri öncesinde siyasi partilerce öne sürülen vaatlerin gerçekliğinin oylanması ve/ya onaylanması sürecinin sonunda şekillenen bir parlamento dönemi olacaktır. 26. dönem hükümeti, ‘Yeni Türkiye Vizyonunun’ gerçeklik kazanmasına yönelik umut ve beklentilerin eşliğinde göreve başlayacaktır. Bu dönem, dış politikadan ekonomik kalkınmaya, demokratikleşmeden anayasal sisteme, eğitim ve sağlık politikalarından toplumsal bütünleşmeye, kamu güvenliğinden terörle mücadeleye, yargı sisteminden bürokratik yapıya vd. kadar birçok alanda beslenen toplumsal beklentinin icra zemini olacaktır. Ancak bütün bu alanlardaki restoratif politik operasyonları üstlenecek olan siyasi iradenin ve/ya iktidarın önünde bir takım güçlükler ve yapısal sorunlar ile bunun mukabilinde bazı dinamikler söz konusudur.
Ülkemiz açısından uluslararası kamuoyunda büyük bir organizasyonel başarı ile prestijli bir etkinliğe dönüşen G20 zirvesinin küresel ekonomik ve siyasi çıktıları bu yeni dönemde Türkiye’nin siyasi dinamiklerini belirlemek açısından önem arz etmektedir. Bu meyanda, ‘küresel ve yerel ölçekte terörle mücadele, toplumun tüm kesimlerini kuşatan kapsayıcı bir ekonomik kalkınma ve istihdam politikalarının oluşturulması ile eşitsizliklerin azaltılması yönündeki büyüme stratejileri’kaydedilebilir.
İç savaş, çatışma, şiddet ve terörle bir enkaz alanına ve yıkım mezarlığına dönüşen civar coğrafyalarımız yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor. Ne yazık ki Müslüman yurtları bir yangın yerine dönmüş durumda. Referans alanını, çarpıtılmış din tasavvuru, etnik milliyetçilik ve mezhepçilik üzerinden tayin eden bir örgütlü taşeronculuk, zihni bulanıklaştırmak ve duyguları köreltmek suretiyle habis görevini icra ediyor.
Emperyal güç odakları, mücadele ve mübareze alanına dönüştürdükleri bu coğrafya üzerinden kendi küresel iktidar alanlarını genişletmek ve/ya derinleştirmek çabası içerisindeler. İlgili örgütlü taşeronlar (DAİŞ, PKK, PYD gibi) eliyle coğrafyanın temel insan unsurunu ve/ya halklarını tasfiye ve tahliye eden, göçe zorlayan operasyonel kirli küresel bir iktidar oyununa tanıklık ediyoruz. Bu süreçte aklı ve vicdanı hasarlanmış bir zihniyet durumunun katastrofik reaksiyonları olarak tezahür eden şiddet ve terör eylemleri, küresel hegemonyanın sömürgeci iradesine simgesel ve lojistik destek temin ediyor.
Buna mukabil, seçim sonrası ortaya çıkan siyasi tablonun ilham verici dili birtakım toplumsal beklenti ve umutlara işaret etmektedir. Bu beklentilerin başında, toplumsal düzlemde içselleştirilmiş sivil ve özgürlükçü bir anayasanın yapılması iradesi gelmektedir. Bu dönemde gerçekleştirilmesi umulan yapısal reformların temel çerçevesini, yeni, sivil ve özgürlükçü bir anayasa inşası oluşturacaktır. Söz konusu reform her şeyden önce, siyasi tarihimiz açısından ülkemizin sırtında bir kambur olarak taşıdığı vesayetçi anayasanın neden olduğu birey ile devlet, millet ile kamusal iktidar arasındaki çatışma ruhunu ortadan kaldıracak bir adımı olacaktır. Toplumsal uyumu zedeleyici nitelikteki sosyolojik katmanlar ve derin sosyolojik rezervasyonlar üreten bu anayasal zihniyetin dönüşümü, büyük umutlar beslenen en temel reform alanı olarak tezahür edecektir. Devlet ile millet arasına mesafe koyucu bir ontosa sahip olan anayasal sistemi demokratikleşme yönünde dönüştürücü reformların yapılması beklenmektedir.
Kuşkusuz, dönüşümü temin etmesi umulan reformlar kapsamında tartışma konularından birisini başkanlık sistemi oluşturacaktır. Siyasi tarihimizde parlamenter sistemin yol açtığı siyasal istikrarsızlıkların ve politik öngörülemezliğin giderilmesi bağlamında başkanlık sistemi etkin ve dinamik bir yönetim pratiği üretecektir. Başkanlık sistemi, özellikle hukuk devleti bağlamında ‘devlet faaliyetlerinin belirliliği ilkesi’ ve ‘şeffaf devlet anlayışı’ doğrultusunda gerçekleşecek olan yapısal dönüşümün kritik adımını oluşturacaktır.
Yeni Türkiye vizyonu çerçevesinde anayasal sistem, eğitim, ekonomi, sağlık vd. alanlarda taahhüt edilen yapısal reform ve politikaların ana dinamiğini, ‘bölgesel ve küresel bir güç olarak Türkiye tahayyülü’ oluşturmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.