Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesinin Sosyo-Psikolojik Dinamiği

A -
A +

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1999 yılında kadına yönelik şiddete karşı toplumda bir farkındalık oluşturma adına, 25 Kasım gününü ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ olarak belirlemiştir. Bütün bu toplumsal farkındalık çabalarına, hem uluslararası sözleşme ve iç hukuk düzenlemelerine ve hem de önleyici hukuki koruma ve/ya güvence mekanizmalarına rağmen ne yazık ki, kadına yönelik şiddet, dünya ve ülke gündeminde varlığını yakıcı bir biçimde hissettirmeye devam ediyor. Bu yakıcı gerçeklik, bütün travmatik neticeleri ve ağır toplumsal maliyeti ile sosyal bünyemizi sarıyor.

Genel anlamda sosyolojik ve psikolojik düzlemde bir davranış bozukluğunu ifade eden şiddet, bir takım kabullerin, inançların ve kültürel kodların üretmiş olduğu psiko-sosyal bir patoloji olarak nitelendirilebilir. Şiddet, ister bireysel ister toplumsal düzlemde tezahür etsin, özünde ahlak ve hukuk dışı bir davranışsal sapmayı ifade eder. Bir davranışsal sapma olarak şiddet eylemlerini ortaya çıkaran sosyo-kültürel bağlam, eğitim sisteminden kültürel yapıya, gelenekten ahlak tasavvuruna kadar genişleyen sorunlu bir referans çerçevesine sahiptir.

Patolojik bir eylemsellik olarak şiddet, sosyal yaşamda toplumun değer tasavvuruna bağlı biçimde farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Davranışsal bir patolojiyi ifade eden şiddet eylemlerinde çoğunlukla, fail ile mağdur arasında asimetrik bir güç ya da otorite ilişkisi mevcuttur. Burada şiddet eyleminde mağdurun görece fiziksel güçsüzlüğünü istismar eden bir zihinsel ve duygusal sapma durumu söz konusudur.

Ne yazık ki, söz konusu istismar davranışlarının asli muhatabı çoğunlukla kadınlar ve yanı sıra çocuklar olmaktadır. Modern dönemde toplumsal yaşama katılım düzeyi ve kamusal alanın birçok düzleminde görünürlüğünün yoğunlaşmasına rağmen kadının şiddet eylemlerinin asli mağduru olmaya devam etmesi, insanlık vicdanını mahkûm eden çarpıcı bir çağ gerçekliğidir. Modern sosyolojik bünyede yaşanan köklü dönüşümlere yol açan kentleşme, sanayileşme ve ticarileşme gibi etkenler, eril dünya tasavvuru çerçevesinde üretilen şiddet dili ve söylemi karşısında, kadını daha da çaresizleştirmiştir.

Toplumsal bünyede kadının sosyo-ekonomik statüsünden, eğitim imkânlarına kadar bir dizi sosyal dinamikler; psikolojik şiddeti intaç eden davranışlar; ya da aile içi şiddete tanık olmaktan şiddete maruz kalmaya kadar travmatik yaşanmışlıklar, kadına yönelik şiddeti üretme potansiyeline sahiptir.

Bunun yanı sıra, aşırı alkol ve uyuşturucu kullanımının yol açtığı ailesel parçalanma süreçlerinin tetiklemiş olduğu bir şiddet türü de karşımıza çıkmaktadır. Erkek egemen toplum yapısı içerisinde benimsenerek üretilen kadınlık rolü ve çocukluktan itibaren sosyalleşme sürecinde içselleştirilen bu role uyumlu davranış kalıpları, kimi zaman kadına yönelik şiddetin mazur görülmesinin zeminini var etmektedir. Sosyal yaşamda kadını, öğrenilmiş çaresizliğe mahkûm etmektedir.

Böylece şiddet kendisini, kültürel ortamda kanıksanan doğal bir olgu olarak sürekli biçimde, farklı formlarda ve araçlar üzerinden üretmektedir. Bu noktada şiddeti ve özelde kadına yönelik şiddeti araçsallaştırarak üreten en önemli aygıt medyadır. Ne yazık ki, modern kültürün var ettiği toplumsal yapı içerisinde kadına yönelik şiddet, öğrenilen ve kuşaktan kuşağa aktarıla gelen bir sapma davranışı olarak üretilmektedir.

Modern çağın temel değerlerinden birisini eşitlik ideali oluşturmaktadır. Ancak buna rağmen kadının, sosyal yaşamda maruz kaldığı eşitsizlikçi söylem ve pratik şiddet kültürünün yaygınlaşarak bir sosyo-patolojiye dönüşmesine yol açmaktadır. Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi adına belirlenen hukuki mekanizmaların yanı sıra, temelde bu eşitsizlikçi toplumsal statünün değiştirilmesi noktasında sosyal politikaların geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir. Ancak bu türden politikalar, zihinsel ve kültürel yapının dönüşümünü mümkün kılacaktır.

Hiç kuşku yok ki, bu dönüşümü temin edecek olan ana unsuru, esaslı biçimde planlanmış eğitim ve öğretim süreçleri oluşturmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.