Üniversitenin Dönüşümü ve Yükseköğretimin İçe Dönük Bakışı

A -
A +

Toplumsal, kültürel, ekonomik, teknolojik vd. gelişmelere bağlı olarak üniversite kavramı ve üniversitenin kurumsal yapısında köklü bir dönüşümün yaşandığına tanık olmaktayız. Tarihi süreçte, ilk çağlardan ve orta zamanlara uzanarak kurumsallaşan öğretim merkezli birinci nesil üniversiteler söz konusudur. Daha sonra, modern üniversite kavramını modelleyen ‘ikinci kuşak’ (Humboldt modeli) üniversiteler ortaya çıkmıştır. Öğretimin yanı sıra, araştırmayı ve kültürel dönüşümü esas alan bu üniversite modelinin temelinde Aydınlanma felsefesi yer almıştır. Bugün, ‘üçüncü nesil üniversite’ veya ‘multiversite’ kavramsallaştırmasıyla varlık bulan çağdaş üniversite modeli, öğretim, araştırma ve topluma hizmet misyonlarını ayrışık biçimde üstlenen ve kitle eğitimini hedef alan bir üniversite modelidir.

Böylece üniversite kavramı, köklü anlamsal ve/ya yapısal değişikliklerle dinamik bir dönüşüm seyrine sahip olmuştur. Yirmi birinci yüzyıl üniversitesinde bu dönüşüm, hem varlık ve bilgi tasavvuru açısından ve hem de misyon ve değer dünyası yönüyle paradigmatik bir değişim geçirmiştir. Bu değişim kaçınılmaz şekilde, üniversitelerin işlevleri açısından bir zenginleşme ve çeşitlenmeye de (teknoloji, bilgi transferi ve topluma hizmet) yol açmıştır. Bütün dinamik değişkenlere bağlı biçimde üniversite kavramının tarihsel bir dönüşüme uğradığını ve hatta yukarıdaki sınıflamanın sınırlarını da aşar biçimde tek bir üniversite kavramından söz edilemeyeceğini ifade etmemiz icap ediyor.

Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinde bütün dünyada eğitim sistemleri, kaçınılmaz bir dönüşüm süreci yaşamaktadır. Bu meyanda üniversiteler daha çok piyasayla ilişkiye girmiş ve ‘bilgi’ giderek metalaşmış/ticarileşmiştir. Bilgi tasavvurundaki bu dönüşüme bağlı biçimde, Lyotard’ın ifade ettiği üzere artık ‘doğru mu?’ sorusu değil; ‘ne faydası var?’ sorusu merkezileşmiştir. Yükseköğretim, küresel ekonomik düzenin taşıyıcı bir aygıtına dönüşmüştür. Bu bilgi ekonomisi, geleneksel üniversite fikrini ve yapısını, temel misyonlarından finansman ve yönetimine, eğitim-öğretim modellerinden denetim mekanizmalarına kadar dönüşüme zorlamıştır.

Böylesi köklü dönüşümün yaşandığı bir çağda Türk yükseköğretimi son yıllarda hızlı bir büyüme ivmesi yakalamıştır. Son on yılda hem üniversite sayısı ve hem de öğrenci ve öğretim elemanı sayısı hızla artmıştır. Bugün sahip olduğu hacim itibariyle büyük ve kompleks bir yapıya kavuşan yükseköğretim sistemimiz, brüt okullaşma oranları itibariyle de üniversal bir aşamaya ulaşmıştır.

Üniversite kavramına ve yükseköğretim alanına ilişkin olarak yaşanan bütün bu değişim/dönüşümün doğru biçimde okunabilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu doğrultuda uygun yükseköğretim politikalarının hayata geçirilebilmesi adına bizatihi yükseköğretimin bütün boyutları ve meseleleri ile kendisini araştırma konusu haline getirmesi icap etmektedir. Nitekim bu çerçevede Üniversitelerarası Kurul ile Yükseköğretim Kurulu önemli bir karara imza atarak, ‘yükseköğretim çalışmalarını’ yeni doçentlik alanı olarak belirlemiştir. Üniversite kavramına yönelik içe dönük bakışı (introspective) temin edecek olan bu icrai karar, Yükseköğretim sistemimizin tüm sorunları ile birlikte kendisine dönüşünü gerçekleştirmiştir.

Böylelikle kalite güvence sistemlerinden yükseköğretim politikalarına kadar birçok mesele, bütün boyutları ile akademik bir ilgiye mazhar olacaktır. Ne yazık ki bu zamana kadar, yükseköğretim sorunları (kalite güvence sistemi, akreditasyon, yönetim, finansman, uluslararasılaşma, inovasyon ve Ar-Ge stratejileri, üniversite-endüstri/sanayi ilişkisi vd.), akademik ilgi açısından görmezden gelinmiştir. Artık tüm alanları ve kurumsal örgütlenmeleri ile kendi sorunlarına ilgisiz olan yükseköğretim sistemimiz kendisine dönük akademik bir öz bakışı temin edecektir. Küresel rekabet ortamında üniversitelerin kendi sorunlarına dönük bir akademik perspektif üretmeleri önem arz etmektedir.

Dünyada yükseköğretim, küreselleşme, rekabet ve teknolojik gelişmenin dinamize etmiş olduğu yeni bir boyuta geçerek, genişleme ve farklılaşma eğilimi göstermektedir. Bu değişim dinamiğinin doğru biçimde anlamlandırılması, ülkemizin yalnızca ekonomik değil, sosyo-ekonomik ve kültürel kalkınması adına da hayati öneme sahiptir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.