Tarihsel Momentum: Anayasal Sistem Reformu

A -
A +
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde tarihin nabzının atmakta olduğu coğrafyanın tam ortasındayız. Bu durumun ortaya çıkardığı bütün kuşatılmışlıklar karşısında Türkiye, varoluşsal politik bir hamle gerçekleştirmenin ağır sorumluluğu altında bulunmaktadır. Dünyanın gözü önünde yaşanmakta olan derin insani, siyasi ve ekonomik krizlerin ortaya çıkardığı küresel türbülansı daha az hasarla atlatabilmek adına bu tarihî hamleyi gerçekleştirmek durumundayız. Bu aynı zamanda kendi iç bünyemizde siyaset pratiğimizin üretmiş olduğu habis kültürü ve tortuları izale edebilmek adına da oldukça ehemmiyetlidir. Zira yirminci yüzyıl, Türk siyasi tarihinde geriye, darbeler ve vesayet pratikleri ile örselenmiş olan siyasal bir zemin bırakmıştır. Yirmi birinci yüzyıla siyaseten ağır sosyo-politik travmalar eşliğinde girmiş bulunuyoruz. Siyasal alanı işlevsiz kılan apolitik aktivizm, demokratik devlet pratiğinin gelişimini ve özümsenmesini inkıtaya uğratmıştır. Bu, siyaset üstü bir dil ve söylem eşliğinde milleti biçimlendirme ve/ya resmi bir modus vivendi var etme çabasıdır. Ayrıca bu durum, siyaset arenasının aktörlerinde yılgınlık ve derin bir öz güvensizlik hissi var etmiştir. Bu öz güvensizlik, halkın demokrasi ve özgürlük taleplerine karşı yaygın bir duyarsızlığı ve politik çekingenliği beraberinde getirmiştir. Bütün bunlar karşısında halk, demokratik devlet sistematiği içerisinde kendisini güçlü bir irade temsiliyeti olarak tezahür ettirmeyi başarmıştır. Bu noktada bu yüzyılın yurttaşları olarak ağır bir çağ sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Bu sorumluluk yalnızca bir kesimin veya sınıfın değil, bütün aktörleri ile siyaset, sanat, entelijansiya, üniversiteler vd.’nin omuzlarındadır. Bunun gereği olarak büyük bir sistem reformuna ihtiyaç olduğu kesindir. Yüzleşmekte olduğumuz kuşatılmışlıklardan ve krizlerden çıkışın temel tarihsel momentumunu anayasa reformu oluşturmaktadır. İçinde yaşadığımız zamanın ruhuna, çağ ve coğrafyanın gerçekliğine tekabül edecek güçlü bir duruş sergileyebilmenin biricik koşulu sistem reformudur. Bu reform, bizim için bu çağın kurtarılmasına imkân sağlayacak normatif zemini temin edecektir. Bunun için tarihsel koşullar elverişlidir. Millet olarak umudumuzu diri tutmaya imkân sağlayan bir çok unsur bulunmaktadır. Her şeyden önce, apolitik üstenci bir söylemin kudretinden beslenen aktörlerin tasfiye edilerek, milletle organik bir siyasal etkileşim mecrası var eden siyasi öznelerin üretmiş olduğu siyaset zemininde ve iklimindeyiz. Bütünüyle siyasal alanı kirletmeye ve kontrolden çıkarmaya yönelik birçok apolitik müdahaleye rağmen, sağduyusunu koruyan bir politik iktidar pratiği söz konusudur. Verili bir gündem ve biçimlendirici bir söylem ile değil, doğrudan milletin siyasal taleplerinin dillendiricisi ve uygulayıcısı olarak meşruiyetini halktan alan bir Cumhurbaşkanının varlığı bu umudu beslemektedir. Ancak bizatihi halk tarafından kendi tarihsel dinamizmi içerisinde kurgulanmış ve belirlenmiş olan söylem biçimlerini cesaretle gerçekleştirme iradesi sergileyen reformist bir Cumhurbaşkanı profili sistem reformuna öncülük edebilir. Zira bütün politik riskleri göze alabilecek bir siyaset performansı ancak siyasal sistem reformunu mümkün kılabilir. Günübirlik politik argümanlar, polemiksel söylemler ve tavır alışların ortaya çıkardığı yüzeysel tablo bizi karamsarlığa sürüklememelidir. Zira her şeye rağmen bu reformu yüksek bir bilinçlilikle ifade eden millet iradesinin berraklığında en ufak bir kuşku bulunmamaktadır. Özellikle son onlu yıllarda yaşadığımız politik serüven bunun açık göstergesi niteliğindedir. Millet, yeni bir anayasa yapımı konusundaki yüksek iradesini defaatle göstermiştir. Millet bu süreci, anayasa teknokratlarının kısır tartışmalarının, siyaset dışı aktörlerin hizaya sokmaya yönelik buyurgan dillerinin bağlamı dışına taşımıştır. Anayasanın tek meşruiyet zemininin millet iradesi olduğunun altı çizilmiştir. Sosyolojik anlamda meşruiyet zemini muhkem olan bu sürecin aktörlerinin sorumluluktan kaçma girişimleri ve savsaklama çabaları tarih karşısında mahkûm olacaktır. Sorumlu aktörlerin yapması gereken, milletin aklına, diline ve gönlüne tercüman olmak, bu tarihî fırsatı değerlendirerek tarihe geçmektir. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.