Bilgi-Değer İkilemi ve Üniversiteler

A -
A +
İçinde yaşadığımız çağı ve toplumu niteleyen ‘bilgi’ öz değeri itibariyle yıkıcı bir aşınmaya maruz kalmış durumda. ‘Bilgi çağı’, ‘bilgi toplumu’ gibi kavramsallaştırmaların ifade ettiği anlam dünyası ‘metalaşmayı ve ticarileşmeyi’ çağrıştırıyor. Malumat sözcüğüyle geçirgen ve karmaşık bir anlam dünyasına mahkûm edilen ‘bilgi’, kadim dönüştürücü ve büyüleyici gücünü kaybetmiş durumda. Paradoksal biçimde, beden, akıl, duygu ve değer bütünlüğü içerisinde bilginin bireyi ve toplumu dönüştürücü gücü ‘bilgi toplumunda’ zaafa uğramıştır. Artık ‘bilgi’, hikmete, irfana ve eyleme dönüşmüyor. Artık ‘bilgi’, erdemlice eylemeyi temin edici bir güç/imkân olmaktan çıkıyor. Kendi çağında ‘bilgi’ ontolojik bir gerilim üzerinden değer dünyamızda derin bir anlam krizi yaşıyor.
Küresel bir dinamik olarak bütün dünyayı saran bu metalaşma süreci, eğitim-öğretim sistemlerini, üniversiteleri ve okullaştırdığımız tüm bilgisel alanları dönüşüme uğratmıştır. ‘Bilgi’, ticari değeri, finansal kârlılığı, performansa dönüşüm potansiyeli üzerinden değerlendiriliyor. Bilgi’nin insani ve toplumsal etkilerini değersizleştiren veya gölgeleyen ‘bilgi kuramsal bir kurumsallaşma’ göze çarpıyor. ‘Bilgi’, üretimi ve keşfi için izi sürülen bir idealite olmaktan çıkıyor. ‘Bilgi-merkezli’ keşif çabasının zihin ve ruh dünyasında var edeceği muhtemel inkişâfın anlamı buharlaşıyor.
Mekanikleşen bilgi üretim ve uygulama süreçleri inovatif ve girişimselci ruhu köreltiyor. Bilgiyi temellük eden ve beceriye dönüştürebilen öznenin sorumluluk üstlenme ve risk alabilme kapasitesi düşüyor. Bilginin beceriye dönüşümü yoluyla üretilen emeğe/işe, duygu değerinin katılma imkânı kayboluyor. Böylece yeni fikirlerin üretilmesi ve bilgi-bilimsel gelişim engelleniyor. İstihdam sistemi içerisinde bilgi beceriye dönüşemiyor. Bu dönüşümle birlikte üniversitelere egemen olan işletmecilik zihniyeti, akademik dünyanın bütünsel aklını parçalayarak bilgiyi değer alanından yalıtıyor. İşletmeci akıl, bilgiyi var eden kışkırtıcı merak saiki ve hakikati arama güdüsünü yok ediyor.
Araçsallaşan bilgi tasavvuru, dikey bir bilgilenme/öğretim metodolojisini esas alıyor. Bilginin bizatihi otoritesi üzerinden oluşturulmayan öğretim vasatları yatay biçimde akıl, duygu ve eylem dünyasına hitap eden bir öğrenim iklimi var edemiyor. Bilginin kimi zaman örtük veya açık; kimi zaman ima veya davranış ile aktardığımız gerçekliği idrak edilemiyor.
Ekonomik kalkınmanın bir aracı olarak görülen üniversitelerde ‘bilgi’ mekanize edilmiş bir hizmet satımına dönüşüyor. Bilgi, müşteri ve müşteri memnuniyeti gibi kavramsallaştırmalar eşliğinde metalaştırılıp pazarlanıyor. Üniversiteler, işletmecilik zihniyetiyle kurumsal varlığını anlamlandırma kaygısını güdüyor. Akademik performansın ölçümlenmesi, niceliksellik saplantısı üzerinden gerçekleşiyor. Bilgi ve bilgeliğin geleneksel olarak kurumsal varlığıyla özdeş kabul edilen üniversiteler, derin bir bunalım ve ikilem yaşıyor.
Bu durum, üniversitelerde kurumsal yapıların sevk ve idarisinde insan odaklı bir yönetselliği imkânsızlaştırıyor. Akademinin varlık sebebi olan hakikat bilgisinin kâşifi/öznesi olan akademik insan (homo academicus) ekonomik insana (homo economicus) dönüştürülüyor. Bilgi temelli akademik iktidar alanındaki bu yıkıcı dönüşüm, kimi zaman disiplin iktidarının kötücül yönetsel uygulamaların ortaya çıkmasına yol açabiliyor. Bilgi iktidarı aşındığı için, adalet ve liyakat erdemleri üzerinden bir kurumsal akıl üretimi imkânsızlaşıyor. Özsel niteliği itibariyle aşınan bilgi değeri, bilgi/sizleşme üzerine kurulu bir ‘akademik iktidar’ ve ‘bürokratik düzen’ üretiyor. Bu bürokratik düzen, akademik ve idari süreçleri değerlendirici/geliştirici değil, ölçümleyici/biçimlendirici bir akla dönüşüyor.
Bu noktada, çekirdek değeri bilgi olan akademinin kendi güncel durumunu ve küresel süreçlerin etkilerini tahlil edebilmesi büyük önem arz ediyor. Elbette dünya değişiyor. Ancak eleştirellikten uzak biçimde akademiyi ‘yeni çağın’ işletme ideolojisine tabi kılmak onu tümden piyasa koşullarına teslim etmek olur. Böylesi bir tutum akademinin kadim tarihi boyunca koruyageldiği görece özerkliğin kaybına neden olacaktır. Üniversitenin piyasaya tabi kılınması yalnızca eğitimin kalitesi ve öğrenci profili üzerindeki olumsuz etkileri ele alındığında tam olarak anlaşılamayacaktır. Bu koşullar altında genç akademisyenler kaçınılmaz olarak faydacı/rekabetçi/kariyerist bir tutum içine girmekte ve akademik geleneklere yabancı “yuppie-akademisyen” modeli ortaya çıkmaktadır. Bu da göstermektedir ki işletmeci zihniyet, bilginin ve akademik emeğin kendi varoluşunu yozlaştıran bir potansiyele sahiptir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.