Modern Çağın ‘Gençlik’ Miti

A -
A +
‘Gençlik’, kişisel gelişim sürecinin bir evresine ve/ya çocukluktan erişkinliğe ve oradan yaşlılık dönemine doğru seyreden yaşam akışı içerisinde bir döneme tekabül ediyor. ‘Gençlik’, çağ sosyolojilerinin karakteristiğine bağlı biçimde ve zamanın ruhuna uygun olarak çeşitlenen bir yaşam sürecini ifade ediyor. ‘Gençlik’, küresel ekonominin egemen olduğu bir çağda kendisine tüketim misyonu yüklenen kimliksel bir etikete işaret ediyor. ‘Gençlik’, kendi kendisini tezkiye eden ve kendinden menkul pozitif değer dünyasına işaret eden bir kategoriye karşılık geliyor. Ancak bütün bu niteleyici tasvirlere rağmen, ‘gençlik’ kavramının kategorik bir tanımlama çerçevesine oturtulması imkansızdır. Nitekim bu noktaya işaretle, Pierre Bourdieu der ki: Gençlik yalnızca bir kelimedir.
Çağ gerçekliğinin üretmiş olduğu güvensizlik duygusu, gençliği derin bir varoluşsal çaresizliğe itmektedir. Yaşamlar, ‘gençlik kategorisi’ üzerinden donuklaştırılmaktadır. ‘Gençlik’, yapay bir ontolojik gerçeklik olarak çağ kuşaklarına giydirilmektedir. Kapitalizmin yıkıcı rekabet ve tüketim kültürünün üretmiş olduğu güvensiz iş ve yaşam dünyasında gençlik, süreçsel belirsizliklere mahkûm olmaktadır. Kimliksel oluşumunu diploma ve mesleki kariyeri üzerinden tanımlamaya zorlanan ‘genç kuşak’ güvencesiz bir sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel çevrede yaşama sürükleniyor. Küresel kapitalist kültür ve tüketim evreni, gençliği ergen kalmaya zorluyor.
‘Gençlik’ ve/ya ‘genç kalmak’, modern çağın tüketim endüstrisinin en yüksek katma değer üreten miti haline geliyor. ‘Genç kalmak’, yaşamın biyolojik gerçekliğine karşı direnmeye ya da yaşamı yaşlanmaya karşı bir mücadeleye dönüştürüyor. Kişilik gelişimini ve kimliksel oluşumunu bu endüstriyel alanda bir tüketim öznesi olarak veya kalarak var eden; kendisini ona adayarak tanımlayan bir ‘gençlik miti’ kışkırtıcı biçimde bütün medyatik araçlarla üretiliyor.
Zihinsel ve duygusal anlamda olgunlaşmanın sistematik bir biçimde ötelendiği ya da ertelendiği bir çağdayız. Bir çağ ideolojisine dönüştürülen ‘gençlik’ tüketim toplumunda, hazcılığı adanmışlığa, tamahkârlığı kanaatkârlığa, tembelliği üretkenliğe, bencilliği özgeciliğe, fırsatçılığı fedakârlığa yeğ tutar hale getiriliyor. Güvensizlik ve tekinsizliğin egemenliğinde yaşamlar köreliyor. Kuşaklar arasındaki kültürel ve duygusal mesafe gittikçe derinleşiyor. Günübirlik yaşam pratikleri, anı yaşama, tatmin ve haz duygusu ile bezeli yaşamlar gençliğe bütün albenisi ile sunuluyor. Varoluşal ve toplumsal anlamda gençliğin kendisine, sahici bir kimlik inşa etme imkânı zorlaşıyor. Tek biçimli yaşam pratikleri, modalaştırılan tipolojiler ve rol modellerle tanımlanmış bir ‘gençlik mitinin’ reklamı yapılıyor. Bunların rehberliğine mecbur kılınan gençlik, üreterek değil tüketerek kimliksel varoluşunu gerçekleştirebileceği duygusuna mahkûm ediliyor.
Kutsanan bireycilik ve sınır tanımaz özgürlük adına köklerinden beslenerek yön bulma kaygısı kayboluyor. Sorumsuzluk ve ölçüsüzlük duygusu öğretilmiş çaresizliğe dönüşüyor. Sorumluluk ahlakı ile kamusal bilinçlilik ve toplumsal iyilik duygusu köreliyor. Bir değerler manzumesi ve idealler uğruna yaşam sürmek değersizleştiriliyor. ‘Gençlik’, yetişkinleşmeyi tehir eden uzatmalı yaşamlara dönüşüyor. Anlam ve değer boyutundan yaşama tutunamayan gençlik, sosyal dışlanmışlık duygusuna maruz kalıyor. Kimi zaman bu dışlanma duygusu bir şiddet kültürü de doğurabiliyor.
Sonuç olarak söylemek gerekir ki, ‘gençlik’ sorunlarını konuşmak ne kadar anlamlıysa, bu sorunların sorumluluğunu gençlere yüklemek o kadar anlamsızdır. Gençlerimiz, aile, toplum ve devletin onlara sunmuş olduğu süreçlerden geçerek bu dönemlerini idrak ediyorlar. Bu yüzden gençlik sorunlarını konuşurken, gençliğe hazırlık süreçlerini de göz önünde tutmamız gerekiyor. Mit ile gerçeklik arasında gençlik sorunlarının tüm boyutları ile gündemde kalmasını temin etmek adına ulusal kurtuluş savaşımızın başladığı 19 Mayıs gününün bir gençlik bayramı olarak seçilmesi ve idrak edilmesi anlamlıdır. Zira bu bayram bize, millet olarak kurtuluşumuzun, varlığımızın ve bekâmızın gençliğe bağlı olduğunu; gençliğimize de birinci vazifesinin ‘Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek’ olduğunu hatırlatmanın bir vesilesidir.
Bu vesile ile tüm gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını kutluyorum. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.