Olağanüstü Din Şûrası: Değerlendirme ve Sorumluluklar

A -
A +
3-4 Ağustos 2016 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın da katılımda bulunduğu ‘Din Şûrası Olağanüstü Toplantısı’ gerçekleşti. Bu şûra, 15 Temmuz meşum darbe girişimini üreten 40 yıllık zihin dünyasının din ve diyanet ekseninde ele alınmasını hedeflemiştir. Yapısal olarak FETÖ terör örgütünün din dili ve dinî söylem üzerinden meşruiyetini inşa etmesinden ötürü, bu amorf yapının özellikle din söylemleri çerçevesinde de ele alınması icap ediyor. İlgili yapının dinin temel değerleri üzerinden nasıl bir istismar düzeni kurduğu gecikmiş de olsa diyanet camiamız tarafından kurumsal bazda ilk kez gündeme taşınmıştır. Bu örgütsel yapı, milletimizin dinî hassasiyetlerini sistematik biçimde istismar eden bir çıkar düzeni var etmiştir. Bu istismar düzeninin hem çarpık din tasavvurunun tescili ve hem de toplumsal yapı üzerinde ortaya çıkardığı manevi hasarın tespiti noktasında bu şûra neticesinde ortaya çıkan kararlar anlamlı adımlar için başlangıç olmuştur.
Bu sorunlu yapının bütün boyutları (inanç, ibadet, fıkıh) ile dini paralel iktidar alanını tahkim etme adına nasıl araçsallaştırdığı görülmüştür. Şekilsel bir dindarlıkla ahlaki muhtevasından soyutlanmış çarpık bir din tasavvuru üretmiştir. Bu örgüt, sahih bir geleneği ve referans çerçevesi olmayan ve fakat din üzerinden pazarlanan ‘türedi bir modern çağ dini’ ve/ya ezoterik söylem var etmiştir. İnanç esasları açısından sorunlu söylemleri (mehdilik, dinler arası diyalog, masumiyet gibi), çarpık bir eylem pratiği (yabancılaşma, gizlilik, şahsiyet bölünmesi vb.) üretmiştir.
Ahlak yoksunu şekilsel bir dindarlık öngören bu patolojik yapı, başkasının hakkını pervasızca gasp etme, yalan söyleme, olduğu gibi görünmeme, göründüğü gibi olmama ve benzeri eylem ve tutumlar üzerinden ahlaken düşkünleşmeye yol açmıştır. Şahsi sorumluluğu ve bireysel ahlakı yok sayan bu çarpıtılmış din tasavvuru, sabiteleri olmayan bir dinî söylem üretmiştir. Kolektif pragmanın hiçbir değer kaygısı gütmeksizin cevaz/meşruiyet ürettiği kirli bir eylem ahlakı var etmiştir.
Paralel iktidar kurma çabası bu yapının merkezi amacına dönüşünce, yalnızca iç dinamiklerle ilişkili olmaktan çıkıp, uluslarüstü düzeyde hegemonik küresel güç ve istihbaratların aracı haline dönüşmüştür. Söz konusu paralel iktidarı kurabilmek adına devlet, kendisine kolektif biçimde sızılacak ve/ya ele geçirilecek bir aygıt olarak görülmüştür. Milletin değerlerine yönelik dayatmacı jakoben rezervasyon, bir kişilik bölünmesine yol açarak, sızma hareketine zemin hazırlayan bir durum var etmiştir.
Taşeron bir iktidar aygıtı olarak tasarlanıp kullanılan bu örgütün dine olan referansının habis emelleri perdeleme amacına matuf olduğu ortaya çıkmıştır. Dinin temel kavramlarının hem semantik çarpıtılmasına ve hem de suistimaline tanık olunmuştur. Böylelikle dinî değerler üzerinden küresel bir istismar ve istismar düzeni kurulmuştur. Bu düzen içerisinde küresel sömürge düzeninin emperyal amaçlarına daha sofistike bir yöntemle hizmet eder hâle gelinmiştir.
Bu sömürge düzeninin zihin ve kültür dünyasına sığınmış olan bu örgütsel yapı, Batı’da giderek kökleşen İslamofobik eğilimleri beslemiştir. Uluslararası camiayı ülkesinin bir terör örgütü olan DAEŞ’i desteklediği kara propagandasıyla yönlendirmiş ve İslamofobik düşünceye su taşımıştır. Tek merkezli küresel kapitalist düzen, İslam dünyası üzerinde sürdürmekte olduğu müstemlekeci operasyonunun iki taşeron örgütü (DAEŞ ve FETÖ) ile farklı yöntemlerle aynı amaçta buluşan bir misyon icra eder durumdadır. Bir yanda uluslararası medya üzerinden pazarlanan ağır şiddet görüntüleri ve radikalizmi ile DAEŞ bu misyona hizmet etmektedir. Öte yanda bunun karşısında küresel politik düzen tarafından konumlandırılan/pazarlanan sözde ılımlı din tasavvuru ile FETÖ bu misyon için elverişli bir yapı olarak istihdam edilmiştir. Bu iki sorunlu örgütlenmenin taşeronluğunda küresel politik hendesenin icra edildiği görülüyor.
İslam’ın sömürgeci kapitalist düzen tarafından sözde Müslümanlar eliyle yine Müslümanlara karşı kullanıldığı bir kargaşa döneminden geçiyoruz. Bu kargaşa döneminde sahih bir din eğitimine olan ihtiyaç ortadadır. İşte tam da bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sorumluluğu gündeme gelmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, kentte, kırsalda ve hatta tüm İslam coğrafyasında dinî eğitim üzerinde söz sahibi olmalı, sahih bir din kavrayışı için bütün imkanlarını seferber etmeli ve uluslararası ortaklıklar kurmalıdır. Hem söylem hem de diyanet hizmetleri açısından dinin yozlaştırılmasına en etkili aygıtlarla karşı konulmalıdır. Din kılıfına büründürülmüş sapkın ve antisosyal düşüncelerin, bu coğrafyanın gençliğinin zihinlerini tohumlama alanları olarak kullanmasının önüne geçilmedikçe bugünün kazanımları hep geçici olacak ve yeni DAEŞ’ler, yeni FETÖ’ler Müslümanların kanına ekmek doğramaya devam edecektir.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.