Anayasa değişikliğinin kurucu unsurları

A -
A +
Hükûmet sisteminde reformist bir değişimi ihtiva eden anayasa değişiklik paketi, Anayasa Komisyonu safahatı sonrasında bazı revizyonlara uğrayarak, görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmiştir. Her ne kadar bu değişiklik paketi, mevcut Anayasamızda sınırlı/kısmî bir değişiklik öngörse de, muhtevası bakımından radikal bir sistem dönüşümü içermektedir. Ancak, bu değişiklik önerisi üzerine dillendirilen argümanlar, söz konusu dönüşümün idrakini imkânsızlaştıran bir yüzeyselliğe yol açmaktadır. Değişikliğin zamanlaması, rejim değişikliği, otoriterlik, ihanet retorikleri ve kişiselleştirmeler üzerinden yürütülen tartışmalar, düzeysiz bir münakaşa zemini üretmektedir. Böylece, bu dönüşümün kavramsal boyutuna ve muhtevasına dair esaslı müzakere imkânı yok olmaktadır.
Gayrimeşru şiddet kullanımıyla siyasal/toplumsal alanı hedef alan 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin içine sürüklendiği sosyo-politik bağlam, bir olağanüstülük hâli ile tanımlanabilir. Kamu güvenliğinin tehdidi, yaygın terör şiddeti, emperyal küre politiğinin mütecavizlikleri ve hatta beka meselesi ‘konjonktürel olağanüstülük durumu’ doğurmuştur. Devlet ve millet olarak içinde bulunduğumuz hayati risk durumunun doğru şekilde okunması icap etmektedir. Ancak böylelikle, öngörülen bu radikal sistemsel dönüşümün isabetli biçimde anlamlandırılması ve kavramsallaştırılması (kurucu unsurlarının belirlenmesini) mümkün olacaktır.
Sistemsel dönüşümleri, ‘kurucu zamansallık’; ‘kurucu iradi liderlik’; ve ‘kurucu rasyonellik’ olmak üzere üç inşâî unsur/boyut üzerinden kavramsallaştırabiliriz. Bunlardan ‘kurucu zamansallık’; ‘kurtuluş mücadelesi, savaş, darbe, terör şiddeti veya ağır toplumsal çatışmalar’ gibi bir milletin tarihsel dönemeçlerini veya zor zamanlarını tanımlamaktadır. Çoğunlukla varoluşsal bir mücadele ile alt edilebilecek olan bu katastrofik zamanların doğru biçimde yönetilebilmesi, dönüşümü mümkün kılacak cesur tarihî hamleler, sıçramalar, reformlar ve/ya radikal girişimler yoluyla mümkün olabilecektir. O yüzden krizlerin yoğunlaştığı, kırılmaların derinleştiği zor zamanlar, özgün inşâî devlet aklının devreye sokulması gereken kurucu anlardır.
Kuşkusuz, zor zamanların ortaya çıkardığı toplumsal savrulmaları bertaraf etmek ve hasarları onarmak, ‘kurucu iradi liderliği’ gerekli kılmaktadır. Nitekim emperyal işgal güçleri karşısında birçok cephede kurtuluş mücadelesini başlatan kurucu iradi liderlik, Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında tecessüm ederek Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Tarihimizin en ağır koşullarında Cumhuriyet, Milletimizin varlığını idame ettirme iradesinin siyasal zeminini yeniden inşa etmiştir. Engin siyasi tarihimiz böylesi kurucu iradi liderliklerin/önderliklerin eşsiz örnekleri ile doludur.
Kavramsal olarak belirlemiş olduğumuz üçüncü temel boyutunu, ‘kurucu rasyonellik’ ilkesi oluşturmaktadır. Zira, tarihî krizlerin aşılması, ‘insan onuru, millet egemenliği, hak ve özgürlükler düzeni, toplumsal dayanışma ve kamusal müzakere gibi’ değerleri içkin olan kurucu bir rasyonelitenin varlığı ile mümkün olacaktır. Bir toplumsal sözleşme metni olarak anayasanın, bizatihi varoluşsal amacına (telos) uygun biçimde ete kemiğe bürünmesi adına rasyonel bir müzakere zemininde bu aklîlik unsuru temin edilmelidir. Bu rasyonalizasyon vetiresi, maddi anlamda düzenlemenin ilgili hükümlerinin yapıcı müzakereye açık olmasını gerekli kılmaktadır. Bu noktada taslağın oluşumunda AK Parti ile MHP arasında gerçekleşen inşâî müzakere sürecinin Meclis safahatında da sürdürülmesi gerekmektedir. Meclis gündemine getirilen metnin, önergeler yoluyla eleştiri konusu yapılan noktalarının tashihi sürdürülmelidir. Meclis safahatında referanduma gitmesi kuvvetle muhtemel olan bu süreci yaralayacak politik gösterişselliklerden (oylamada gizlilik ilkesini ihlal edici tutumlar) uzak durulmalıdır.
Sonuç olarak, bu sistem reformunun gerekliliğini var eden durumun idraki ve buna uygun bir politik dil ve sorumlu bir tutum geliştirmek gerekmektedir. Tarafların sürdürmüş olduğu tartışma, kavramsal bir çerçeve üzerinden yürütülmemektedir. Bu tarihsel duruma, aslî bir özne olarak katılım, ancak bu kurucu koşulların idrakiyle mümkündür.
Unutmayalım ki, ‘duplikatif politik figürasyon’ ve ‘simülatif siyaset kültürünün’ konforuna sığınarak bu durumu idrak etmek imkânsızdır!
Bilelim ki, verili politik pozisyonlarımızı koruyarak, Milletimizin varoluşsal iddialarına ses olamayız!
Artık, statü muhafızlığı ve pozisyonel muhafazakârlık ile beslenen politik akıl miadını doldurmuştur! Vakit, bu politik aklın üretmiş olduğu bağımlılıkların yıkıcılığını onarma vaktidir!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.