Türkiye gerçekliği ve AKPM’nin kararı

A -
A +
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ‘Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişi’ başlıklı raporu görüşerek ekinde yer alan karar tasarısını oylamıştır. Yapılan oylama sonucunda Türkiye’nin ‘siyasi denetim sürecine’ alınmasını öngören karar tasarısı kabul edilmiştir. Oylanan karar tasarısı, Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl uygulaması çerçevesinde alınan karar ve uygulamalar ile demokratik kurumların işleyişinin bozulduğuna ilişkin temelsiz iddialara yer vermiştir. AKPM’nin 1949 yılında kurucu üyesi olan Türkiye’ye yönelik bu mesnetsiz iddiaların hem içeriği ve hem de zamanlaması manidardır.
1996 yılında sürece dâhil edilen Türkiye, gerçekleştirmiş olduğu yapısal dönüşümler ve uyum düzenlemeleri neticesinde 2004 yılında denetim sürecinden çıkarılmış bir ülkedir. Kendi iç dinamikleri ile bu dönüşüm sürecini gerçekleştirme iradesini ortaya koyan Türkiye’nin denetim sonrası izleme sürecine yeniden dâhil edilmesini öngören bu talihsiz karar, hipokratik Avrupa-merkezciliğinin bir yansımasıdır.
Türkiye’de ‘demokratik kurumların işleyişine’ yönelik eleştiriler sıralayan bu karar, demokrasinin kurumsal imhasını amaçlayan faşizan 15 Temmuz kalkışması karşısında uzunca süre sessiz kalan Birlik üyesi ülkelerin kısıtlı demokrasi anlayışlarını ortaya koymuştur. İnandırıcılıktan uzak olan bu karar, 15 Temmuz’u idrak sorunu yaşayan Avrupa aklının ağır bir bulanıklaşma sendromu yaşadığının göstergesidir. Sahicilikten uzak olan bu karar, bütün kurumları ve seçilmiş aktörleri ile demokrasisine sahip çıkan Türkiye’nin siyasal aklını tahfif etme küstahlığının bir yansımasıdır. Ötekileştirme politikalarının bir yansıması olan bu karar, Türkiye’nin iç siyasal gelişmelerine ve dinamiklerine taraflı müdahillikleri sistematik bir tavra dönüştüren Avrupa merkezli kuşatma politikalarının bir başka evresidir.
Sistematik biçimde üretilmekte olan bu siyasi, ekonomik ve diplomatik kuşatma stratejisi, özellikle bazı Avrupa ülkelerinde 16 Nisan referandumu kampanyası sürecinde bir cephe politikası olarak ortaya konmuştur. Kuşatma stratejisi kapsamında durumdan vazife çıkaran bazı Birlik üyesi devletler, referandum kampanyasının aktif tarafı olmuşlardır. Kendi ülke kamuoylarını bu yönde mobilize etmişlerdir. Referandum sonrasında ise, Avrupalı soydaşlarımız, referandumdaki politik tercihlerinden ötürü Hollanda ve Avusturya gibi ülke yönetimlerince tehdit edilmişlerdir. Karar taslağı oylamasının yapıldığı gün Yunanistan FETÖ’cü darbecilerin iadesini ret kararı almıştır. Bütün bunlar, Türkiye’ye yönelik sistematik bir kuşatma stratejisinin fazları olarak değerlendirilmelidir.
Üretmiş olduğu bütün ‘Avrupa değerlerine’ ve retoriklerine rağmen, toplumsal ve kültürel çoğulculuğu taşıma kudretini yitiren Batı dünyası ağır bir değer paradoksu ile yüzleşmektedir. Sosyo-ekonomik kalkınmışlık ve ekonomik refah düzeyine koşut biçimde ancak, çoğulcu demokrasiyi taşıma iradesi sergileyebilen Avrupa, derin bir sosyolojik krizle karşı karşıyadır. Giderek artan İslam korkusu ve yabancı düşmanlığı ile derinleşen bu krizin göstergesidir. Avrupa siyasal aklı, bu krizi doğru biçimde yönetme iradesi ortaya koyamaz ise, kıtayı yeni ağır insani trajedilerin beklemesi muhtemeldir.
Küresel sistemin ürettiği yıkımla parçalanan coğrafyaların insani yükünü bütün bedellerine rağmen taşıyan Türkiye, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyaya bir ilham kaynağıdır. Türkiye, demokrasisine kasteden 15 Temmuz ihaneti karşısında millet iradesini harekete geçirebilecek güçlü siyasal liderliği ile dünya demokrasi tarihine geçmiştir. Türkiye, bu ağır travmayı demokratik devlet şuuru ile yönetebilecek bir siyasal aklı ortaya koyabilmiştir. Böylesi ağır bir trajediye maruz kalacak olan herhangi bir Avrupa ülkesinin göstermesi mümkün olmayan derin bir sağduyu sergilemiştir. Ayrıca Türkiye, müdahaleler ve darbelerle kırılganlaşan demokrasi tecrübesini konsolide etmek ve sistemini onarmak amacıyla, 16 Nisan referandumunu yüksek bir demokratik katılım ve yurttaşlık bilinci ile barış içerisinde gerçekleştirmiştir.
Sonuç olarak, Avrupa üstenciliğinin bir eseri olan bu kararın Türkiye’nin gerçekliği ile herhangi bir ilgisi söz konusu değildir. Türkiye, 15 Temmuz’da canı pahasına demokrasisine ve millet egemenliğine kahramanca sahip çıkmıştır. Olağanüstü hâl rejimi, millet egemenliğine yönelik ağır suikast girişiminin faillerinin tespiti ve tecziyesi ile devletin demokratik konsolidasyonunu etkin biçimde gerçekleştirme amacına matuftur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.