Kudüs Davası

A -
A +
Amerikan yönetiminin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan 1995 yılındaki kararının Başkan Trump tarafından yürürlüğe konması, bütün dünyada büyük bir infiale yol açmıştır. İç siyasal dinamikleri açısından ciddi gerilimler yaşayan Trump yönetiminin bu sansasyonel kararının kendisine dönük muhalefeti bertaraf etme amacına matuf olduğu düşünülebilir. Bu provokatif hamle, ileriye dönük biçimde İsrail’in elini siyaseten güçlendirmeyi amaçlayan bir girişimdir. Bu karar, ABD’nin bir imaj operasyonu olmanın ötesine geçemeyen ‘insan hakları’ ve ‘demokrasi’ söylemlerine rağmen bölgede istikrarsızlık ve çatışma hâlinin sürdürülmesine yarayan politikalarını tahkim edici niteliktedir. Bu karar, yalnızca Müslüman dünyanın değil, bütün insanlığın ortak değeri olan Kudüs’ü Siyonist ideolojinin işgal politikasına maruz bırakan bir yıkım kararıdır. Bu karar, güvensizlik ve istikrarsızlık üreten ABD dış politikasının yıkıcı etkisini gözler önüne sermiştir. Bu karar, Filistin meselesinde kendisine barış adına ara buluculuk misyonu yükleyen ABD’nin dış politik tutarsızlığını ortaya koymuştur. Bölgeyi terörize eden bu yıkıcı kararın ön hazırlıklarının Başkan Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde Mısır ve Birleşik Arap Emirliği ile birlikte gerçekleşen zirvede yapıldığı anlaşılıyor. Bu zirve sonrası bölgede yaşanan gelişmeler ve ilgili ülkelerin ortaklaşa atmış oldukları adımların, bu provokasyonun ön girişimleri olduğu görülüyor. Öyle ki, zirvenin hemen akabinde uygulamaya konulan Katar ambargosu; Suudi yönetiminde ‘yolsuzluk’ adı altında yürütülen siyasal operasyonlar; ‘ılımlı İslam’ etiketiyle sürdürülen sözde reform girişimleri vd. bütün bu sürecin ön adımları olarak değerlendirilebilir. Böylelikle İsrail’in güvenliğini tahkim etmek ve süregelen işgali genişleterek meşrulaştırmak adına yürütülen Orta Doğu projesinin yıkıcı adımlarından birisi daha atılmıştır. Bu amaca hizmet etmesi adına, bölgede başı çeken otokratik rejimlerin gücünü konsolide etmek adına bu ön hamlelerin gerçekleştirildiği görülüyor. Kuşkusuz bölgedeki yangını büyütecek olan böylesi meşum bir kararı alabilme cesareti, Müslüman dünyanın içinde bulunduğu sefalet hâlinin bir göstergesidir. Ancak bir yanda halkına ve diğer İslam ülkelerine gücü yeten anti-demokratik otokratik devletler; öte yanda bölgede üretilen terör yapılarının sebep olduğu kaos bu cesaretin kaynağını teşkil ediyor. Mukaddesatımızı aşağılayan bu müessif karar, otokratik uydu rejimlerin egemen olduğu Müslüman ülkelerin perişanlığının bir nişanesi durumundadır. Vesayetçi otokratik yönetimlerinin bekası adına halklarını baskı altında tutma politikasının ortaya çıkardığı kapalı toplumsal yapıların derin bir sosyo-psikolojik yılgınlığa yol açtığı görülüyor. Bu kırılgan sosyal yapı, halkların körleşmesine, toplumsal direncin kırılmasına ve yılgınlıkla yorgun düşmesine sebep oluyor. Bu kritik süreçte Türkiye, Kudüs ve Filistin meselesinin yalnızca bir ulusun sorunu olmadığı gerçekliğinden hareketle, etkin biçimde çok yönlü dış politik hamleler ortaya koymuştur. Bu bağlamda bölge ülkeleri ile yoğun bir diplomasi trafiği yürüten Sayın Cumhurbaşkanımız, dönem başkanı olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü zirveye çağırmıştır. 1969 yılında kuruluş amacı Filistin davası olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın sahip olduğu üye sayısı (57 ülke) ve kapsadığı coğrafi alan itibarıyla dünyanın en büyük uluslararası kuruluşlarından birisi olarak özgül ağırlığını ortaya koyması bekleniyor. Bu olağanüstü zirvede alınan kararlar, bu kaotik sürecin yönetimi açısından önem arz ediyor. Bölge ülkelerinde farklı yoğunluklarda devam eden lokal çatışmalar, iç savaşlar, terör eylemleri, rejim değişiklikleri ve çökmüş devletler trajik bir panorama sergiliyor. Bölge ülkelerini içine alacak şekilde sıcak savaş ve ağır çatışmaların tahrik edilmesi yönlü bu yıkıcı ve tehlikeli adım, bütün bölgeyi saracak devasa bir yangına dönüşme potansiyeline sahiptir. Bu yangın, Kudüs davasının ciddiyetini idrak edemeyen bütün bölge ülkelerini içine alacak ve bekası uğruna birçok temel insani değeri yok saydıkları otokratik yönetimlerini de sonlandıracaktır. Kuşkusuz Kudüs, İslam dünyasının izzet ve onurudur. İzzetine sahip çıkmayanın zilleti mukadderdir!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.