Hiroşima, Nagazaki ve sonrası...

A -
A +

Güzel bir yaz sabahı, Japon halkı erken uyanır. Anneler çocuklarını okullarına, kocalarını işlerine yolcu etmiş günlük işlerini yapmakta. İnsanlar tabii acelecilikle güneşli bir günde işlerine gitmekte. Sokakların, caddelerin en yoğun olduğu zaman dilimi...
Saat 8.09’da semada, uzaklarda bir uçak göründü, görülmeye alışkın olunduğu için pek garipsenmedi. Hem bu kadar küçük uçaktan kimse bir şey beklemezdi ya. Oysa bu küçük uçağın (Enola Gay) yükü, tarihin en acımasız katliamını yapacak olan Uranyum-235 idi. Enola Gay, 9632 metre yükseklikte Hiroşima üzerinde tur atıyordu. Uçaktan hava basıncını ölçmek için üç paraşüt atıldı önce... İrtifa, yer hızı, sıcaklık, nemlilik, her şey ama her şey uygun görünüyordu. Ancak Saat 8.13’te beklenmeyen bir mesaj geldi uçağa: “Üç düşman uçağı görüldü semada acele edin!..” Öyle de yapıldı. Enola Gay 8.15’te “Little Boy”u attı. 43 saniye düştükten sonra, yere 600 metre kala 8.16’da kulakları sağır eden bir gürültü ile patladı.
Enola Gay yükünü attıktan hemen sonra zaman kaybetmeden 155 derece keskin dönüşle uzaklaştı. Ancak bombanın etkisi ile Enola Gay büyük bir sarsıntı ile sarsılıyor, pilot uçağı kontrol altına almakta zorlanıyordu. Uçağın pilotu Albay Tibbets, Japon uçaklarının saldırdığını zannederek “Uçaksavar!..” diye bağırdı. Şuurunu kaybetmek üzere idi. Neden sonra uçak normal uçuşa geçti ve 14.58’de üssüne yani Tinian adasına iniş yaptı. Albay Paul Tibbets, yere iner inmez “Uçuş Temayüz Madalyası” ile taltif edilmişti...
Havada bunlar yaşanırken yerde tarihin akışı değişiyordu... Bombanın meydana getirdiği radyoaktif mantar bulutu üç dakika içinde 10 kilometre yüksekliğe eriştiğinde 350.000 Hiroşimalının yaşadığı kentin % 60’ı yerle bir olmuş, nüfusun çoğunluğu ölmüştü. Patlamadan sonra ilk 1 dakika içerisinde gözleri kör eden ışık, cehennemî sıcaklık, ani nükleer basınç ve elektromanyetik basınçla binlerce masum Hiroşimalı yanmıştı, kavrulmuştu... Esas etki ise 30 dakika sonra kendini göstermiş, insanın ne kadar zalim ve acımasız olduğuna tarih şahitlik yapmıştır. Daha doğrusu haftalar sonra bu şahitlik gerçekleşebilmiştir. Ölmeyenler, sağ kalabilenler ise yıllar yılı radyasyonun yol açtığı sakatlık, acı, ağrı ve hastalıklar pençesinde kıvranarak ölümü arar oldular.
Ancak alınan ödül tatlı gelmiş olmalı ki Hiroşima saldırısından 3 gün sonra 9 Ağustos 1945 saat 11.02’de Japonya’nın diğer önemli bir şehri olan Nagasaki’ye de Plütonyum-239 tipi atom bombası atılır...
“Küçük Çocuk”un, Hiroşima’ya düşmesinden üç gün sonra idi ki “Şişman Adam”, Nagasaki’ye düşer ve nüfusun yarısının ölümüne sebep olur. Aynı yıl,  Tokyo, Nagoya, Osaka ve Kobe gibi kentlere atılan binlerce yangın bombası Japon evlerini harabeye çevirmiş. Elhasıl 15 Ağustos’ta imzalanan anlaşmaya kadar Japonya yerle bir olmuştu.

Japon Başbakan’ı halkına bir çağrıda bulunur. Mealen: “Ey halkım, bittik. Önümüzde iki seçenek var. Ya toplu hâlde harakiri yapacağız. Ya da toplu kalkınmayı seçeceğiz, tercih sizin...” Japon halkı ikincisini tercih eder. Ama bunun bir bedeli vardır. Günde 15 saat çalışmak, harcamamak, tatil yapmamak, israf etmemek vs. vs...
Japonlar 1945 yılında yıkılmış, harabeye dönmüş ülke üzerine ağıtlar yakmak yerine sıfırdan başlayarak ülkeyi yeniden imar etmenin yollarını aramışlar. 1950’de Türkiye’nin durumu Japonya’nınkinden çok daha iyi idi. Sistemli bir çalışma ve azim ile 1955’de ülkenin genel zenginliğinin göstergesi olan kişi başına Gayri Safi Millî Hasılada 1934-1936 yıllarına ait kişi başına gelir düzeyini yakaladı. 1955-1965 yıllarında gerçekleştirdiği büyüme hızı % 9.9, o dönem için dünya rekoru idi.
Savaş sonrası bir kalkınma planı hazırlayan ve 1960-1964 yılları arasında Japonya başbakanlığını da yapan Ikeda Hayato 1959-1969 yılları arasında millî geliri iki katına çıkarmayı hedeflemişti ve bu hedefe 1964 yılında ulaşılmıştı. Günümüz Japonya’sının durumunu ise anlatmaya gerek olmadığı kanaatindeyim. Çünkü her şey ortada. Dünyanın ikinci ekonomik gücü, kendisini yenen Amerika’dan iki trilyon dolar alacaklı; bunu millî gururu ve çalışması ile gerçekleştirdi. Senelik izninin tamamını kullanan Japon memur ya da işçisi hemen hemen yok; hedef daha çok çalışmak, daha fazla üretmek.
Yazının başında Japonya’nın 70 yıllık portresini sunmuştum. Bugün Japonya’nın kişi başına millî geliri ortadadır, ekonomik olarak da dünyanın hemen hemen en iyisi. Japonya, hep kendisi olmuş.

Hani diyorum, gözümüzü biraz da Doğu’ya çevirsek!..
Zira güneş doğudan yükselir.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.