Peygamber Efendimizin en büyük mucizesi...

A -
A +
"Bu Kur’ânın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinnîler bir araya toplanıp, birbirine destek de olsalar, yemîn olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar."
 
 
Allahü teâlâ, her asırda, en az bir kişiyi Peygamber olarak göndermiş, ona çeşitli mucizeler vermiştir. Meselâ, Hazret-i Mûsâ (aleyhisselâm) zamanında sihir, büyücülük çok ilerlemişti. Hazret-i Mûsâ (aleyhisselâm) asâsını yere koyup büyük bir ejderhâ olmuş, sihirbâzların ellerindeki âletleri, ipleri yutmuştur. Bu husus, mukaddes kitâbımız Kur'ân-ı kerîmde zikredilmiştir.
Hazret-i Îsâ (aleyhisselâm) zamanında tıp çok ileri idi. Hazret-i Îsâ mucize olarak, anadan doğma körleri (görme engellileri) iyi etmiş, ölüleri diriltmiştir. Bu husûs da, Kur'ân-ı hakîmde mezkûrdur.
Son Peygamber Muhammed  (aleyhisselâm) zamanında ise, edebî söz ve yazı sanatı çok ileriydi. Yarışmada birinci olan şiir, yazı ve konuşmalar, Kâbe-i muazzamanın duvarına asılırdı. Kur’ân-ı kerîm gelince, bunlar indirilip yerine, gelen âyetler kondu. İnâtçı kâfirler hâriç, herkes Kur’ân-ı kerîmin, Allah’ın kelâmı olduğuna inandı.
Allahü teâlâ, Resûlüne (aleyhisselâm) buyurdu ki:
"Sen, bundan [Kur’ân gelmeden] önce bir kitap okumuş ve onu yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı bâtıl yoldakiler, [Kur’ânı başkasından öğrenmiş veya önceki semâvî kitaplardan almış] derler ve [Yahûdîler de, Onun vasfı Tevrât’ta ümmîdir, bu ise ümmî değil diye] şüpheye düşerlerdi." [Ankebût, 48]
Burada, bir âyet-i kerîme meâli daha zikredelim:
"Bu Kur’ânın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinnîler bir araya toplanıp, birbirine destek de olsalar, yemîn olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar." [İsrâ, 88]
Kur’ân-ı kerîmin bir mucize olduğu çeşitli yönlerden ispatlanmıştır: Peygamber Efendimiz, kimseden bir şey öğrenmemiş, hiç yazı yazmamışken ve geçmişlerden ve etrâftakilerden haberi olmayan insanlar arasında hâsıl olmuşken, Tevrât’ta, İncîl’de ve diğer bütün kitaplarda yazılı olan şeyleri bildirdi. Geçmişlerin hâllerinden haber verdi. Her dînden, her meslekten ileri gelenlerin hepsini hüccet ve delîller söyleyerek susturdu.
Kur’ân-ı kerîmde, insanların söyleyemeyeceği şeyler pek çoktur. Birkaçı şöyledir:
1- Îcâz ve belâgat: Yani az söz ile pürüzsüz ve kusursuz olarak, çok şey anlatmaktır. Bütün şâirler, edebiyâtçılar, Kur’ân-ı kerîmin nazmında ve manâsında âciz ve hayrân kalmışlar, bir âyetinin benzerini söyleyememişlerdir. Îcâzı ve belâgatı insan sözüne benzemez. Yani, bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozulur. Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayanlar bulamamışlardır. [İnşâallah yarın bu konuya devam edelim.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.