Korunması emredilen beş şey...

A -
A +
Gelmiş-geçmiş bütün Peygamberlerin getirdikleri ahkâm-ı dîniyyede dînin, nefsin, aklın, neslin, mâlın ve benzeri değerlerin korunması öngörülmüştür.
 
Günümüzde bütün dünyânın başını ağrıtan anarşi ve terör hâdiseleri var; herkes bundan müştekî (şikâyetçi) ve mutazarrır (zarar görmektedir).
Gelmiş-geçmiş bulunan bütün Peygamberlerin getirdikleri ahkâm-ı dîniyyede dînin, nefsin (cânın), aklın, neslin (ırzın, nâmûsun), mâlın ve benzeri değerlerin korunması öngörülmüştür. Allahü teâlâ ve Peygamberleri, emir ve yasaklarında, bunları koruma altına almışlardır.
Hâlbuki bugün bütün dünyâda, bu sayılanlar da dâhil olmak üzere, bütün insan hakları ciddî bir şekilde ihlâl edilmektedir.
Herkesçe bilindiği gibi, mahlûkâtın, yaratıkların en üstünü olan “insan”ların diğer varlıklardan imtiyâzlı ve üstün olmaları, kuvvetle, vücut iriliğiyle, çok yemekle, yiğitlikle değil, îmân, ilim, ahlâk, edep, terbiye ve takvâya sâhip olmaları iledir.
"Şerefü'l-insâni bil-ilmi vel-edeb, lâ bil-mâli ve'n-neseb: İnsanın şerefi ilim ve edebledir. Mâl ve neseble değildir" kelâm-ı kibârı, konuyu ne güzel özetlemektedir? [Bu sözün, Hazret-i Alî Efendimizin sözü olduğu da rivâyet ediliyor.] 
Yine "İlim rütbesi, rütbelerin en yükseğidir" hadîs-i şerîfi, ilim rütbesinin durumunu yeteri kadar ifâdeye kâfî olsa gerektir.
Söz buraya gelmişken, burada mühim bir husûsu da ifâde edelim:
Tarihte "Câhiliye Devri" denilen bir dönem vardır. Bu dönemde, Arabistân Yarımadası’nda, insanlar putlara tapıyor, fıçılarla içki içiyor, sabâhlara kadar kumar oynuyorlardı. Yine o devirde kuvvetli olan haklı sayılıyor, kadınlar bir ticâret eşyâsı gibi alınıp-satılıyor, kız çocukları diri-diri toprağa gömülüyorlardı. Elbette bunlardan râhatsız olan, memnûn olmayan akl-ı selîm sâhibi insanlar -az da olsa- mevcûttu ve bunlar Cenâb-ı Hakk’a tazarru ve niyâzda bulunuyor, bu karanlık gecenin bitmesi için âdetâ canhırâş bir şekilde yalvarıyorlardı.
Tabîî ki dünyânın diğer kıtalarında, bütün Avrupa, Afrika ve Asya’da da durum bundan farklı değildi.
Hazret-i Ömer Efendimizin "Biz, en zelîl bir kavim idik; Allahü teâlâ, bizi İslâmiyyetle azîz eyledi" sözü ne kadar mânidârdır...
Ele geçen mevki-makâm, akademik kariyer, mâlî imkân (para-pul, mal-mülk, servet ü sâmân) gibi bütün nimetler insanlara, millete-memlekete, vatana, devlete, Müslümânlara, İslâmiyete, hattâ bütün insanlığa hizmette kullanılmalıdır.
Bu durum, hem o nimetlerin kendisine verilmesinin sebebi, hem de imtihânı kazanmasının şartlarından biridir. Kendisine verilen nimetlerle başkalarına hizmet ederse, insanlara iyilik yaparsa, onların ihtiyaçları için harcarsa, hem elindeki o nimetler kendisinde kalır, hem de nimetleri arttırılır, ayrıca kendisine yeni nimetler de verilir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.