İmâm-ı Nevevî'nin Sultân Baybars'a bazı nasihatleri

A -
A +
"Şahsıma gelince, gerek tehdîd ve gerekse tehdîdin de ötesinde, herhangi bir durum, Allahü teâlânın izni ile, bana zarar vermez ve nasihatten alıkoymaz."   Geçen hafta yazdığımız 2 makâlemizde, kendilerinden birer nebze bahsettiğimiz İmâm-ı Nevevî, Sultân Baybars'a yazdığı bir mektûbunda, ona özetle şöyle nasihat buyurdu: Abdullah Muhyiddin Nevevî'den Sultân Zâhir'e. Dînin hizmetçileri olan ulemâ, daha önce size bir mektup yazmışlardı. Cevâbınız sert olmuştu. Gelen mektupta cihâd, dînî hükmünden ayrı olarak bildirilmektedir. Allahü teâlâ ihtiyaç hâsıl olunca, emir sâhiplerinin yanında lüzumlu izahlarda bulunmayı vâcib kıldı... Bu sebeple, bize bu hususta susmak harâmdır... Mektûbunuzda, cihâdın sâdece askere mahsus olmadığı ifâde edilmektedir. Evet öyledir. Fakat cihâd, farz-ı kifâyedir. Sultanın ordusu vardır. Onların Beytülmâldan muayyen bir yiyecek tahsîsâtı vardır. Bu sebeple, savaştan geri kalan halk ise, gerek kendilerinin, gerek Sultan'ın, gerekse asker ve diğerlerinin faydasına olan, herkesin muhtaç olduğu zirâat, sanat ve başka işlerle meşgul olmaktadır. İşte askerin ihtiyâcı, Beytülmâldan ayrılan tahsîsât ile temin edilmektedir. Beytülmâlda kâfi miktarda para ve mal varken, halktan bir şey almak helâl değildir. Böyle olduğunda, bütün İslâm âlemindeki ulemâ ittifâk hâlindedir. Hamdolsun Beytülmâlın para ve mala ihtiyâcı yoktur. Durum böyle olunca, cihâd ve başka zamanlarda, Allahü teâlâdan yardım istenir. Resûlullah'ın Sünnet-i seniyyesine ve dînin emirlerine uyulur. Önceki ve bu mektupta yazdıklarımızın hepsi, hem size, hem de halka nasîhattir. Bu nasîhatlerde kınanacak hiçbir şey yoktur. Halka yumuşak muâmelede bulunmayı, şefkat göstermeyi, Ehl-i sünnet yolunu ve Resûlullah'a tâbi olmayı sevdiğinizi bildiğimiz için, size bu nasîhatleri yaptık...  Bizim nasîhatimiz sebebiyle, halkı ve ulemâyı tehdit etmenize gelince, böyle şeyler sizin adâlet ve hilminize muvâfık değildir. Müslümânların zayıfları ve güçsüzleri, Sultan'a nasîhatten başka ne yapabilir? Hâlbuki, onlar nasıl nasîhat edileceğini de bilmemektedirler... Şahsıma gelince, gerek tehdîd ve gerekse tehdîdin de ötesinde, herhangi bir durum, Allahü teâlânın izni ile, bana zarar vermez ve nasîhatten alıkoymaz. Çünkü ben ve benim durumumda olanlar, Sultan'a nasîhat etmemizin vâcib olduğuna inanıyoruz. Bir vâcibi îfâ ederken, başıma gelecek şey, Allahü teâlânın katında, benim için hayırlıdır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) nerede olursak olalım, hakkı söylememizi, Allahü teâlânın rızâsı yolunda kınayanın kınamasından korkmamamızı emretmiştir. Biz, dünyâ ve âhirette size faydalı olacak işleri yaparak devâmlı hayırlara vesile olup, kıyâmete kadar hayırla yâd edilmenizi, bu sebeple ebediyyen Cennet'te kalmanızı istiyoruz..."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.