Malı çalınan bir kadın ve Gazneli Mahmûd...

A -
A +
Gazneli Mahmûd, Irâk'ı aldığı zaman, bir hanımın eşyâsı, hırsızlar tarafından çalınır. Hanım, Sultan'ın huzûruna çıkar!..     Gazneli Mahmûd [Mahmûd bin Sebük Tekin], Gazneliler Devleti'nin en büyük hükümdârı, Hindistân fâtihi ve büyük İslâm âlimidir. 2 Kasım 971 (H. 361) târihinde doğdu. Küçük yaşta ilim tahsîline başlayan Sultân Mahmûd, Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Fıkıh ilminde devrinin büyük âlimlerinden ders aldı ve bu alanda söz sâhibi oldu. Hadîs ilmi ile de meşgûl oldu. Gazneli Mahmûd, daha gençlik yıllarının başından itibâren devlet idâresinde görev aldı... On beş yaşında, 986 senesinde babasının Hind ülkesine yaptığı sefere katılarak, Lâmgân civarında yapılan savaşın kazanılmasında, önemli rol oynadı. Babasının 997 senesinde vefâtı üzerine, Sultân Mahmûd hemen Gazne'ye giderek, mülkün sâhibi oldu. Kısa bir süre sonra, Sâmânîlerin elinde kalan Buhârâ, Horasân, Herât, Belh, Büst ve Kâbil'i zabtetti. İrân ve Irâk taraflarında hüküm süren bozuk îtikâd sâhibi Büveyhîler (932-1062) ile önce savaş, sonra da sulh yaparak hâkimiyetini kabul ettirdi. Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi olan Ebû Hâmid İsfehânî'yi, Bağdâd'daki Abbâsî halîfesine gönderdi. Halîfe el-Kâdir (991-1030) elçiyi memnûniyetle karşıladı. Yeni Sultan'a, saltanat alâmetlerinden hil'at, taç, bayrak ile birlikte sâhip olduğu ülkelerin "Ahd"ini gönderip, "Yemînüd-Devle" lakabını verdi. Gazneli Mahmûd, birçok ülke fethettiyse de, asıl şöhretini Hindistân seferleri ile kazandı. 1001 ile 1027 seneleri arasında Hindistân'a on yedi büyük sefer düzenledi. Buralarda İslâm dînini yayıp, Hindilerin birçok meşhur ve büyük puthânelerini câmi hâline getirdi.Sultan Mahmûd, otuz üç sene adâlet ve muvaffakiyetle hükmettikten sonra, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak, 1030 senesinde elli dokuz yaşında iken Gazne'de vefât etti...          *** Gazneli Mahmûd, Irâk'ı aldığı zaman, kervân ile birlikte yolculuk eden bir hanımın eşyâsı, Kirmân bölgesi hırsızları tarafından çalındı. Hanım, Sultân Mahmûd'un huzûruna çıktı ve: "Hırsızlar, benim eşyâlarımı çaldılar. Eşyâmı onlardan geri al veya öde" dedi. Sultân "Bu hırsızların nereden geldiklerini biliyor musun?" diye sorunca, kadın "Kirmân vilâyetinden gelmişlerdi" cevâbını verdi. Sultan "O vilâyet uzaktır ve benim mülkümün dışındadır. Ben onlara bir şey yapamam" dediğinde, kadın "O hâlde tâbiiyyetini koruyamadığına göre, niçin cihân kethudâlığı yaparsın? Ne biçim çobansın ki, koyunları kurttan koruyamıyorsun? Şimdi ha benim zayıflığım, ha senin kâbiliyetsizliğin" dedi. Bu sözler karşısında Sultan'ın gözlerinden yaşlar aktı ve "Ey kadın! Doğru söyledin. Eşyânın bedelini vereyim, hırsızların işi için de elimden geldiği kadar tedbîr alayım" dedi...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.