Hoca Ahmed Yesevî -2-

A -
A +
Ahmed Yesevî, hocası Arslan Baba'nın manevî işâreti ile Buhârâ'ya gitmiş, orada Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden Yûsuf-i Hemedânî'ye bağlanmıştır...
 
 
Dünkü makâlemizde, birazcık kendisinden bahsettiğimiz Hâce Ahmed Yesevî (rahimehullah), değişik memleketlerde, "Pîr-i Türkistân", "Hazret-i Türkistân", "Hazret-i Sultân", "Hâce Ahmed", "Kul Hâce Ahmed [veya Kul Ahmed Hâce]” gibi lakablarla anılmaktadır.
Annesini çok küçük yaşta, babasını ise yedi yaşında iken kaybeden Ahmed Yesevî (rahmetullahi aleyh), belli bir yaşa gelince, önce Şeyh Arslan Baba'dan ders almıştır. Onun kalplere hayat ve huzur veren söz ve sohbetleri ile teveccühlerine, görüp-gözetmesine kavuşmuştur. Kendisinde, daha çocuk yaşta iken başlayan evliyâlık hâl ve dereceleri de günden güne artmıştır. Kısa zamanda, yüksek makâm ve derecelere ulaşmıştır. Zamanındaki âlim ve velîlerin en büyüklerinden, en üstünlerinden olmuştur.
Ahmed Yesevî, bundan sonra hocası Arslan Baba'nın manevî işâreti ile Buhârâ'ya gitmiş, orada Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden olan Yûsuf-i Hemedânî'ye bağlanmış ve onun yanında manevî ilimleri tahsil etmiştir. İnsanlara ilim öğretmek, doğru yolu göstermek için, ondan icâzet (diploma) almış, bu büyük zâtın halîfeleri arasına katılmıştır.
Hocası Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin vefâtından sonra, bir müddet Buhârâ'da kalıp talebe yetiştirmiş, bir zaman sonra, onların terbiye edilmesini, yetiştirilmelerini Yûsuf-i Hemedânî'nin (kuddise sirruh) en önde gelen, gözde talebesi Abdülhâlık Goncdüvânî'ye (rahmetullahi aleyh) bırakıp, kendisi Yesi'ye dönmüş ve orada talebe yetiştirmeye devam etmiştir.
Burada, Türklere, İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmaya ve talebe yetiştirmeye devam ederken, talebesi gitgide çoğalmış, büyüklüğü ve şöhreti, kısa zamanda Türkistân, Mâverâünnehir, Horasân ve Hârezm'e yayılmıştır.
Makâlemizin sonunda, netice olarak söyleyecek olursak:
Orta Asya Türkleri arasında İslâmiyeti yayan büyük âlim ve velî Ahmed Yesevî [ö. 1194 (h. 590)], küçük yaştan itibâren, babasından feyiz alıp bilâhare büyük âlim Baba Arslan’ın talebesi oldu. Onun kalplere hayat ve huzur veren sohbetlerinde bulundu; teveccühlerine kavuşarak kısa zamanda tasavvuftaki yüksek derecelere ulaştı. Küçük yaşta meşhur oldu. Sonra, büyük âlim ve velî Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinden ilim ve feyiz aldı.
Dergâhı fakîr, yetîm ve çâresizler için bir sığınak yeri idi. Herkese iyilik eder, kimseye sıkıntı vermezdi. İnsanların saâdet ve kurtuluşu için çalışırdı. Yetiştirdiği talebelerin her biri, bir memlekete giderek, İslâmiyeti doğru olarak öğretip yaydılar.
Ahmed Yesevî hazretleri zamanında, Türkistan’a ilk Türk-İslâm devletlerinden Karahânlılar hâkimdi. Bu devlet zamanında, İslâm dîninin Seyhûn Nehri boyları ile ahâlîsi göçebe olan Kazak-Kırgız memleketlerinde kolayca yayılmasını sağladı.
[Bu vesîleyle, kendisinden ancak deryâdan damla misâli bahsedebildiğimiz Hoca Ahmed Yesevî başta olmak üzere, târih boyunca milletimize, memleketimize, dînimize, devletimize ve insanlığa hizmeti geçmiş bütün büyüklerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.