İnsanlar, doğru rehberlere muhtaçtır...

A -
A +
Mürşid-i kâmillerin en üstünleri, dört mezheb imâmlarıdır. Bunlar; İmâm-ı A'zâm Ebû Hanîfe, İmâm Mâlik, İmâm-ı Şâfiî ve İmâm Ahmed bin Hanbel'dir.
 
 
Cenâb-ı Hak, şu uçsuz-bucaksız olarak gördüğümüz muazzam kâinâtı yaratmış, bunlar içerisinde, sâdece bizim üzerinde yaşadığımız gezegenimizin yani dünyanın insanlarla meskûn olmasını irâde buyurmuştur. Nice hikmetlere mebnî, Hazret-i Âdem babamızla Hazret-i Havvâ annemizi, Cennet’ten bu dünyâya göndermiştir.
Binâenaleyh beşeriyet, daha birinci şahıstan itibâren, muallimsiz, mürşidsiz, rehbersiz, kılavuzsuz, öndersiz, muktedâ bihsiz, rol modelsiz bırakılmamıştır.
Dünkü makâlemizde, “Rehber” kelimesinin manalarını kısaca özetlemiştik; bugün de bir nebze, aynı manalarda kullanılan “Mürşid” kelimesinden bahsedelim:
“Mürşid”: “İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zât; insanları, iyi birer Müslümân olmaları için, terbiye eden, âlim ve velî kişi” şeklinde tarif edilmektedir.
“Tasavvuf yolunda nihâyete varan büyükler (yolun sonuna kavuşanlar) iki türlüdür: Birincisi Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) izinde giderek kemâle erdikten sonra insanları irşâd için (doğru yola çekmek için) halkın derecesine indirilmiş olan “mürşidler”dir. İkincisi, yükseldikleri derecelerde bırakılıp, insanların yetişmesi ile vazifeli olmayan “evliyâ”dır.” (İmâm-ı Rabbânî)
“Bütün kazançlarıma, mürşidlerimi çok sevmekle kavuştum. Saadetlerin anahtarı, Allahü teâlânın sevdiklerini sevmektir.” (Seyyid Mazhâr-ı Cân-ı Cânân)
“Talebe, mürşidini ne kadar çok severse, onun kalbinden feyz alması da, o kadar çok olur. Mürşid vesîledir, vâsıtadır. Maksad, Allahü teâlâdır.” (İmâm-ı Rabbânî)
“Mürşidi olmayanın, mürşidi şeytândır.” (Muhyiddîn İbn-i Arabî)
“Bir kimsenin kendisini irşâd edecek (doğru yolu gösterecek) bir mürşidi yoksa, büyük zâtların (Ehl-i Sünnet âlimlerinin) kitaplarını okusun ve onlara uysun.” (Ferîdüddîn Genc-i Şeker)
Bir de “Mürşid-i Kâmil” terimi vardır; bu da, “Tasavvufta kemâle gelmiş, olgunlaşmış, evliyâlık mertebelerinin sonuna ulaşmış, kâbiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zât” demektir.
“Mürşid-i kâmillerin en üstünleri, dört mezheb imâmlarıdır. Bunlar; İmâm-ı A'zâm Ebû Hanîfe, İmâm Mâlik, İmâm-ı Şâfiî ve İmâm Ahmed bin Hanbel'dir. Bu dört İmâm, İslâm dîninin dört temel direkleridir.” (Abdülhak-ı Dehlevî)
Demek ki Allahü teâlâ, dünyâya gönderdiği ilk insanı [yani Hazret-i Âdem’i], aynı zamanda ilk Peygamber kılmış, ondan sonra, kullarına râzı olduğu ve beğendiği yolu göstermek için, çeşitli mekânlardaki, çeşitli kavimlere, zaman zaman “Peygamber”ler göndermiştir.
Târihte belli bir zaman dilimine, belli bir coğrâfî bölgeye ve belli bir kavme gönderilen Peygamberler vardır. Ama âhir zaman Nebîsi Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm), [günümüz de dâhil olmak üzere] bütün zamanlara, bütün mekânlara ve bütün kavimlere, tüm milletlere, hattâ hem insanlara, hem de cinnîlere gönderilmiş bir Peygamberdir. [İnşâallah bu konuda, başka makâleler de yazalım.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.