Karantinanın önemi...

A -
A +
Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: "Bir yerde vebâ çıktığını duyarsanız, oraya girmeyiniz; bulunduğunuz yerde vebâ çıkmışsa, oradan ayrılmayınız."
 
 
Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a tâûndan suâl edilmişti. Şu cevâbı verdi: "O, sizden öncekilere Allah'ın gönderdiği bir azaptı. (Şimdi) Allah, onu müminlere bir rahmet kıldı. Tâûn çıkan memlekette bulunan bir kul, kendisine Allah'ın takdîr ettiği şeyin ulaşacağını bilip, sevap umuduyla sabredip orada kalır ve dışarı çıkmazsa, mutlaka ona şehit sevabının bir misli verilir." [Buhârî, Tıbb 31, Enbiyâ 50, Kader 15.]
Hazret-i Üsâme (radıyallahü anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir yerde vebâ çıktığını duyarsanız, oraya girmeyiniz; bulunduğunuz yerde vebâ çıkmışsa, oradan ayrılmayınız." [Buhârî, Tıbb 30, Enbiyâ 50, Hiyel 13; Müslim, Selâm 92, 93, 94, 98, 100; Tirmizî, Cenâiz 66, (1065); Muvatta’, Câmi 23, (2, 896).]
“Cüzzâmlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız." (Buhârî, Merdâ 19; Ahmed Bin Hanbel, Müsned, 2 / 443).
"Cüzzâmlıyla aranızda bir mızrak boyu mesâfe olduğu hâlde konuşunuz." (Râmûzül-Ehâdîs, 2 / 471).
            ***
Sahâbe-i kirâmın, her konuda olduğu gibi, tıbbî konularda da Peygamberimizin tavsiyelerine harfiyyen uydukları herkesçe müsellemdir. Nitekim Hazret-i Ömer'e (radıyallahü anh), Şâm seferi sırasında, Ordu kumandânı Ebû Ubeyde İbnül-Cerrâh (radıyallahü anh) tarafından, Şâm'da vebâ olduğu haber verilince, hemen Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), Eshâb-ı kirâmdan müteşekkil bir ilim heyetini toplamış ve Peygamber Efendimizin "bulaşıcı hastalık bulunan yere girmeme ve oradan da dışarı çıkmama" hakkındaki emrine dayanarak Şâm'a gitmemeye karâr vermiştir.
Hadîs-i şerîfte, şehitlerin 5 grup olduğu belirtilmiştir. Şöyle ki: "Şehitler, 5 kısımdır: Tâûndan (veba, kolera) vefât edenler, çâresi bilinmeyen iç hastalıklarından vefât edenler, yangında ölenler, suda boğulanlar, yıkıntı altında kalanlar."
Böyle hâdiselerde, insanlar âcizliklerini idrâk edip, kibirden kurtulmaktadırlar. Allahü teâlâ, kibriyâ ve azamet sâhibi olup, kullarının kibirlenmesine aslâ râzı olmamaktadır.
Meselenin bir başka yönü daha vardır ki, o da şudur: "Derd ü belâ kemend-i mahbûbest" yani derd ve belâ sevgiliye atılan bir kemenddir. Bilindiği gibi, Peygamberlere, Eshâb-ı kirâma, âlimlere ve velîlere ne sıkıntılar gelmiştir. Şüphesiz ki, inanan bir insana gelen sıkıntılar, onun günâhlarının affına ve derecesinin yükselmesine sebep olmaktadır. Bunu da hâtırdan çıkarmamalıdır.
Sel, deprem, kuraklık ve benzeri gibi, İlâhî musîbetlerin ara sıra zuhur edişi, Allahü teâlânın sonsuz nimetlerine, lütuf ve ihsânına karşı isyânda olanları îkâz mâhiyetindedir. Derecelerin yükselmesi gibi sebepler hâriç, suçsuz kimseye belâ gelmiyor; herkes kendi cezâsını çekiyor: Belâ gelmez kul azmayınca/Kazâ gelmez Hak yazmayınca beyti önemli bir husûsu ifâde ediyor.
Hâşâ zulmetmez kuluna Hudâsı/Herkesin çektiği kendi cezâsı beyti de çok mühimdir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.