Ecdadımızın vakıf medeniyeti...

A -
A +
Vakıflar, Osmânlı devlet nizâmının kurulmasında ve devam etmesinde de temel faktörlerden biri olmuştur...   Hiç şüphe yok ki, milletleri ayakta tutan, sâhip oldukları millî ve manevî değerlerdir. Milletler, bu değerleri, gelecek nesillere aktardıkları nisbette varlıklarını sürdürürler. Târih, bize millî ve manevî değerlerine sahip çıkmayan ve başka milletleri körü körüne taklit edip millî şahsiyetlerini kaybedenlerin, dünyâ coğrafyasından silinip gittiklerini göstermektedir. Bu yüzden, bir toplumu içten yıkmak isteyenler; evvelâ îmân/inanç, ahlâk ve millî değerlerini yok etmeyi ilk hedef olarak seçmektedirler. Birkaç haftadır üzerinde durduğumuz, yüzyıllar boyunca, İslâm ve Türk dünyâsında, ictimâî nizâmın korunmasına, fertler arasında yardımlaşma ve dayanışma yoluyla karşılıklı sevgi bağının kurulmasına, başka bir ifâdeyle insanlığın dünyevî ve uhrevî saâdetine hizmet eden birer ictimâî müessese, sosyal kuruluş olarak önemli bir yer tutan "Vakıflar", Osmânlı devlet nizâmının kurulmasında ve devam etmesinde de temel faktörlerden biri olmuştur...“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır” hadîs-i şerîfini rehber edinen Osmânlılar, her sâhada olduğu gibi, bu sâhada da muazzam ve kalıcı eserler meydâna getirdiler. Vakıf yoluyla tesîs edilen bu sayısız eserler, muazzam Osmânlı ülkesini bir baştan diğer başa ağ gibi ördü. Bir misâl vermek gerekirse, 1530-1540 seneleri arasında yapılan vakıflarla ilgili tahrîrlere göre; yalnız Anadolu eyâletinde vakıf yoluyla, 342 câmi, 1.055 mescit, 110 medrese, 2 dârül-huffâz, 154 muallimhâne, 45 imâret, 1 kalenderhâne, 1 mevlevîhâne, 75 büyük hân ve kervânsarây kuruldu. Rûmeli eyâletindeyse; 93 câmi, 218 mescit, 35 medrese, 275 zâviye, 13 muallimhâne, 10 imâret ve 17 kervânsarây tesîs edildi. Bu müesseselerde vazîfe yapan 121 müderris, 3.756 hatîb, imâm ve müezzinle 3.229 şeyh, şeyhzâde, kayyım, talebe veya mütevellînin iâşe giderleri ve maâşları vakıf gelirlerinden karşılandı. Osmânlılar zamânında kurulan vakıf müesseseleri iki kısımda incelenmektedir:Birincisi; vakfedilen şeyin bizzât kendisinden faydalanılan vakıflardır. “Müessesât-ı hayriyye” de denilen, câmiler, medreseler, mektepler, zâviyeler, imâretler, kütüphâneler, hastahâneler, misâfirhâneler, sebîller, çeşmeler, köprüler ve kabristânlar bu kısma girer. İkincisi ise; vakfedilen şeyin bizzât kendisinden faydalanılmayan, fakat birincilerin sürekli ve düzenli bir şekilde işlemesini temîn eden binâ, arâzi, nakit para vs. gelir kaynaklarının teşkîl ettiği vakıflardır. Bunlara “asl-ı vakf” denilmektedir. Vakfedilen bu nesneler arasında bâzı köylerin tamâmı, mesken olarak kullanılan binâlar, dükkânlar, çiftlikler, tarlalar, bahçeler, üzüm bağları, her türlü zirâat işletmeleri ve iktisâdî gâye için yapılmış başka yapılar gibi gayrimenkûller ve hayvân derisi, gemi, nakit para gibi menkûller görülmektedir. [Bir sonraki yazımızda inşallah, zengin vakıf kültürümüze dâir başka misâller de verelim.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.