İslâmiyette “cihâd” ne demektir?

A -
A +
Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: “Kim i'lâ-yı kelimetullah için harb ederse, o, Allah yolunda savaşmış olur.”
 
 
Mukaddes dînimiz İslâmiyete göre “Cihâd” ne demektir, şimdi onu kısaca tarîf ederek konumuza giriş yapalım:
“Cihâd: İnsanların, İslâmiyeti işitmelerine ve Müslümân olmakla şereflenmelerine mâni olan veya Müslümânların dînine, vatanına ve nâmûsuna saldıran düşmânı defetmek için yapılan muhârebe yâhut cân, mâl, söz, neşriyât ve diğer vâsıtalarla İslâmiyeti anlatmak ve müdâfaa etmek” şeklinde tarîf edilmektedir.
Cihâdın diğer bir ta’rîfi de şöyledir: “Dînî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslâm’ı teblîğ, nefse ve dış düşmânlara karşı mücâdele etmek.”
Allahü teâlâ, 2 âyet-i kerîmede buyurmuştur ki (meâlen):
“İçinizden, insanları hayra çağıracak, ma'rûfu emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104)
“Mü'minler, ma'rûf olan şeyleri emrederler.” (Âl-i İmrân, 114)
Âyetlerde geçen “Ma'rûf: Dînin ve aklın beğendiği şeyler” demektir.
Bir hadîs-i şerîfte de buyurulmuştur ki: “Ma'rûfu ve (o ma'rûfu) yapanı sevin. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, bereket ve âfiyet onlarla berâberdir.” (Râmûzül-Ehâdîs)
Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki: “İslâm’ın zirvesi cihâddır” [Tirmizî, Îmân 8 / 2616; İbn-i Mâce, Fiten 12; Ahmed, V, 245-246]
Yine, “Cihâd, amellerin zirvesidir, kubbesidir” buyurmuştur. [Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 22 / 1658]
Muhammed Tâhir Sünbül Mekkî isimli âlim demiştir ki:
“İbâdetlerin en kıymetlisi, farz-ı ayn olanlardır. Farzlardan sonra en kıymetlisi, Şâfiî mezhebinde sünnet namazlar, Hanbelî mezhebinde cihâd (Allah yolunda harb etmek), Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde ise, önce ilim öğrenmek ve öğretmek ve sonra cihâddır.”
Sahîh-i Müslim’de zikredilen bir hadîs-i şerifte: “Kim i'lâ-yı kelimetullah için harb ederse, o, Allah yolunda savaşmış olur” buyurulmuştur. Peki, “i'lâ-yı kelimetullah” ne demektir?
“İ'lâ-yı Kelimetullah: Allahü teâlânın ismini yüceltmek, İslâm dînini yaymak” demektir.
Dârul-fünûn müderrislerinden Seyyid Abdülhakîm (rahmetullahi aleyh) buyurmuştur ki: “Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefâtında, Eshâb-ı kirâmın hepsi, sonra da evlâdları, cihâd için, i'lâ-yı kelimetullah için Arabistan'dan çıktılar. İslâm ordusu, Asya'nın ötelerine, Afrika'ya, Kıbrıs'a, İstanbul'a, hâsılı her yere dağıldılar. Allah'ın dînini, O'nun kullarına tanıtmak için savaştılar ve cânlarını fedâ ettiler. Ecdâdımız keyif için, tama' için cihâd yapmadılar. İ'lâ-yı kelimetullah için yaptılar.”
İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) de çok mühim bir îkâz ve tenbîhte bulunmaktadır: Muhârebeye (savaşa) gitmekten maksad, i'lâ-yı kelimetullah (Allahü teâlânın ismini, dînini yaymak ve yükseltmek) ve dîn düşmânlarını zayıflatmak ve bozguna uğratmak olmalıdır…”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.