Peygamberimizin Mekkelileri açıkça İslâm'a davet etmesi...

A -
A +
Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm), nerede bir kimse veya bir topluluk görse, onlara İslâm'ı anlatırdı...
 
 
Kureyşliler, Peygamber Efendimizi (aleyhisselâm), davâsından vâzgeçirmek için, ona kadın, para ve reîslik teklîf etmişler; yeter ki bu davândan vâzgeç demişlerdir.
Ayrıca Kureyşliler, Peygamberimizi himâye eden amcası Ebû Tâlib’i de tehdîd etmişler; ya yeğenini himâyeden vazgeç yahut da sana da harp açarız demişlerdir. Bunun üzerine, o, yeğenini çağırmış ve durumu kendisine bildirmiştir. Peygamber Efendimiz, önce bazı âyet-i kerîmeler okumuş, sonra da “(Ey Amca!) Vallahi, bu davâyı terk etmem için, Güneş'i sağ elime, Ay'ı da sol elime koysalar, yine de terk etmem…” şeklinde sözlerine devâm etmiş ve ağlayarak çıkıp gitmiştir. Bunun üzerine, amcası da, onu himâye etmeye devâm edeceğini bildirmiştir.
Bi'setin (Peygamberliğin bildirilmesinin) dördüncü yılında, Hicr sûresinin 94. âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Meâlen: "(Ey Habîbim!) Sana emrolunan şeyi (emir ve yasakları) açıkla (hak ile bâtılın arasını ayır.) Müşriklerden yüz çevir! (Onların sözlerine iltifât etme)" İlâhî emri gelince, Sevgili Peygamberimiz, Mekkelileri açıktan açığa İslâm'a davet etmeye başladı.
Bir gün Safâ Tepesi'ne çıkıp "Ey Kureyş halkı! Buraya toplanıp sözlerimi dinleyiniz!" buyurdu.
Kabîleler toplandıktan sonra da "Ey kavmim! Hiç benden yalan söz işittiniz mi?" buyurunca, hepsi birden "Hayır işitmedik" dediler.
Buyurdu ki: "Allahü teâlâ, bana Peygamberlik ihsân etti ve beni size Peygamber olarak gönderdi."
Sonra da "(Ey Habîbim!) Onlara de ki: Ey insanlar! Ben, sizin hepinize gelmiş, Allahü teâlânın Resûlüyüm. O Allahü teâlâ ki, yerlerin ve göklerin sâhibi ve idârecisidir. O'ndan başka ibâdete müstehak yoktur. Her canlıyı öldüren ve dirilten O'dur…" meâlindeki A'râf sûresinin 158. âyet-i kerîmesini okudu.
Dinleyenlerden, amcası Ebû Lehep kızarak "Kardeşimin oğlu dîvâne olmuş! Bizim putlarımıza tapmayanın, dînimizden ayrılanın sözünü dinlemeyiniz" diye küfürde direterek bağırdı. Orada bulunanlar dağıldılar ve hiç kimse îmân etmedi. [Ma’lûm olduğu üzere, bunun üzerine Tebbet [Mesed] Sûresi nâzil oldu.]
Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm), bundan sonra, nerede bir kimse veya bir topluluk görse, onlara İslâm'ı anlatırdı. Böylece hakîkî kurtuluşun Allahü teâlâya îmân etmekle mümkün olacağını bildirirdi...
Peygamberimizin, 23 senede, 150 bin güzîde sahâbî, mübârek insan, "hayırlı ümmet" meydâna getirmesi, onların da 30 sene gibi çok kısa zaman zarfında, gâyet mahdût imkânlarla, Endülüs'ten [İspanya’dan] Çin'e kadar olan geniş coğrafî bölgeleri fethedip oralara ilim-irfân, ahlâk-fazîlet, adâlet-hakkâniyet, medeniyet-insan hakları götürmeleri, dünyâda bir eşi-benzeri görülmemiş bir hâdisedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.